O acıları biriktirmiş halkı kolay ve zahmetsiz gösterilen seçimlere yönelmekten sakınmak, devrimci bir görevdir.

Kolay seçim!

“(…) insanız eninde sonunda; yöneldiklerimiz, kazanmak, peşimizden sürüklemek istediklerimiz de insandır. İnsanları öncelikle ve sadece özveriye, acıya, çalışıp çabalamaya çağırarak hiçbir yere varamayız. Onların çok büyük bölümü zaten çalışıp çabalamaktadır ve tarifsiz acılar içindedir. Acıların ve uzunca bir süre sonuçsuz kalması mümkün çabaların sürüp gideceğini bilerek, bunlara yenilerinin eklenmesi için kim gönüllü olur? Bu mücadelenin geliştirici, güzelleştirici, mutluluk verici yanlarını da görebilmeli ve gösterebilmeliyiz.”

Bunları yaklaşık 15 yıl önce yazmışım. Ara sıra yaparım, eski yazıları karıştırırım. O sırada gözüme çarptı.

Çarpmasıyla birlikte, şu sıralardaki durumumuzla bir karşılaştırma yapmadan edemedim. Böyle bir karşılaştırma kendiliğinden ortaya çıkıverdi, desem daha doğru olur.

Bizim taraf olarak yine üç aşağı beş yukarı böyle bir tutum içindeyiz. Kısaca emekçi halkımız diyebileceğimiz bir büyük toplama işimiz, işleriniz kolay değil, uğraşıp didinmek, bunun bir sonuca ulaşması için önce örgütlenmek, örgütlerimizi geliştirip güçlendirmek, bunları yaparken de dur durak bilmeden çabalamak, o arada her türlü engele, haksızlığa, hatta zorbalık ve baskıya karşı koymak zorundayız deyip duruyoruz.

Buna karşılık, muhalefet iddiasındaki bir başka toplam daha var ki, onların ağzından böyle sevimsiz sözler çıkmıyor. Hiç çıkmıyor değil de, çıkanlar ülkenin içinde bulunduğu durumun kötülüğünü ve bunun sorumluluğunu taşıyanları anlatmak için çıkıyor. Yere göğe koyulamayan, toz kondurulmayan halka ya da millete ise hiç kıyılamıyor; onlardan istenen fazla bir şey yok. Sadece biraz daha sabredip beklemeleri, beklerken kararlılıklarını bilemeleri, kararlılıklarını göstermenin yolunun ise o kutsal sandık ortaya çıkarıldığında bir zahmet gidip onun içine akıl sır ermez büyülerini, aynı anlama gelmek üzere, oylarını atmaları yetecek. 

Şimdi, eğer iki tarafın da içtenliğinde bir eksiklik yoksa, iki taraf da halkın iyiliğini, esenliğini, mutluluğunu gerçekten istiyor ve bunun için uğraşıyorsa, eğer böyleyse, o zaman halk dediğimiz o çok büyük insan toplamı ve tek tek onun içinde yer alanlar için ikinci tarafın sözlerine kapılmak doğal sayılmaz mı? Öyle ya, bir yanda çalışıp çabalamak, uğraşıp didinmek, bir sürü güçlük ve kötülükle baş etmek var; öte yanda, olsa olsa, biraz daha sabır, biraz daha dayanma gücü, biraz daha umutlu bekleyiş ve sonunda kurtuluş…

Akıllı olan hangisini seçer?  Buradaki akıllı sözcüğü kurnaz, uyanık, işini bilir anlamlarını da kapsayacak biçimde kullanılıyorsa, yanıt “ikincisini” olacaktır.

Ancak, gerçek kurtuluşun hangi tarafın önerdikleriyle sağlanabileceği sorulursa, iş değişiyor.

Değişmesine değişiyor da, işin zorluğu ortadan kalkmıyor. Varsın kalkmasın. Bir işin zorluğunun yapılabilirliğini engellemediğini, tersinden söylenirse, kolaylığının onun hayata geçirilebilir oluşunu güvence altına almadığını anlamak ve haklı olarak bunu dinlemekten hoşlanmayacaklara anlatmak gerekiyor.   

Bir de, geçmişten getirdiğimiz bir özellik var. Bizim solumuz, onun devrimci olanı, genellikle ya da yaygın bir alışkanlıkla, çekmiş olduğu, büyüklüğünde ve dayanılmazlığında kuşku bulunmayan acıları öylesine çok dile getirmiş, neredeyse ballandıra ballandıra denebilecek bir tutkunlukla anlatmıştır ki, onun bir resmini yapın denilse, herhalde, ağlak suratlı bir insan figürü çizmek gerçekliğe aykırı düşmez. Oysa, ağlaşarak, acındırarak ne yoldaş, ne yandaş, ne de destek ve güç kazanıldığı görülmüştür. Bu yolla, bu seçilmiş bir yol değil, nesnel bir durumdur, denilecek olursa, böyle bir durumun sonucu olarak koruma ve kollamadan başka ne kazanılabilir? Koruma, kollama, kol kanat germe ise düşkünlerin ve güçsüzlerin ihtiyaç duydukları, nesnesi olmayı talep edebilecekleri yardım ya da iyilik davranışlarıdır. O davranışların öznesinin iktidardakiler olması bekleniyorsa, zaten söylenecek söz kalmamış, sol, kendisini teslim etmiş demektir. Yok, halk, emekçiler, işçi sınıfı diye adlandırılan bir özneden söz ediliyorsa, o zaman da durumda bir terslik olduğu belirtilmelidir. Belirtilmelidir; çünkü, toplumsal mücadele güç ile gerçekleştirilir ve önceki cümlede değişik biçimlerde adlandırılışına değindiğimiz öznenin en "bilinçsiz" olanı bile toplumsal mücadelede ağlaşanın ve düşkünün değil, kararlılıkla haykıranın ve dikilenin yanında yer alma, ilkini üzüntü ve acıma ile elinden tutup kaldırma, ikincisiyle umuda ve coşkuya kapılıp omuz omuza olma eğilimindedir.

Sonu gelmeyecekmiş sanılan, yoğun acıların kolay seçimleri kışkırttığı söylenebilir. Doğrudur. Ama o acıları biriktirmiş halkı kolay ve zahmetsiz gösterilen seçimlere yönelmekten sakınmak, devrimci bir görevdir. Hem gerçekleştirilebilir hem de kurtuluşu sağlayabilir olanı yeterli açıklıkla göstermek koşuluyla… 

Zorunlu mu? Kesinlikle. 

Mümkün mü? Bu sorunun yanıtının da evet olduğunu söylemek, iyimserliktir. Ama aşırı ya da temelsiz değil, gerçekçi ve devrimci iyimserlik. O da olmadan olmaz.