Kuşkusuz Türkiye’de sermaye sınıfının içinde AKP iktidarında özellikle semirmiş, devlet olanaklarından fazlasıyla yararlanmış ve bu anlamda bugünkü hükümetin sürmesini ölüm-kalım meselesi yapmış kesimler var. Ancak sermaye grupları büyüdükçe AKP’ye bağımlılıkları doğal olarak azalıyor, bağımlılıkları azaldıkça b planı, c planı yapmaya başlıyorlar.

Koç ve Sabancı AKP ve muhalefetle nasıl oynuyor?

AKP’yi iktidara taşıyan hangi güçtür? Bu sorunun yanıtını uluslararası tekeller diye yanıtlamak için Marksist olmaya gerek yok. Her şey açık.

Peki AKP’yi 18 yıldır iktidarda tutan nedir? Bu soruyu da “temelde” ekini koyarak aynı şekilde yanıtlamak gerekir: AKP’yi 18 yıldır iktidarda tutan temelde uluslararası tekellerdir.

Bir ara not; bu “uluslararası tekeller” adlandırmasıyla ilgili yaygın yanlış anlamadan uzak durmalı. Uluslararası tekel dendiğinde akla yalnızca önde gelen emperyalist ülkelerin büyük şirketleri gelir. Oysa piramidin tepesinde onlar dursa bile, birçok ülkede sermaye kuruluşları çoktan “uluslararası” sıfatını hak edecek gelişkinliğe ulaşmıştır. Bu nedenle uluslararası tekel derken Türkiye orijinli olanları da kastediyoruz elbette!

AKP ile ilgili sorulara kısa ve net yanıt verdik. Ya muhalefet? Bugün muhalefeti şekillendiren kimdir, hangi güçtür? Bir başka deyişle, örtülü ya da açık SP’yi, DEVA’yı, Gelecek Partisini, İYİP’i, CHP’yi, HDP’yi ve başka güçleri kapsayan ittifakın aklı ve tutkalı nereden gelmektedir?

Yanıt burada da aynıdır: Uluslararası tekeller!

O zaman ilk akla gelen, paranın gücünü eline alan büyük sermayenin ikiye bölündüğü, bir kesiminin AKP’ye bir kesiminin muhalefete yatırım yaptığıdır.

Sıklıkla karşılaşıldığı gibi, ilk akla gelen pek akılcı olmamakta, gerçeği yansıtmamaktadır.

Meseleyi Türkiye’ye daraltalım. Kuşkusuz Türkiye’de sermaye sınıfının içinde AKP iktidarında özellikle semirmiş, devlet olanaklarından fazlasıyla yararlanmış ve bu anlamda bugünkü hükümetin sürmesini ölüm-kalım meselesi yapmış kesimler var. Ancak sermaye grupları büyüdükçe AKP’ye bağımlılıkları doğal olarak azalıyor, bağımlılıkları azaldıkça b planı, c planı yapmaya başlıyorlar.

Asıl önemlisi, Türkiye’de sistemin iç dengelerine ne kadar müdahale ederse etsin AKP iktidarı hiyerarşinin en tepesinde duran iki ailenin konumunu sarsmadı, tam tersine daha da güçlendirdi.

Kim ne derse desin, Türkiye burjuvazisinin zirvesinde Koç ve Sabancı durmaktadır. Bu gerçek ekonomik, siyasal, ideolojik, kültürel ve hatta tarihsel dinamiklerin ürünüdür.

Şimdi başa dönelim ve sorularımızı daha farklı formüle edelim: Koç ve Sabancı grupları AKP’yi mi muhalefeti mi desteklemektedir?

Bu soruya verilecek her kesin yanıt büyük bir yanlışa taşır bizi. Çünkü bu iki aile, hem muhalefeti hem AKP’yi desteklemektedir!

Patronların siyasette tek ata oynamayı sevmediğini hep söyleriz. Her zaman ellerinin altında olgunlaşmış siyasi seçenekler bulundurmak isterler. Özde aynı politikaları uygulayacak ama toplumsal tepkiler patlama noktasına ulaşmadan o tepkileri kapsayıp soğuracak seçenekler...

Ayrıca seçenekler çoğaldıkça siyasetçileri yönetmek de kolaylaşır. Tek tabanca bir siyasetçinin ya da partinin sermaye karşısında daha özgür olacağını bilir ve bunu istemezler.

Ancak şu anda Türkiye’de yaşanan bunun biraz ötesindedir. Sermaye sınıfı ve en başta adını andığım iki aile, muhalefeti AKP ile, AKP’yi muhalefet ile terbiye etmek konusunda muazzam bir yetenek kazanmış, işin keyfini çıkarmayı öğrenmiştir.

Doğrusu AKP de muhalefet de iyi öğrencilerdir. Erdoğan, diş gıcırdatsa da, bu iki ailenin Türkiye’deki yeri ve rolünü kabullenmiştir. Nitekim 18 yılın bilançosu hem Koç hem Sabancı açısından göz kamaştırıcıdır.

Ve bu anlamda her iki aile de mutluluklarını hiç gizlememiş, yeri geldikçe AKP iktidarını övmekten imtina etmemişlerdir.

Lakin bir yandan ihya olurken bir yandan da her fırsatta sopayı gösterme yoluna girmiş, böylece iktidar üzerindeki kontrollerini artırmışlardır.

Çoğu kişi fark etmemiş, fark edenler de nedense önemsememiş olabilir. 2014 seçimlerinden hemen önce Sabancı Holding’in bünyesinde olmamakla birlikte, ailenin bir mensubuna ait Pegasus’un “ampulleri söndürelim” kampanyası, belki zamanında TÜSİAD’ın Ecevit’e karşı başlattığı kampanyanın etkisinden çok uzaktır ama sanıldığı kadar önemsiz bir tavır değildir. Bu çıkışın Sabancı ailesinin onayını almamış olması herhalde düşünülemez.

Onay alınmıştır ve mesaj da...

Pek dik kafalı ve otoriter AKP iktidarı, altındaki zemin ne zaman sarsılsa ve o sarsıntıda ne zaman sermaye parmağı hissetse gereğini yapmaktadır.

FETÖ-METÖ geçelim, 15 Temmuz’un arka planı çok daha karmaşık. Erdoğan da bunu bildiği için darbe girişiminden sonra büyük bir hızla patronların yüzünü güldüren yeni kararlar aldı.

Sopa var, sopa var!

Daha yakın bir tarihe gelelim. 2019’da İstanbul seçimlerinde Ekrem İmamoğlu’nun arkasında biriken gücün en “kıymetlisi” Koç Grubu’ydu. Göstere göstere desteklediler.

AKP’ye “meydan boş değil” mesajıdır bu ve “gereken yapılmazsa, elimizde başka kartlar var” demektir.

Mesaj yine alınmıştır ve AKP’nin sermayeye hizmeti bazen sermayenin taleplerinin bile ötesine geçmiştir.

Yerel seçimlerin üzerinden bir yıl geçti. Koç grubu AKP’yi muhalefetle terbiye etmeye ve ihya olmaya devam ediyor. 2019’da 4,4 milyar TL olan kâr bu yılın ilk çeyreğinde 3,5 milyar TL’ye ulaştı. (Bilançoda görünen holding kârının elde edilen "kazancın" tam bir göstergesi olmadığını da unutmayalım.)

Ama unutmayalım, sermaye sınıfımız muhalefeti de AKP ile terbiye ediyor. İktidarın ekonomi politikalarını her fırsatta övüyor ve bu anlamda “kadir bilir” davranıyor. Koç Holding CEO’su Levent Çakıroğlu’nun geçenlerde sarf ettiği “Türkiye’nin önünde bir fırsat penceresi var” sözü ile Erdoğan’ın son konuşmaları aynı doğrultuya işaret ediyor. Bu aynı zamanda muhalefete “program” sunumudur.

Hâl böyleyken, büyük patronların zaman zaman özgürlükler ve insan hakları konusunda serzenişte bulunmasından heyecan duyup “şimdi sıra bize geliyor” diye sevinen muhalif kesimin hâli içler acısı bir görüntü yaratıyor. O serzenişler AKP’ye benzeye benzeye silikleşen muhalefetin soluğunun iktidarın ensesinde hissedilmesi için gerekli müdahaleler olarak görülmeli, daha ötesi değil.

Şimdilik...

Koç ve Sabancı ve diğerleri ülkenin bütün yükünü sırtında taşıyan emekçi halk başka arayışlara girmedikçe AKP’yi kolay kolay gözden çıkarmaz. Denediler, Erdoğan dirençli çıktı ama asıl sermayeye istediğini vermek konusunda kararlılığıyla son derece kritik dönemeçleri atlattı.

Şimdi toplumun yoksul kesimlerinde hızlı bir öfke birikiyor. Sermaye sınıfı, bu öfkeyi güvenilir bir başka seçenek eliyle uysallaştırmak ister. Öte yandan muhalefeti de o kadar terbiye etti ki, muhalefet söz konusu öfkeyi daha muhalefetteyken uysallaştırabiliyor!

Yani muhalefet AKP iktidarının ömrünü uzatıyor.

Yeme de yanında yat!

İşte bu nedenle sermayenin terbiye edemeyeceği bağımsız bir güce ihtiyacı var Türkiye’de emekçi halkın. Bütün bu denklemi bozacak, bu alçak düzenin zirvesini de zeminini de çekip atacak bir toplumsal-siyasal seçeneğe...