Tayyip Erdoğan ve Başkan yardımcıları ile İletişim Başkanından oluşan yakın çalışma ekibi, kararları Başkanın verdiğini düşünüyor olmalı.

KKTC’den öğreneceğimiz çok şey var

KKTC Anayasa Mahkemesinin 15 Nisan 2021 günlü Kur’an kurslarıyla ilişki kurulan iptal Kararı ve sonrasında yaşananlar, laiklikten, kamu yönetimine, güçler ayrılığı ilkesinin nasıl uygulanması gerektiğine değin bir çok alanda “yavru vatandan” öğrenmemiz gereken çok şey olduğunu ortaya çıkardı.

Ama dersimize başlamadan önce Diyanet İşleri Başkanının KKTC Anayasa Mahkemesi kararına gösterdiği şiddetli tepkiden söz etmeliyiz.

Diyanet İşleri Başkanlığı, Halifelik Peşinde mi?

DİB Başkanı, 16 Nisan günü sosyal medya hesaplarından şöyle bir açıklama yaptı; “KKTC Anayasa Mahkemesi’nin Kur’an kurslarıyla ilgili almış olduğu karar kabul edilemez. Kıbrıs Türklerinin varlığını ve birliğini tehdit eden, din ve vicdan hürriyetine kasteden bu yanlış karardan bir an önce vazgeçilmeli ve Türkiye’nin bir asırlık tecrübesinden istifade edilmeli.”

Diyanet-Sen Genel Başkanı da çeşitli yerlerde yaptığı konuşmalarda şunları söyledi; “Kıbrıs Anayasa Mahkemesinin Kur’an kurslarını kapatma kararı tam bir hezeyandır… Kıbrıslı kardeşlerimize dinini öğrenmesine Anayasa Mahkemesi engel olamayacaktır… Din eğitimini yasaklamak en başta din özgürlüğünü savunan laiklik ilkesine aykırıdır. Bu ideolojik karardan derhal dönülmelidir.”

Dikkatinizi çekerim; Anayasa Mahkemesi kararını ilahiyatçılar eleştiriyor.

Diyanet İşleri Başkanlığı, din işleri Anayasanın “laiklik ilkesi doğrultusunda” yürütülebilsin diye kuruldu. Yıllarca da öyle oldu. Yasası 2010 yılında değiştirilerek statüsü yükseltildi ve camiler-mezarlıklar dışında da yetki kullanabileceği görevler verildi. O günden bu güne çıkarılan yasa ve yönetmeliklerle kapsam giderek genişletiliyor. Hastaneler, cezaevleri, okullar, üniversiteler ve yurtlarda hep onların görevlilerini görüyoruz.

Yurt dışındaki etkinlikleri de olağanüstü hızla artıyor. En çok da Maarif Vakfı okullarını kullanıyorlar.

DİB, bir süredir kendisinde “İslam Alemi” adına söz etme, fetvalar verme hakkı görmeye başladı. Halifelik rolü oynuyor. Oysa uluslararası alanda ne genel kabul görmüşlüğü ne meşruiyeti var. Yasal yetki ve görevi ise zaten olamaz. Bırakalım bunları, Dünyadaki “Müslüman” olarak tanımlanan bütün ülkeler emperyalizmin kıskacında ve onların çıkarları için birbirleriyle savaştırılıyor. Hiçbiri tek bir otoritenin gücünü kabul edecek durumda değil.

Diyanetin “hilafet sevdasını” önleyemezsek eğer, kendisine biçtiği görev ve yetkiyi zamanla içselleştirir, Suudi Arabistan; İran; Irak; Suriye; Katar gibi ülkelerde de kullanmaya kalkışabilir. Zaten mezhep, tarikat, cemaat kavgalarıyla başımız dertte; çok daha beter oluruz. Bedelini Ülkemizle-canımızla ödetirler.

Dersimize Laiklikten başlayalım:

Kararın açıklandığının hemen ertesinde KKTC Cumhurbaşkanı, Mevlüt Çavuşoğlu ile ortak bir açıklama yaptı. Belki Türkiye’den gelen eleştirilerin etkisinde kaldığı için şunları söyledi; “laikliğin istismarına izin vermeyeceğiz, kararın derhal düzeltilmesi için girişimlerde bulunacağım…”

KKTC Başbakanı da; “Kıbrıs Müslüman bir ülkedir, kurslar yasaklanamaz…” diye bir cümle kurdu. Oysa uygulamakla yükümlü oldukları Anayasanın daha 1.maddesinde “laik bir cumhuriyettir” yazıyor. 

Ülke çoğunluğunun Müslümanlardan oluşması laikliğe engel değil. Dahası laiklik, azınlığı çoğunluğa ezdirmemek için vazgeçilemez bir koşul.

Bu sözler üzerine, Kıbrıs Türk Barolar Birliği Konseyi; şehir baroları; çok sayıda siyasetçi; sendika yöneticileri, ülkelerinde yargının bağımsız olduğunu; Anayasa Mahkemesi kararının arkasında durduklarını vurgulayan açıklamalar yaptılar. Eyleme KKTC 2.Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat, bazı milletvekilleri ile çok sayıda vatandaş da destek verdi. Türkiye’den gelen eleştirilerin yoğunlaşması üzerine 19 Nisan günü daha geniş katılımlı yaptıkları eylemde; “insan hakları mücadelesi veren örgütler olarak demokrasi, insan hakları ve hukukun üstünlüğü ilkelerine sıkı sıkıya bağlı” olduklarını vurguladılar.

Birinci ders; demek ki Anayasada yazıyor diye bir ülke kendiliğinden laik olmuyormuş…

Laiklik Ne Demek?

Laiklik Türkiye’de “din özgürlüğü” diye yorumlanmaya başlandı. Anayasa Mahkemesi kararlarında çok sık rastlanıyor.

Kuzey Kıbrıs’ta laiklik denildiğinde şunlar anlaşılıyor. Uzun olacak ama en iyisi Karardan alıntılar yapmak.

“Laik bir Cumhuriyetin varlığı için, ülkede din hürriyeti bulunması ve ayrıca din ve devlet işlerinin birbirlerinden ayrı olması gerekir.”

“Din hürriyeti, inanç hürriyetini, yani kişinin istediği dini seçebilme hakkını içerir. İbadet hakkı kamu düzenine, genel ahlaka veya bu amaçla çıkarılmış yasalara aykırı olmadığı takdirde serbesttir.”

“Din ve Devlet işlerinin ayrılığı devletin resmi bir dini olmamasını, devletin bütün dinler karşısında tarafsız olmasını, devletin bütün din mensuplarına eşit davranmasını, din kurumları ile devlet kurumlarının birbirlerinden ayrı olmasını ve hukuk kurallarının din kurallarına uymak zorunda olmamasını içerir.”

“… laik bir devletin dini kurumları devlet fonksiyonları görmemelidir.”

Kur’an Kursları Yasaklandı mı?

Yasaklanmadı. Eğitim Bakanlığının gözetim ve denetiminden kaçırmak istemişlerdi, Anayasa Mahkemesi engel oldu. KKTC Eğitim Bakanlığının gözetimi ve denetiminin öngörüldüğü bir yasa çıkarılınca yeniden başlatılabilecek.

Yukarıdaki sözlerin açıklanması gerekiyor: Yasa değişikliğiyle şöyle bir kural getirilmişti; “Din Hizmetleri Eğitimi ve Halkla İlişkiler Birimi bünyesinde Eğitim İşleriyle Görevli Bakanlığın izni ile yapılan hafızlık eğitimi kurslarını düzenlemek, sınav yapmak ve başarılı olanlara hafızlık belgesi vermek” Bu kural KKTC Anayasasının 23/2 ile 59/2 maddelerine aykırılığı nedeniyle iptal edildi.

Anayasanın 23/2 maddesinde; “Din eğitimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır.” 59/2 maddesinde ise; “Her türlü eğitim etkinliği Devletin gözetimi altında serbesttir” kuralı yer alıyor.

Anayasa Mahkemesi iptal kararını, izin alınmasının yeterli olmadığı; Anayasanın Devletin gözetimi altında yürütülmesini öngördüğü gerekçesine dayandırdı. 

Türkiye benzeri denetimsiz ortamlarda din eğitimi yaptıramayacakları için kızıyorlar.

Yasama İdareye ucu açık yetki verebilir mi?

Anayasa Mahkemesine yapılan başvuru doğrudan laiklik ilkesiyle ilgili değildi. Yasaya yeni eklenen bir maddeyle “Din İşleri Komisyonu” adlı bir kurum kurulması öngörülmüştü. Ancak Maddede Komisyon üyelerinde aranacak nitelikler yasada belirtilmemiş, İdarenin yetkisine bırakılmıştı.

KKTC Anayasasına göre sendikalar, kendi varlık ve görevlerini ilgilendiren alanlarda Anayasa Mahkemesinde doğrudan iptal davası açabiliyor. Hizmet Sendikası, üyelerinin hakkını ilgilendirdiğini ve olumsuz etkileyeceğini öne sürerek Anayasa Mahkemesine başvurmuştu.

Mahkemenin, 15 Nisan 2021 günlü kararında; ilke ve ölçütler belirlenmeksizin idareye geniş yetkiler tanınmasını Anayasaya aykırı buldu.

Türkiye’de yıllardır uygulanmıyor. Bu dersimizi de iyi çalışmamız gerekiyor.

KKTC Bağımsız Bir Ülke mi?

Bağımsız bir ülke ama Türkiye’den başka tanıyanı yok. Aslına bakarsanız Türkiye’nin tanıdığı da kuşkulu.

Cumhurbaşkanı ve İletişim Başkanı dahil, bütün yakın çalışma ekibinin Anayasa Mahkemesi kararına gösterdiği tepkinin biçimi ve şiddeti, onların da bağımsız bir ülke gibi görmediklerini gösteriyor.

KKTC Anayasa Mahkemesinde Kararları Kim Verir?

Anayasalarına göre Anayasa Mahkemesi, biri Başkan 5 üyeden oluşuyor. Kararları Başkanın yazdığı anlaşılıyor ama sonuçta onun da bir oy hakkı var. Şu gerçek önemli; beğenilmeyen Karar, oybirliğiyle alındı.

Tayyip Erdoğan ve Başkan yardımcıları ile İletişim Başkanından oluşan yakın çalışma ekibi, kararları Başkanın verdiğini düşünüyor olmalı. Yoksa tehdit içeren şöyle cümleler kurmazlardı; “…Kuzey Kıbrıs, Türkiye'deki uygulamalar neyse bunları safhasına geçirmek durumundadır. Din düşmanı sendikaların attığı adımları kabul etmemiz mümkün değildir.  KKTC Anayasa Mahkemesi Başkanı süratle bu yanlışından dönmelidir, yoksa bizim atacağımız adımlar da farklı olacaktır."