Erdoğan-Çelik diyaloğunun sıradan ve sayıları 'eski Türkiye’deki' benzerlerini çoktan aşan vatandaşlar için mesajı 'seni hiç ama hiç hesaba katmıyoruz'dur. İşte sürdürülemez olan budur.

Kıymetliler

Bir AKP milletvekili Erdoğan’la telefonla konuşuyor ve telefon görüşmesi internette yayılıveriyor. Görmeyenler için aktarayım; Erdoğan Hatay milletvekili Sabahat Özgürsoy Çelik’i, tedavisinin Ankara’da sürdürülmesi için “hava ambülansıyla” aldıracağını söylüyor. Vekilin hayır dualarını geçiniz; bu videonun neden yayınlandığı daha önemli. 

Rastlantı bu ya, aynı ilin CHP’li bir vekilinin “tabutlu” basın toplantısı da aynı güne denk geldi. Serkan Topal koronanın Hatay’ı teslim aldığını, ilin 11 milletvekilinden 6’sının hastalandığını söylüyor. “Hatay ölmesin” diye bir yakarıyla da bitiriyor basın toplantısını...

Görüntülerin Sabahat Hanımın sekreteri, danışmanı veya başka bir yakını tarafından çekilip servis edildiğini tahmin edebiliriz. Demek ki videonun pozitif bir yankı yapacağı öngörülmüş. Hastalıktan kırılan bir kentte sadece bir kişi, AKP’li bir milletvekili için devlet seferber olacak. Bundan çıkarsayabileceğimiz bilgi Sabahat Hanımın devletin “kıymetlisi” olduğudur. Majestelerinin kıymetlisi bu videoyla sırtının kolay kolay yere gelmeyeceğini dosta düşmana ilan ediyor. Kudretli bir vekille karşı karşıyayız.

Bu devletlu ilgiye koca Hatay ilinde kaç kişi mazhar olabilir? Üç kişi, beş kişi, bilemedin yirmi… Türkiye’de pozitif yankı artık tamamen “ayrıcalıklı” olmakla ilgilidir. Sabahat Hanım ile Reisinden sekreterine aynı dünyayı paylaştığı diğerleri bu durumu gayet normal karşılamaktadırlar. 

Eski Türkiye’de de bu tür ilişkiler vardı tabii. Ama ayıp sayılırdı ve gizliden gizliye yapılırdı: “Aman aramızda kalsın.” Şimdi ise “iyice çektin mi oğlum, yükle bakalım internete…”

Hatay’da vaka artış oranını Bakan yüzde 125 olarak vermiş. CHP’li milletvekili 10 Eylül-10 Aralık arası ölüm sayısının yüzde 400 arttığını söylüyor… İktidar partisinin bir kıymetlisi için hava ambülansı yollanıyor. Alenen. Herkes görsün diye. Şanımız yürüsün diye…

Eskiden devlet kayırmacılığı, örnek ve muhtaç bir vatandaşa da kısmet olabilirdi. O zaman ilgili vatandaş tarafından değil bizzat devlet tarafından servis edilirdi. Maksat Ankara’nın kimseyi aç açık bırakmayacağını, merkeze en uzak bir örnek üstünden kanıtlamaktı. 

Bugünkü durumun sürdürülemez olduğunu kesin bir güvenle söyleyebiliriz. Erdoğan-Çelik diyaloğunun sıradan ve sayıları “eski Türkiye’deki” benzerlerini çoktan aşan vatandaşlar için mesajı “seni hiç ama hiç hesaba katmıyoruz”dur. İşte sürdürülemez olan budur. Her yönetim, egemenliği altındaki nüfus ile içinde o anın koşullarına uygun bir ikna ve zor dengesi kurar. Biraz havuç biraz sopa. Bu ikisinin oranı bir dizi faktörün bileşkesi olarak şekillenir. Denge tutturulamazsa yönetim krizi patlar. Veya krizler bu dengenin bozulması biçiminde de kendini gösterir.

Bugün AKP iktidarında bu türden denge hesaplarının nesnesi olarak dikkate alınacak bir toplumun kalmadığı kabul edilmiştir. Saçmadır ve yalnızca egemen güçlerin gerçeklikle bağlarının nasıl da koptuğunu gösterir.

Buralara Ankara-Antakya arasında sefere hazırlanan bir tane hava ambülansından varmıyorum. Eskiden başbakanlar ağızlarını doldura doldura emeklilerden, işçilerden dem vururlardı. Bakın Erdoğan’ın basın toplantısı metinlerine! Bakın Sağlık Bakanlığının reklam spotlarına; hiç fabrika, atölye geçiyor mu, bir arayın bakalım…

Ama dikkat; bu duyarsızlık, duyarsızların akıl ve söylem kapasitelerinin darlığından kaynaklanmıyor. Halk faktörünün yok sayılması, kapitalizmin sistem olarak tercihi ve zorunluluğudur. Nasılsa komünizm yok edildi, işçi sınıfı değişti, ayakların baş olma hayali dağıtıldı… cüretidir bu. Ve; krizden kaçabilmek, yani kârlarını yüksek tutabilmek için eşitsizliği öldüresiye derinleştirmek kapitalistler için bir zorunluluktur.

O halde sürdürülmesi mümkün olmaktan çıkan sadece bir başkan ile vekili değildir.