İstatistiklere yansıyandan çok daha fazla kadının şiddete-tecavüze uğradığını, katledildiğini bu konuda özel olarak uğraş veren STK’lardan bilmiyoruz sadece. Aile Bakanı açsın Türkiye’de yayımlanmış araştırmalara baksın. Meslek örgütlerinin açıklamalarını okusun. Kadınların başına daha büyük bela gelmesinden korktuğu için, yardım alamayacağını düşündüğü için, çaresiz olduğu için, kimin kapısını çalacağını bilemediği için sustuğunu gösteriyor araştırmalar.

Kim öldürüyor bu kadınları?

İnsan yaşadığı ülkeyi yönetenlere güvenmek istiyor. Hele ki afet, savaş, salgın gibi kayıpların olduğu, yaşamların tehlikeye girdiği günlerde…Her insanın sevdikleriyle birlikte güvende olduğunu bilme ihtiyacı var ve bilemedikçe kaygı düzeyi artıyor toplumun. Ama iş burada da bitmiyor. Ülkeyi yönetenlerin artık gözle görünür olan gerçeklerle tutarsız açıklamaları, zaten yeterli önlemlerin alınmayışı üzerine tuz biber oluyor.

Sağlık Bakanı konuştuğunda şu sonucu çıkarıyorsunuz. Evet bir salgın var, tüm önlemler alınmış durumda, ellerinden geleni yapıyorlar ama halkımız önlemlere uymuyor. Ah şu maskeleri takmayı da bir becersek sanki sadece salgın değil tüm dertlerimiz bitecek. Örtük bir biçimde de değil alenen halkı suçluyorlar. Tam bir kurnazlık örneği, bir bakmışsınız halk da birbirini suçlamaya başlıyor. Ülkenin bir kesimi maske takmayanlardan nefret eder hale geldi. Öfkemizi çıkaracağımız kolay bir hedef işaret ediliyor yöneticiler eliyle, oltaya düşüyoruz…

Sağlık Bakanı’na özel değil, hepsi aynı akılla hareket ediyor. Geçtiğimiz günlerde Aile Bakanı açıklama yaptı ve “Her şüpheli ölüm, kadın cinayeti değildir” dedi. Sağlık Bakanı salgından ölenlerin, test yapanların sayısını düşürme derdinde, Aile Bakanı da kadın cinayetlerinin…Sağlık Bakanı maske takmayan halkı işaret ediyor, Aile Bakanı da sivil toplum kuruluşlarını. STK’ların bu işi abarttığına getiriyor lafı, intiharlar bile kadın cinayetinden sayılıyormuş. İç işleri Bakanlığı’nın verilerini dikkate almalıymışız.

İstatistiklere yansıyandan çok daha fazla kadının şiddete-tecavüze uğradığını, katledildiğini bu konuda özel olarak uğraş veren STK’lardan bilmiyoruz sadece. Aile Bakanı açsın Türkiye’de yayımlanmış araştırmalara baksın. Meslek örgütlerinin açıklamalarını okusun. Kadınların başına daha büyük bela gelmesinden korktuğu için, yardım alamayacağını düşündüğü için, çaresiz olduğu için, kimin kapısını çalacağını bilemediği için sustuğunu gösteriyor araştırmalar.

Polise gittiklerinde şiddet gördüğü eve geri yollandıklarını anlatıyor kadınlar. Hastaneye başvuran kadınların özel yaşamlarını didikleyeceklerine, bir ruh sağlığı hekiminin günde kaç kadından şiddet ya da taciz öyküsü dinlediğini araştırsınlar. Bunların ne kadarı resmi kayıtlara geçmiş baksınlar. Salgın döneminde yardım kanalları tamamen tıkanan bu kadınlara ne oldu diye sorması gerekiyor Aile Bakanı’nın. Kim öldürüyor bu kadınları peki? Durup dururken mi intihar ediyor kadınlar? Kadın intiharların ne kadarı aile içi baskıyla, zorla evlendirilmeyle, çocukluk dönemindeki istismarla, tacizle, tecavüzle ilişkili baksınlar!

Yeni bir haftaya içimizi açan bir yazıyla başlamak isterdim, olmadı. Yine de bitirirken güzel şeyler söylemek için de nedenlerimiz olduğunu hatırlatmak isterim. Tanık olduğumuz tüm bu eşitsizliklerin, adaletsizliklerin, sömürünün, ikiyüzlülüğün düzenini yıkmak için mücadele veren komünistler, bu toprakların en eski partisi olan Türkiye Komünist Partisi’nin 100. yılını kutladı 10 Eylül’de. Kapitalizmin iyice kontrolden çıktığı bu günlerde,  insanca bir yaşamın mümkün olabileceğine olan inançlarıyla sürdürdükleri mücadeleye omuz vermeye çağırıyorlar herkesi.

Bu çağrı herkese ulaşabilsin diye kapı kapı dolaşıp seslerini duyuruyor, mahallelerde dayanışmanın mekanları olan Semt Evleri’ni açıyorlar. Kadın Dayanışma Komiteleri kuruluyor Semt Evlerinde ve işyerlerinde. Aile Bakanı’nın görmediği, sesini duymadığı emekçi kadınların da çalacak kapısı olsun diye. Haksızlığa uğrayan, maaşı ödenmeyen, çocuğunu bırakacak yeri olmayan, işyerinde ücretsiz kreş talep eden, evinde şiddet gören, tacize uğrayan, işsiz kalan kadınlarla sadece dayanışmak için değil, mücadeleyi birlikte büyütmek için oradalar.

Mahallenizde bir Semt Evi tabelası görürseniz, önünden geçip gitmeyin. Bilin ki orada sizin ki gibi dertleri olan ve örgütlülükleri sayesinde dertleri küçülen insanlar var. Bilin ki orada dostluk, yoldaşlık ve umut var. Kapısından içeri girin ve sadece “merhaba” deyin…