Birinci Dünya Savaşı sırasında yaverliğini yaptığı generalin Alman olması nedeniyle bu unvan kendisine yakıştırılmış ve ömür boyu üstüne yapışmış kalmış. Asıl adı Ekrem Hamdi Bakan.

Kibar hırsız König

Fransız polisiye yazarı Maurice Leblanc’ın yarattığı roman kahramanı Arsen Lüpen’e benzetebiliriz bir çalım… Bizim König de Lüpen gibi kibar, yakışıklı, şık giyinen; iyi şaraptan, müzikten, resimden anlayan, eğitimli, üç yabancı dili sular seller gibi konuşan “kibar muhitlerde” gezinen ve yazmazsam olmaz kadın cinsine fazlaca meyilli biri. Böyle okuyoruz. Fazladan hanesine yazmak gerekir ki Kılıç Ali, Şükrü kaya, Salih Bozok gibi dönemin seçkinlerinin huzuruna destursuz girebilen az sayıdaki kişiden biri König.

König namı Almanca “Kral” anlamına geliyor. Birinci Dünya Savaşı sırasında yaverliğini yaptığı generalin Alman olması nedeniyle bu unvan kendisine yakıştırılmış ve ömür boyu üstüne yapışmış kalmış. Asıl adı Ekrem Hamdi Bakan. Doğumu 1891 Bulgaristan… Bazı kaynaklarda babasının Osmanlının ünlü paşalarından Kiraz Hamdi Paşa olduğu yazılsa da, babasının Divan-ı Muhasebat reisi Mahmut Hamdi Bey olduğunu ileri sürenler de yok değil. Yani burası biraz karışık ancak anne tarafı gayet açık; dayısı Damat Ferit Paşa Hükümetinde Harbiye Nazırlığı yapmış, Kurtuluş Savaşı sırasında azılı Ankara düşmanlığı gütmüş, sonradan 150’liklere dahil edilerek yurt dışına sürülen ünlülerden biri. Kısacası ailesi Osmanlı elitinden!

Kurtuluş Savaşı sonrasında Ankara-İstanbul arasında gidip gelmektedir. Elbette işi sadece “gidip-gelmek” ten ibaret değil! Bir Alman şirketinin temsilcisi olarak komisyonculuk yaparken, al-sat işleriyle de uğraşıyor ve iaşesini öyle temin ediyor. Güzel. Başka bir marifeti daha var ve bunu Asım Us’tan öğreniyoruz, ne zaman adı geçse König’in, Yahya Kemal, “o mu” dermiş, “ o Abdülhamit döneminin Fehim Paşa’sıdır.” Fehim Paşa, malûm, Abdülhamit’in tahttan indirilmesinden sonra firar ettiği Bursa’da linç edilecek olan baş hafiyesi… Lafzı Yahya Kemal’den sürdürecek olursak, o’nun demesine göre ,Ekrem König’in de Atatürk’ün özel hafiyesi olduğunu ve uzun bir sure gizli tahsisattan maaşa bağlandığını yazmak durumundayız. Ekrem König’in halen karanlıkta olan ve az bilinen hayatının ana hatları bunlardan ibaret. Kadınların ellerini öperken kasabalılar gibi öpüp başına koymadığı belli belirsiz bir buse koymakla yetindiği başka bir ayrıntı.

Şimdi, 1938’in Haziran ayında başladığı anlaşılan, 1939 Ocak ayında basına sızmasıyla birlikte Türkiye’yi ayağa kaldıran ve bir bakanı yerinden etmekle kalmayıp o günün hükümetinin de düşme nedenlerinden biri olarak gösterilen olayın anlatımına geçebilirim.

1938 diyorum:

İçeride Mustafa Kemal’in hastalığının giderek ağırlaştığı günlerden geçilmektedir. Öte yandan Hatay sorunu devam etmekte ve Seyit Rıza Kürt dağlarında isyana durmuş Dersim yanmakta, İsmet Paşa on iki yıldır oturduğu başbakanlık koltuğunu ve CHP genel başkanlığı görevini bırakmış Heybeliada’da, paşanın muarızları “tilki uykusu” diyor, inzivaya çekilmiş, Celal Bayar hükümeti başa geçmiştir. Dışarıda Dünya Savaşı’nın eli kulağındadır. Avrupa’da İttifakların, antlaşmaların bir bozulup biri yenilenmekte, 1936’da İspanya’da başlayan iç savaş bütün hızıyla devam etmektedir…Sadece Türkiye değil dünya duman içindedir.

Az önce İspanya dedim ya… König’in hikâyesine giriştir.

Başlangıç olarak 3 Mart 1938’i alabiliriz. 3 Mart günü Furness- Withy Ulaştırma Şirketi’nin New York Acentası Washington’daki Türkiye Büyükelçiliğine bir yazı gönderiyor. Yazıda Türkiye’nin Kanada’dan sipariş ettiği 40 adet savaş uçağının rotasının ne olacağı ve kim tarafından kontrol edileceği soruluyor. Elçilik Birinci Sekreteri de Reşit Anamus, 10 Mart tarihinde “Kanada’dan satın alınan uçaklarla ilgili hiçbir bilgimiz yok” diye kısa ve net bir cevap veriyor. Ancak mesele burada kalmıyor, bu defa Türkiye’deki ABD Elçiliği Türkiye’nin Kanada’dan 40 savaş uçak sipariş ettiğini öğrendiğini ABD Dışişleri Bakanlığı’na bildirirken, Türkiye’nin bundan haberdar olmadığı notunu düşüyor!

Buyurun bakalım. Türkiye, kendisinin haberi olmadığı halde 40 savaş uçağı sipariş etmiş olmasının tuhaflığını yaşarken 13 Haziran 1938 tarihinde ABD Dışişleri Bakanlığı İstanbul’daki elçiliğine siparişin Türkiye tarafından verildiğini yinelemekle kalmayıp Uçakların bir bölümünün gemiyle Atlas Okyanusu’nu aşarak İspanya’ya vardığını bildiriyor! Savaş uçakları İspanya’dadır ancak Türk Dışişleri ve Milli Savunma Bakanlığı siparişin kim tarafından verildiğinin gizini henüz çözebilmiş değildir. ABD Dışişleri bu defa resmi mühür ve imzaların olduğu sipariş teyidi ile, baştan bu yana Kanada resmi makamlarıyla yapılan yazışmaların birer kopyasını Kanada’dan alarak Türkiye’ye iletmiştir… Evet. O güne kadar yapılmış olan bütün yazışmaların ve son teyit belgesinin altında Türkiye Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Agâh Aksel ile Milli Savunma Bakanı Kâzım Özalp’ın imzaları ve resmi mühürleri vardır. Görüntüye göre savaş uçakları Türkiye tarafından sipariş edilmiştir ancak savaş uçakları kimilerine göre Cumhuriyetçilere kimilerine göre de Falanjistlere teslim edilmiştir. Şunu da ilave etmek gerekir, 1936’da patlak veren İspanya iç savaşı sırasında kurulan “ Adem-i Müdahale Komisyonu “ savaşan taraflara silah ve mühimmat satışını yasaklamıştır. Savaş uçakları buna rağmen İspanya’dadır.

Anlaşılır… Birileri Dışişleri Müsteşarı Agâh Aksel ile Milli Savunma Bakanı Kâzım Özalp’ın mühür ve imzalarını taklit ederek Türkiye Cumhuriyeti adına Kanada’daki Canidian Car Foundrın Şirketinden güzel güzel 40 adet savaş uçağı siparişi vermiş aylarca bu şirketle pazarlık yapmış, karşılıklı yazışmış, mühürler basılmış imzalar atılmıştır. Soruşturma büyük bir gizlilik içinde yürütülürken 1939 Ocak ayı başında sahipliğini Sertellerin yaptığı dönemin solcu gazetesi Tan büyük sahtekârlığı ve hükümetin aczini manşete çekerken bu boyutta bir sahtekarlığın “yukarıdan” siyasilerin desteği olmadan yapılamayacağını ileri sürerek hükümeti sıkıştırır. Ardından diğer gazeteler…

Bunun üzerine soruşturma başlatılır Ve bütün bunların altından bizim “Kibar Hırsız” König çıkar. Ekrem Hamdi Bakan… Ancak König’i ara ki bulasın, kısa bir süre sonra yurt dışına kaçtığı anlaşılır.

 Uluslararası bir suç şebekesiyle, Rus mafyası, irtibat kuran König sevimliliği, ince zekâsı, girişkenliği ,“ tepedekiler” ve yüksek bürokratlarla kurduğu ilişkiler sayesinde edinip taklit ettiği mühür ve imzalarla altı rakamlı büyük bir meblağ karşılığında bu sahtekârlığı düzenlediği anlaşılmıştır. İspanya’da savaşan kesimlere karşı uygulanan uluslararası ambargo Türkiye’nin adı kullanılarak boşa çıkarılmıştır. Kanada’dan bakanlığa gelen uçak siparişine ilişkin yazıların da maaşa bağladığı Dışişleri Protokol Müdürlüğü memurlarından Ruhi Bozcalı vasıtasıyla König Ekrem’e iletildiği, onun da oturup ikna edici güzel yanıtlar verdiği soruşturma safhasında ortaya çıkacaktır.

1939 Ocak demiştik. Mustafa Kemal artık yoktur. 11 Kasım 1938’den itibaren İsmet Paşa Cumhurbaşkanı 1 Kasım 1937’den berri de Celal Bayar hükümeti iş başındadır. Olayın patlaması üzerine basın, hükümet üyelerinden bazılarının da işin içinde olduğunu ima etmeye başlamıştır. İsmet Paşa, baştan beri anlaşmadığı Bayar Hükümetini güç durumda bırakmak için soruşturmanın derinleştirilmesini ve hızlandırılmasını el altından zorlarken , 10 Ocak’ta CHP Meclis Grubu toplanır. Başbakan Celal Bayar, Dışişleri Bakanı Şükrü saraçoğlu ve Adliye Bakanı Fikret Sılay açıklamalarda bulunurlar. Kamuoyuna yapılan resmi açıklamadan, olaydan haberdar olup Dışişleri Bakanlığını uyaranın sadece ABD olmadığı, faşist Almanya ve İtalya’nın desteği ile iç savaşı kazanan Franko İspanya’sının da uçak olayının peşini bırakmadığı, bu doğrultuda Türkiye’deki temsilcisi vasıtasıyla bilgi talebinde bulunduğu anlaşılır.

CHP Grubunun resmi açıklamasından sonra gelen baskılara karşı önce direnen Kâzım Özalp pes edip istifa edecek, ardından İsmet Paşa’nın arzuladığı ve beklediği sonuç gerçekleşecek Bayar Hükümeti de Ocak ayı sonunda istifa edecektir.

Eylül 1939’da başlayan İkinci Dünya Savaşı uçak sahtekârlığı olayının üstünü örter ve ateşini düşürür. Olay unutulmuş gibidir. Tek tutuklu sanık Dışişleri protokol memuru Ruhi Bozcalı mahkemede başrolü doğal olarak firari König’e vermiş, bu arada İçişleri bakanı Şükrü Kaya’yı, Dışişleri’nden Agâh Akseki’yi suçlamışsa da bunu kanıtlayamadığı gibi, artık nasıl kanıtlayacaksa, mahkeme heyetince fena halde azarlanmıştır. Bunları Cemil Koçak’ın Türkiye’de Milli Şef Dönemi cilt 2’den öğrenmiş bulunuyoruz.

Ve “sen sağ ben selamet” dendiği anda, dört yıl sonra, 1943’te, gazetelere manşetten bir haber düşer:

“Ekrem König Paris’te tevkif edildi. Hariciye Vekâletinin mühür ve resmi antetlerini taklit ederek yapılmış sahte evrakla memleketimiz namına sipariş edilmiş gösterilen tayyareleri İspanya dahili harbi sırasında Amerika’dan alarak İspanya cumhuriyetçilerine satan Ekrem König’le bu işte kendisine yardım eden Hariciye memurlarından Ruhi hakkında adli takibat yapılmış, Ekrem König memleket haricinde bulunduğundan yalnız Ruhi muhakeme edilerek mahkum olmuştu. Öğrendiğimize göre Ekrem König Paris’te tevkif edilmiştir. İcap eden diplomatik teşebbüsler yapılmış olduğundan kendisi memleketimize gönderilmek üzeredir.”

Gönderilir. Mahkemeye çıkar. Bu işi Matbuat Genel Müdürü Fuat Baban ile birlikte planladıklarını, Fuat Baban’ın arkasında ise Kâzım Özalp olduğunu ileri sürerse de dinletemez. Kendisi dört yıl hapis cezası alırken diğer ikisi aklanır.

Sonrası bilinmiyor. König bir sırdır. Bildiğimiz 1962’de bu zarif dolandırıcının sırlarıyla birlikte Paris’te öldüğüdür.

Kullanılan kaynaklar:
Cemil Koçak, “Türkiye’de Milli Şef Dönemi, cilt 2,iletişim yayınları, İstanbul, 2003.
Cemil Koçak, ”Geçmişiniz İtina İle Temizlenir”, iletişim yayınları İstanbul, 2011
Ayşe Başçı, König, “Dünyayı Dolandıran Türk’ün Romanı”, Mundi yayınları