Anayasada din olmaz. İçinde din varsa, o anayasa hükümsüz kalmaya mahkumdur. 12 Eylül cuntası anayasasına din sokmuştu, ölü doğmasının sebebidir. Raftadır ve hükümsüzdür.

Karşıdevrimin anayasa sancısı

“Anayasa’nın ilk dört maddesi birazcık da olsa değiştirilemez mi”; bu bir sorudur. “Kutsal metin olmadığına göre neden değiştirilmesin”, bu da bir cevap. Ulu bilge liberal mealci İhsan Eliaçık, “değiştirilsin” buyurdu birkaç gün önce, “özgürlükçü bir laiklik anlayışıyla” yeni bir anayasa yapılırsa fena da olmazdı hani... 

Anayasalar kutsal metinler değildir tabii, ama tarihsel metinlerdir. Bir tarihsellikte ortaya çıkarlar, bir ihtiyaca denk düşerler ve geleceği de o ihtiyaca göre şekillendirmeyi hedeflerler. Tarihsellikten kasıt devrimdir. Anayasa yapma işi devrim işidir, monarşiyi ve dayanağı olan sınıfları alaşağı etme tecrübemizin verimidir. Değişmeye direnmesi, bu zorlu ve kanlı mücadeleye dayanması nedeniyledir. 

Demek ki devrim anayasalarının karşıdevrime direnme ihtiyacı var, ihtiyaç, “değişmez-değiştirilemez maddelerinin” gerekçesidir. Şöyle de ifade edebiliriz; devrim açısından laiklik ve cumhuriyet kutsaldır, değiştirilemez. Bu gerekçeyi ancak ve ancak bir karşıdevrimle ortadan kaldırabilirsiniz. Anayasayı ve değiştirilemez hükümlerini kaldırmak isteyenler ve buna yol verenler, kuşkusuz, karşıdevrimcilerdir. 

***

Anayasa tarihi çok gerilere gitmiyor. Önünde Aydınlanma ve başında Aydınlanmanın ışığında parlayan Büyük Fransız Devrimi var. Orta Çağın ve monarşinin hükmü altında inlerken, bunların yarattığı büyük bir devrimci dalganın içinde bulduk kendimizi. Aydınlanmacı filozof Kant, teoride, tanrının kellesini uçurmuştu. Ondan feyz olan devrimci Robespierre, pratikte, kralın kellesini uçurdu. Benzer işlerdir. Uçanlar, gerçekte eski rejimin kelleleriydi. Eski rejimin kelleleri düşünce, o başsızlıkta cumhuriyet fikri doğdu. Yönetimi halka bırakmak insanlık ailesinin en büyük, en devrimci icatlarından biridir.

Sosyalist Cumhuriyet de büyük ölçüde o dalganın ürünü. Cumhuriyetin harcına eşitliğin katılabileceği fikri 1848’den ve 1871’den damıtılarak elde edilmiştir. Büyük emperyalist savaşın ortasında görüldü ki cumhuriyet fikrini yaşatmanın yolu onu eşitlikçi bir harçla yeniden yoğurmaktan geçiyor. 

Şurası açık; Fransız Devrimi, Ekim Devrimi, Türk Devrimi kralın kellesini uçurarak iş gördü. Kelle uçurmanın Aydınlanma tarihimizde yeri var.

***

Bizim ilk anayasacımız Mithat Paşadır. Cüretli ve çalışkan olmakla birlikte henüz sultan kellesi uçurmayı hayal edemiyordu. O da başka yoldan giderek halletmeyi denedi. Sultan Aziz’i bir saray darbesiyle indirdi, koltuğuna yeğeni Murat’ı oturttu. Fakat yeni sultan biraz gelgit akıllıydı. Ayrıca fırsatçı küçük biraderi Hamit, Paşanın kulağına Anayasayı tanıyacağını fısıldamıştı. Paşa, Mason Murat’ı da indirdi ve sofu Hamit’e yolu araladı. Murat ancak üç ay saltanat sürebilmişti. 

Kanun-i Esasi, ilk anayasa, 1876’da o darbe sayesinde ilan edildi. Hükümdarın yetkileri ilk kez kısıtlanabilmişti. Meşrutiyetlerimizden birincisinin mimarı Mithat Paşa'dır. Kısa sürdü, Anayasa Hamit’in tecavüzüne uğradı ve uzun istibdat döneminin kapısı böyle aralandı. Mithat Paşa ise kelle almayı bilmemenin bedelini kellesini vererek ödedi. 

İstibdattaydık. Enver, Talat ve Cemal, despotu devirmeye karar verdi. Despot büyük ve güçlü sanılıyordu ama alaşağı etmeye bir telgraf kampanyası yetmişti. Hamit, telgraflara sinmiş öfkeden ürktü, kendiliğinden düştü. Derdest edip Selanik’te bir köşke kapattılar sonra. Despot devrilince “hürriyet” gelmişti. Anayasa raftan indi, meclis açıldı. Meşrutiyetlerden ikincisidir. 

Fakat ikinci kuşak aydınlarımız da Mithat Paşa ekolündendi, kelle almayı düşünmediler. Hamit’i indirip Reşat’ı bindirdiler. Reşat, kukla padişah olmayı baştan kabul etmişti. Hükümsüz kellelerimizdendir. 

Sultan düşürenler, Mustafa Kemal’e kadar, kellelerini yerinde bırakmayı tercih etti. Haliyle ilk anayasalarımız yarım anayasalardır, olmamış, olgunlaşamamışlardır. Köklü anayasalar köklü devrimlerin sonucu oluşabilir ancak. 

***

1908’de hürriyeti ve vatanı bulmuştuk, gericiler 1909’da bulduklarımızı geri almak için ayaklandı. Şeriat istiyorlardı. Şeriat, vatansızlık ve hürriyetsizlik halidir. Onların başaramadığını Balkan Harbi başardı. 1910 ila 1920 arasındaki uzun iç savaşta vatanı da hürriyeti de kaybettik. 

Ama sonra Kurtuluş Savaşı ile vatan için yolu yeniden aralanmıştı. Son sultan, kellesi uçmasın diye İngiliz gemisiyle sıvıştığından, bu vatanda bir sultanın olması da artık anlamsız görünüyordu. 

Sonra Cumhuriyet de düştü. Eteklerinden gelen Menderes kendisini yeni sultan ilan etmeye çok yaklaşmıştı. İkinci istibdattaydık. Tabii, bu tarihten biliyoruz, sultan varsa kelle alma hareketi de vardır. Devirdiler ve aldılar, anayasayı yeniden ilan ettiler. Arkasında büyük bir Kemalist Aydın hareketi ve TİP vardı. Üçüncü meşrutiyetimizdir. 

Olmayınca, 12 Eylül’de bir zavallıyı, Kenan Evren’i silah zoruyla sultan ilan ettiler, gecikmiş Abdülhamit’tir. 

12 Mart ve 12 Eylül cuntacıları, AKP’yi de içine katarak söylüyorum, anayasa yapıcıları değil anayasa yıkıcılarıdır. Bu karşıdevrimciler cumhuriyeti ve laikliği yıkmak için çare arıyorlardı, yıkımın önündeki maddeleri kaldırarak ilerlediler. Laiklik ve cumhuriyet yıkılmıştır ama ilk dört madde orada duruyor. Kâğıt üzerinde kalsa bile yıkıcılar için büyük sorundur. Başladıkları işi tamamlamak istiyorlar, direniyoruz. 

***

Peki nedir bu, sihirli, “özgürlükçü” laiklik? 

Onun da bir tarihselliği var. “Din ve inanç özgürlüğü” dine ve inanca özgürlük değil, kurumsallaşmış dine karşı farklı inanç veya dini seçebilme özgürlüğüdür. Daha ileri gidelim, inanmadığını beyan etme özgürlüğüdür. Yani din ve inanç özgürlüğünün esası dinden ve inançtan özgürleşmedir. Katolik kilisesi sizin dininizi ve inancınızı belirleyemesin diye icat edilmiştir. Zorunlu din dersi adı altında sizi bir dine, bir mezhebe inanmaya zorluyorlarsa özgürlük yoktur. Laiklik, din ve inanç özgürlüğünün getirisidir.    

Çağımızın devrimci “ruhunun” ve maruz kaldığı karşı devrimin özetidir bu. Devrimin esası çürümüş eski düzeni devirme, yerine özgür ve eşit bir yeni ülke kurma hareketidir. Kralları, soyluları, papazları, halifeleri, sultanları, imamları, onların iktidarının ete kemiğe bürünmüş hali olan monarşileri, eskiye değin çürümüş olan ne varsa onu, alaşağı ettiği için devrimdir adı. Büyük insanlık ailesi, 250 yıldır dünyanın her yerinde çürümüş monarşileri devirip cumhuriyet ilan ediyor. Her defasında yürüyen ölüler mezarlarından çıkıp geliyor, insanlığın biriktirdiği ne varsa yıkıyor. Sonra düştüğümüz yerden kalkıp yeniden doğruluyoruz, anayasanın yenisini ilan ediyoruz. Çünkü biliyoruz, eşitlik ve özgürlük içinde yaşamaktan başka çaremiz yok. 

Özgürlükçü laiklik olur mu? İşte üç yüz yıllık tarihi. Laikliğin esası gericiliği geldiği yere, cehennemine geri göndermektir. Haliyle militandır, acımasızdır laiklik. Özgürlükçü laiklik ise, laikliği tepeleme girişimidir. Laikliğin liberalliğe değil, üzerinden birikmiş kirden pastan arınmaya, tavizsiz bir militanlığa ihtiyacı var. 

***

Anayasa rafta çünkü devrimini kaybetti. Laiklik yıkıldı çünkü liberalleşti. Militan bir laiklikle biçimlendirilmiş devrimci bir anayasaya ihtiyacımız var. Devleti halka geri vereceğiz, ülkeye el koyacağız, karanlığı kovacağız. 

Çünkü sultanların, kralların, çarların vatanı yoktur. Bizim vatan bildiğimizi onlar mülkü bilirler. Vatan mülkse, devlet de mülktür. “Adalet mülkün temelidir” derken söylenen budur. Demek ki bir toprağın vatan olması için onu mülk edinenlerin elinden alma şartı var. Alacaksınız ve sultanları mülksüzleştireceksiniz. 

Düştük, kalktık. Vatan yeniden mülk ilan edildi. Hürriyet tepelendi, Cumhuriyet imamların elinde defnedilmeyi bekliyor. 

Sultanların, kralların, çarların vatanı yoktur ama bizim acil bir vatana ihtiyacımız var. 

***

Anayasada din olmaz. İçinde din varsa, o anayasa hükümsüz kalmaya mahkumdur. 12 Eylül cuntası anayasasına din sokmuştu, ölü doğmasının sebebidir. Raftadır ve hükümsüzdür. Ancak o tarihten bu yana halkı ümmete dönüştürme yolunda önemli adımlar attılar. Dinselliği pekiştirilmiş bir anayasa istemeleri, bu fiili durumun bir gereğidir. 

Ama anayasaların bir tarihselliği var, yıkmak kolay yapmak zordur. Çünkü yıkmak için gerici bir güruh yeter, yapmak için ise cüretli devrimciler gerekir. İsterler, biliyoruz. Abdülhamitlerin ve çakma Abdülhamitlerin anayasa yaptığı görülmemiştir, onu diyoruz. 

Adalet ezilenlerin, eşitlik yoksulların vatanıdır. Bunlarla yeni bir vatan kurarız, anayasanın değişmez maddeleri yaparız, mecburuz.