'Planlamaya karşı çıktılar ama hem özelleştirmeyi hem de kamulaştırdıklarını sermayeye aktarmayı iyi planladılar. Sömürülerini özelleştirmeci devletle derinleştirdiler.'

Kapitalizmin ihtiyaçları değil, gerçek devletleştirme

Anayasanın ekonomi politiği belli, kapitalizmin ekonomi politiğine uygun olarak sömürüyü sürdürecek düzeni güvence ve istikrar altına almak. Hak ve özgürlükleri bireyselleştirir, istediğiniz gibi sınırlandırır ya da gasp ederseniz ve devleti yasaması, yürütmesi, yargısıyla kapitalizmin/emperyalizmin ihtiyaçlarına uygun olarak örgütlerseniz iş tamam.

Sonra da Anayasaya “devletin temel amaç ve görevleri” diye: “Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır” sözcüklerini dizerseniz, sığınılacak liman da tamam olur. 

Bu maddede soyut olarak yazılan eylemler olumsuzlaştırılarak okunursa -üşenmeyip okuyalım- bugünün somutu, daha doğrusu burjuva devletle emekçi halk arasındaki ilişkinin durumu ortaya çıkar. Muhalefetin sıkça kullandığı demokratik ve sosyal hukuk devletinin gerçek yüzü de netleşir. 

Kavramlar, kurumlar, kurallar ve ilişkiler sınıfsal analiz yapılmaksızın gerçek anlamlarını vermezler. Anayasada “devletleştirme” hükmünün bulunması devleti tek başına toplumcu yapmaya yetmiyor. Kaldı ki aynı (47.) maddede “özelleştirme” de düzenleniyor. Özelleştirme uzun süre yasalarla sürdürüldü. Anayasal kural haline getirilmesi, devlet tarafından yürütülen yatırım ve hizmetlerin özel tarafından yaptırılması, kamu hizmetleriyle ilgili imtiyaz şartlaşma ve sözleşmelerinden doğan uyuşmazlıkların ulusal veya uluslararası tahkim yoluyla çözülmesi AKP’den önce, 1999’da koalisyon hükümeti döneminde gerçekleşti. Anayasanın özelleştirmeye dayanak yapılmasında ulusal ve uluslararası sermayenin etkisi yanında yargının ve Anayasa Mahkemesinin yol gösterici (!) kararlarının etkisi oldu.

12 Eylül darbesi sonrasında, ANAP ve koalisyon dönemlerinde, daha ağırlıklı olarak da AKP döneminde, Anayasada ilkeleri yazılan “kamulaştırma” ile “devletleştirme” toplumsal yarar yerine özel yarar ve büyük sermaye için kullanıldı; devlet ticarileştirildi, piyasalaştırıldı. Farklı siyasal iktidarlar özelleştirme konusunda da tek siyaset uyguladı.

Neoliberaller devlete karşı çıktılar, bireysel özgürlük ve piyasa dediler ama krizlerini devletle, yasalarla, teşviklerle aştılar. 

Planlamaya karşı çıktılar ama hem özelleştirmeyi hem de kamulaştırdıklarını sermayeye aktarmayı iyi planladılar.

Sömürülerini, emeğe baskıyı ve hak gasplarını özelleştirmeci devletle derinleştirdiler. Devlet halka ait olanları özele aktarma konusunda özel çaba gösterdi. Özel mülkiyetin hak olarak korunması, girişim ve sözleşmenin özgürlüğü devlet ve hukukla güvenceye alındı. Emeğin denetimini, işsizliği, ücretsiz izin ve kısa çalışma oyunlarını, anlamsızlaşan ve ücretleri aşağıya çekme işlevi gören asgari ücret gösterilerini, esnek ve güvencesiz çalışmayı, hukuksuzluğu ve hak gaspını çalışma hukukuna yerleştirmeyi devletle gerçekleştirdiler. 

Devletin siyasal iktidar tarafından ele geçirilmiş olması, muhalefetin kullandığı iyi-kötü patron tartışması, özelleştirmenin dar ya da geniş tanımlarına dalınması gibi örnekler bu bataklığın nedeni değil, çözümü de olamaz.

Sonuçta Anayasaya yazdıkları “devletin temel amaç ve görevleri” kapitalizmin ihtiyaçlarından öte anlam taşımıyor.

TKP, kısır siyasi polemiklere girmeden gerçek devletleştirmenin gerekçe, ilke ve amaçlarını açık ve net sıralıyor:

"Başta özel hastaneler olmak üzere sağlığın koruyucu, tedavi edici ve destek hizmetlerini de içeren tüm basamakları; sağlık eğitimi; ilaç, teknoloji ve bilgi üretimi tamamen devletleştirilmeli ve ücretsiz hale getirilmelidir.

Tüm eğitim hizmetleri devletleştirilmeli, tüm yurttaşların nitelikli eğitim hakkı güvence altına alınmalı, okullarda herhangi bir ad altında para toplanması yasaklanmalı, eğitim ve eğitimle ilgili tüm gereksinimler, toplumsal ihtiyaçları da gözeterek merkezi bir planlama çerçevesinde tüm yurttaşlara ücretsiz olarak sunulmalı, nitelikli eğitim hizmeti sunmak üzere yeterli sayıda eğitim emekçisi devlet tarafından istihdam edilmelidir.

Enerji ve tabii kaynakların üretim, iletim, dağıtım faaliyetleri, arama ve işletme faaliyetleri, yenilenebilir enerji kaynaklarına ilişkin potansiyel ölçümleri başta olmak üzere tüm tesis ve faaliyetler bedelsiz olarak devletleştirilmeli, bu alanlardaki tüm mevcut birikim merkezileştirilerek planlamaya uygun şekilde yeniden yapılanma sağlanmalıdır.

Tüm inşaat sektörü devletleştirilmeli, her yurttaşın doğa ile barışık, insana yaraşır kentlerde, nitelikli ve insan sağlığına uygun, güvenli konutlarda yaşaması güvence altına alınmalı, ısınma, su, elektrik gibi tüm gereksinimler bedelsiz olarak sunulmalı, inşaat emekçilerinin çalışma hakkı ve güvenliği devlet tarafından sağlanmalıdır."

Ve vazgeçilmez konu: Aşı…

"Salgın sırasında iyice belirginleşen ülkeler arası eşitsizliklerin sonucu olarak, bazı ülkeler nüfus ihtiyacından fazla aşı temin edebilirken, yoksul ülkelerin aşı hakkından mahrum bırakılması, aşı üzerinden yürütülen pazarlık ve şantajlar insanlık suçudur. İlaç tekellerinin aşı hakkını metalaştırması kabul edilemez. Yapılması gereken bellidir: Devlet şeffaf bir şekilde ve tek bir yurttaşımızın bile dışarıda kalmadığı bir aşılama programını ücretsiz olarak sunmalı ve derhal uygulamalıdır. Aşı satışı yasaklanmalıdır."

Bu seri devam edecek.

Eşitsizliklerin asıl kaynağı kapitalizm, üretim araçlarındaki özel mülkiyet…

Toplumun ayrım gözetilmeksizin refah ve özgürlük içinde yaşamasını, yurttaşların yaşama koşullarının her geçen gün iyileştirilmesini, eşitlikçi ve adaletli bir toplumda insanın insanı sömürmesinin yok edilmesini umut etmek yetmiyor. 

Sosyalist Cumhuriyeti kurmak ve Toplumcu Anayasayı uygulamak için sosyalist devrim mücadelesi örgütlü olarak verilecek. Başka yolu yok.