Doğu Akdeniz’in merkezi, Ege’nin gerdanlığı, dostluk ve kardeşliğin ve belki de daha önemlisi Kurtuluş ve Kuruluş’un kenti İzmir...

Kadim kent İzmir, 18 yaşındaki Ahmet Priştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM)

Doğup – büyüdüğüm, ilk ve orta tahsilimi yaptığım, fırtına kanatlı martıların yoldaşlığını hiç unutmadığım kadim bir kenttir İzmir. Belki şöyle de not edebiliriz; Ege’nin incisi, batının en doğusu, doğunun en batısı.

İzmir – 1900’ler

İzmirli büyük ozan Homeros İzmir’i ‘gök kubbenin altındaki en güzel şehir’ olarak tanımlar; Aristo’nun İskender’e ‘görmezsen eksik kalırsın’ diyerek önemini vurguladığı ve büyük yazar Victor Hugo’nun onu hiç görmeden 1829 yılında yayınlanan “Les Orientales” isimli kitabındaki “La Captive” isimli şiiriyle ünü batıya yayılan İzmir'i bir prensese benzettiği; farklı kültürlerin, yaşam tarzlarının, inançların binlerce yıldır bir arada barış içinde yaşadığı kavimler kapısı; Doğu Akdeniz’in merkezi, Ege’nin gerdanlığı, dostluk ve kardeşliğin ve belki de daha önemlisi Kurtuluş ve Kuruluş’un kenti İzmir.

Victor Hugo

Biraz daha özetle İzmir adı ve tarihinden bahsetmek isabetli olabilir, zira çok daha fazlasını hak etmektedir aslında.1

Efendim çok sık kullandığım bir deyimi buraya yazmak isterim. Deyim William Shakespeare’e aittir: “Bütün dünler, yarınları aydınlatan fenerlerdir”. Gerçekten de öyledir ve dolayısıyla tarih ihmale gelmez, gelmemelidir.

Söylencelere göre İzmir’in adı; ‘Smyrna’ isimli bir Amazon kraliçesinden gelmektedir. Bugün İzmir olarak kullandığımız isim aslında Smyrna kelimesinden dönüşmüştür. Kimi kaynaklar Smyrna kelimesinin daha erken söyleniş biçimlerine ilişkin Samorna ve Smurna adlarını da vermektedirler. Ama İzmir, 20. yüzyılın başına kadar yaygın olarak Smyrna ismiyle tanınmıştır.

Antik çağlardan günümüze bir ticaret ve liman kenti olan İzmir, kuruluşundan günümüze bu özelliğini korumaya gayret etmektedir. Böylece farklı kültürler İzmir’de harmanlanmış ve bu olgu, kentin mimari dokusuna da sinmiştir. Yakın zamanlara kadar İzmir’in en eski yerleşim alanı olarak bilinen Bayraklı’daki Tepekule kazılarından elde edilen buluntular MÖ 3000 yıllarına kadar uzanmaktaydı. Doğu Helen dünyasının en eski kutsal yapılarından biri olan Athena Tapınağı ve yine Helen dünyasının çok odalı ev tiplerinin en eski örnekleri ve İon Uygarlığı’na ait en eski parke döşeli yol burada yapılan kazılarda ortaya çıkarılmıştır. Ancak 2006 yılında Ege Üniversitesi Arkeoloji Bölümü tarafından İzmir Bornova’da bulunan Yeşilova Höyüğü’ndeki kazılarda kentin tarihinin MÖ 8500’e kadar uzandığı tespit edilmiştir.

Çağlar boyunca çeşitli istilalara uğrayan İzmir’in üçüncü kuruluş süreci ise, MÖ 333 yılında İzmir’e gelen İskender sayesinde olmuştur. Yine söylenceye göre; Pagos (Kadifekale) Dağı eteklerinde uyuyakalan İskender’e rüyasında iki su perisi İzmir’i burada kurmasını öğütlemiştir. O da kenti ikinci kez Kadifekale sırtlarında kurmuştur.

Roma İmparatorluğu döneminde; Roma’ya karşı Bergama Kralı Attalos’un oğlu Aristonikos’un öncülüğünü yaptığı ayaklanmaya destek vermediği için İmparatorluk tarafından ‘özgür kent’ olarak tanımlanan İzmir, ardından gelen Bizans egemenliği döneminde dinsel bir merkez haline gelmiştir. Böylelikle İzmir, Bizans döneminde dinsel merkez olma özelliği nedeniyle başkent İstanbul düzeyine çıkarılmıştır. Bizans İmparatoru Leon, İzmir’i, İstanbul dışındaki kentlerin başkenti ilan etmiş ve bu süreçte İzmir’e ‘kendi kendini yönetebilen kent’ unvanı verilmiştir.

1071 Malazgirt Savaşı’ndan sonra Anadolu’nun yoğun Türkmen akınlarına sahne olmasıyla birlikte İzmir ve çevresinde ilk kez Türk egemenliği görülmeye başlamıştır. 1081’de denizci Türkmen Beyi Çaka Bey, İzmir’i merkez alarak bir beylik kurmuş ve yaklaşık 16 yıl egemenliğini sürdürmüştür. Çaka Bey’in 16 yıllık hâkimiyetinden sonra İzmir ve çevresinde Türk izlerini kuvvetlendiren asıl dönem, Aydınoğulları Beyliği’nin 1308’de Birgi’de kurulmasıyla başlamıştır. 1317’de İzmir’i ele geçiren Aydınoğlu Mehmet Bey, İzmir’in yönetimini oğlu Umur Bey’e vermiştir. Umur Bey döneminde özellikle İzmir’in Kadifekale sırtlarında yoğun bir Türkleşme olgusu yaşanmıştır.

Umur Bey’in İzmir ve Ege Denizi’nde elde ettiği başarılar karşısında; ortaçağın güçlü denizci İtalyan kent devletleri olan Venedik ve Ceneviz bu durumdan olumsuz etkilenmişler ve Umur Bey’in faaliyetlerine son vermek amacıyla 1345 yılında Papalığı harekete geçirerek Fransız Humbert komutasında bir Haçlı donanmasını İzmir’e göndermişlerdir. Bu donanma İzmir’e baskın yaparak sahilde bulunan Liman Kaleyi zapt etmiştir. Yaşanan bu gelişmeler sonucunda, Umur Bey’in donanması ve tersanesi tahrip edilmiştir. Türkler yalnızca Kadifekale eteklerinde tutunabilmişlerdir. Süreç içerisinde Kadifekale ve çevresi ‘Türk-Müslüman İzmir’, günümüzde Hisarönü Camii civarında bulunan Liman Kale’de sahil kesimi ise ‘Hıristiyan-Gâvur İzmir’ olarak adlandırılmıştır.

Evet efendim kadim kent İzmir’in hikayesi kısaca böylece özetlenebilir.

APİKAM ve kuruluşu

Çocukluğumun İzmir’inde2 ilkokula Eşrefpaşa / Bayramyeri’ndeki Halit Bey İlkokulu’nda başladım. Tabii bugünkü binasında değil eski kâgir binada. Yanlış hatırlamıyorsam üçüncü sınıfta idim. Sevgili öğretmenimiz Ayşe Perşembe, bizi o dönemin yaygın uygulaması olan kenti tanıma gezilerinin birinde İtfaiye Teşkilatı binasına götürmüştü. O binada alarm çalınca itfaiye personelinin üst katlardan kucakladıkları siyahımsı renk boyalı beton direkten kayarak girişte bulunan garajdaki araçlarına biniş tatbikatlarını izlerken müthiş etkilenmiş ve hatta bir dönem “büyüyünce itfaiyeci olacağım” diye de tutturmuştum.

İşte APİKAM, beni çocukluğumda çok etkileyen bu itfaiye binasında kurulmuştur.

Nasıl mı?3

İzmir Kent Arşivi ve Müzesi, dönemin İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı merhum Ahmet Piriştina’nın 1999 yılındaki seçimlere girerken hazırladığı bildirgede, yapmayı taahhüt ettiği projeler arasında yer almaktaydı. Bildirgenin sunuş bölümünde konu, ‘Tarihsel ve geleneksel değerleri titizlikle korumak ve değerlendirmek; kent arşivini çağdaş yöntemlerle bir belgelikte derlemek’ şeklinde anlatılmıştır. Bu kapsamda, arşiv ve müzenin bilimsel kriterlere göre yapılandırılma projesi, 2000 yılında başlatılmış ve yer olarak da, 1932 yılında inşa edilen İzmir İtfaiyesi Merkez Binası seçilmiştir.

İtfaiye Binası, Restorasyon Başlıyor ve Ahmet Priştina Başkan...

Böylesi önemli bir projeye duyulan ihtiyaç, merhum Başkan Ahmet Piriştina’nın 8 Şubat 2002 tarihinde itfaiye binasının restorasyonunun başlangıç töreninde yaptığı konuşmadan anlaşılmaktadır:

İzmir’in tarihsel ve kültürel yapısıyla uyum sağlanamadığı takdirde, İzmirli olabilmek de mümkün olamadığından; kentli kimliği ve kentlilik bilinci yaratmak için kurumlar oluşturmak ivedi bir ihtiyaç haline gelmektedir. Kentli bilincinin oluşturulması ile hatırlama ve geçmiş bilgisi arasında güçlü bir ilişki bulunmaktadır. İzmir’in yaşadığı tarihsel serüveni canlı tutacak, tarihi yapı ve mekânların tanınılırlığını artıracak, tarih içinde İzmir’deki yaşamın değişim dinamiklerini ortaya koyacak çalışmalar, geçmişle bugün arasında kurulacak tarihsel bir köprü oluşumuna ön ayak olacaktır. Böylelikle değişimin doğal ve sindirilebilir bir seyir izlemesi mümkün olacağından, İzmir’i bağlamından koparan ve geçmişine yabancılaştıran bir dönüşümün tahripkâr etkisinden koruyabilmenin ön koşulu sağlanabilecektir. Tahmin edileceği üzere, söz konusu ön koşul; yaşadığı kenti tanıyan, bilinçli ve aidiyet bağı güçlü olan İzmirlilerdir. İşte kent arşivleri ve müzeleri bu bağlamda anlam kazanmaktadır.”

İtfaiye binasının Kent Arşivi ve Müzesi olarak hizmet vermeye başlama süreci aşağıdaki şekilde gerçekleşmiştir.

İzmir, 8500 yıllık tarihi boyunca bir dizi yangın ve doğal afetle mücadele etmek durumunda kalmıştır. Kent ticaretini durma noktasına getiren, önemli ölçüde can ve mal kaybına neden olan yangınlara karşı alınan tedbirler, XIX. yüzyılın son çeyreğinden itibaren örgütlü bir yapıya dönüşmeye başlamıştır; ancak, alınan tüm önlemler, İzmir’i 1922 Eylül´ünde yaşanan büyük yangının tahribatından korumaya yetmemiştir. Hemen not edilmelidir ki; içinde yaşadığımız yıl olan 2022 aynı zamanda Büyük Yangının da 100. Yıldönümüdür. Söz konusu dönemde yaşanan savaş ve işgal günlerinin bittiği sırada, 13 Eylül 1922’de çıkan yangın İzmir’in büyük bir bölümünü yok etmiş ve kenti yaşanmaz hale getirmiştir. Yangının kontrol altına alınması 15 Eylül’ü bulmuş, tamamen söndürülebilmesi ise; ancak, 18 Eylül günü mümkün olabilmiştir. Yapılan incelemelerde, İzmir’in 2 milyon 600 bin metre karelik yerleşim alanının yok olduğu belirlenmiştir.

1922 yangınını tecrübe eden İzmir’de, cumhuriyet döneminde belediyenin önemle üzerinde durduğu konulardan biri de itfaiye olmuştur. 20 Mart 1924 tarihinde çıkartılan bir kanunla, itfaiye hizmetlerinin belediyelerce yürütülmesi kararına varılmıştır.

1930-32 yılları arasında inşa edilen itfaiye binası, erken cumhuriyet dönemi mimarisinin etkilerini taşımaktadır. Binanın mimarı Mesut Özok’tur. Neredeyse tamamı yanıp kül olmuş bir kentin gelecekte de aynı yıkımı yaşamaması için, dönemin kıt kaynaklarından ayrılan tahsisatla yapılan ilk yatırımlardan biri işte bu itfaiye binası olmuştur. 

İtfaiye Binası restore ediliyor.

Yapım amacı açısından işlevini tamamlamış ve 1932’den 2001 yılı sonuna kadar aralıksız yetmiş yıl itfaiye merkezi olarak hizmet vermiş binanın, bugün Kent Arşivi ve Müzesi olarak yeniden işlevlendirilerek varlığını devam ettirmesi sağlanmıştır. Binanın restorasyon çalışmaları, 8 Şubat 2002 tarihinde yapılan bir törenle başlatılmış olup 2004 yılı Nisan ayı başına kadar devam etmiştir. İzmir Büyükşehir Belediyesi Kent Arşivi ve Müzesi; tefriş, donanım ve sergi çalışmalarının tamamlanmasının ardından, 10 Ocak 2004 günü yapılan törenle açılmıştır.4

Türkiye’de bir ilk olan ve açıldığı günden itibaren büyük ilgi gören kurum, aynı zamanda da İzmir Büyükşehir Belediyesi’ne ait bir arşiv görevi üstlenmiştir. Bina bir anlamda, hem resmi bir kurum hem de kamusal hizmet veren dışa dönük bir kentsel kültür unsuru olarak varlık göstermektedir. Kentsel hizmet sunma bakımından yeni bir anlayışın da temsilcisi olan Kent Arşivi ve Müzesi’nin hayata geçirilmesinde büyük emek ve destek veren merhum belediye başkanının, özel ilgi ve katkısı düşünülerek kurumun adı İzmir Büyükşehir Belediye meclisinin 06.07.2004 tarihli kararı ile Ahmet Piriştina Kent Arşivi ve Müzesi (APİKAM) olarak değiştirilmiştir.

Günümüzde APİKAM

Ve APİKAM’a dair ayrıntılar

Kurum, iki ana birimden oluşmaktadır: Arşiv ve Müze. Kent Arşivi, İzmir'in tarih ve kültür birikimini yansıtan her türlü materyali, derlenmiş ve tasnif edilmiş bir şekilde barındırmayı amaçlamaktadır; ancak, arşiv yalnızca bir belge deposu niteliği taşımamaktadır. Zira İzmir Kent Arşivi´nde toplanan materyaller, bilimsel yöntemlere göre tasnif edilmekte olup bilgisayar teknolojisinin bütün imkânları kullanılarak araştırmaya / araştırmacılara açık hale getirilmektedir.

İzmir´in tanık olduğu uygarlıklar zinciri, Osmanlı döneminde sahip olduğu büyük kültürel birikimi, bu kentin uluslararası bir kimliğe kavuşmasını sağlamıştır. Dolayısıyla kurulan arşivin; tarih, sanat tarihi, mimari, etnografya, arkeoloji vb. sosyal bilimler bağlamında uluslararası entelektüel ilginin adresi olması hedeflenmektedir. Bu özelliği sayesinde Arşiv’in, İzmir´in tarihsel bağlarının bulunduğu Venedik, Floransa, Cenova, Dubrovnik, İskenderiye, Marsilya, Londra, Amsterdam ve Rotterdam gibi pek çok kentle akademik ilişki kurma şansı vardır, bu konu bir an önce canlandırılmalıdır. Belge değişimi, yapılan ortak projeler, düzenlenen kongre ve sempozyumlar aracılığıyla, İzmir ile söz konusu kentler arasında sürekli bir bağ oluşumuna zemin hazırlanabilir. Akademik bağlamda nitelendirilebilecek bu ilişkinin yanı sıra, iş adamları arasında yapılacak anlaşmalar ve belediyelerce yapılacak işbirlikleri de mevcut ilişkilerin daha da güçlenip gelişmesine katkı sağlayacaktır.

İzmir Kent Arşivi, eski İtfaiye binasının ikinci katında bulunmaktadır. Bu katta, arşivin araştırma salonu ve teknik birimlerin yanı sıra gerçekleştirilecek projelerin hazırlık çalışmalarını yürüten görevlilere ait ofisler yer almaktadır. Araştırma salonunda, her biri arşiv veri tabanına bağlı olan özel olarak tasarlanmış 24 adet bilgisayarlı çalışma masası yer almaktadır. Araştırmacılar, bu salonda arşivlenmiş olan belgelere ve fotoğraflara ulaşabilmektedir.

Apikam Web Sayfası: https://www.apikam.org.tr/. Bu yazıdaki tüm görseller de bu sayfadan edinilmiştir.

 APİKAM, tasnifi tamamlanmış ve araştırmaya açılmış bütün koleksiyonlarını internet ağı üzerinden ücretsiz üyelik yolu ile araştırmacıların hizmetine sunmaktadır. Bu müthiş bir imkândır. Hatta rahmetli babaannemin bir sözünü buraya iliştirmenin vaktidir: “Oğlum, öpmeye meramı olan, yanağın nerede diye sormaz”! Anlaşılmıştır sanıyorum.

Web sayfasına kayıtlı 1692 üye / kullanıcı bulunmaktadır. Tarama çalışması sonucu portföy oluşturan araştırmacılar seçtikleri her belgeyi sayfa sayısı başına bir ücret ödeyerek sahip olabilmektedir.

APİKAM Dijital Arşivinde Bulunan Malzemelere Örnekler

  • İzfaş Albümleri; 1930'lu yılları kapsayan 9 Eylûl Panayırından Enternasyonal Fuara kadar olan süreci kapsayan fotoğraf albümlerini içermektedir. Bu albümlerin içerisinde dönemin önemli devlet adamları İsmet İnönü, Celal Bayar gibi şahsiyetlerin Fuar açılış törenlerine katılımlarına dair görseller bulunmaktadır, 81 klasör ve 6052 görsel materyal dijitalleştirilmiş durumdadır.
  • 18. yüzyıldan günümüze kent haritalarının dijital kopyaları arşivde mevcuttur. Örnek olarak; J.D. Barbié du Bocade'ın 1780 İzmir planı, 1856 yılına ait Luigi Storari'nin ve 1876 Lamec Saad ve 1929 yılına ait kadastro haritaları
  • T.C. Cumhurbaşkanlığı Devlet Arşivleri'ne bağlanan Osmanlı Arşivlerinde yapılan taramalar ile elde edilen İzmir ve ilçelerine dair Şeriye Sicillerinin de bir kısmını dijital kopyaları da arşivin önemli malzemeleri arasındadır. İzmir’in yanı sıra Afyon, Aydın, Balıkesir, Burdur, Denizli, Isparta, Manisa, Muğla şehirlerine dair Şeriye Sicilleri ile 233 adet Kadı Defteri de arşivdedir.  
  • İzmir Milli Kütüphanesi ile İzmir Büyük Şehir Belediyesi arasında yapılmış olan protokol doğrultusunda Osmanlı Türkçesiyle kaleme alınmış 138 adet elyazması eser de dijitalleştirilerek arşive kazandırılmıştır.
  • İzmir Milli Kütüphanesi envanterinde yer alan İzmir'de yayınlanmış yerel gazeteler de elektronik arşive dahil edilmiştir 1877 yılına kadar geriye gidebilen yerel gazetelerin dijitalleştirme işlemleri halen sürmektedir. Örnek olarak Ahenk (1895-1930), Hizmet (1886-1933), Anadolu (1911-1939), Le levant (1932-1936), Yeni Asır (1930-1941) Halkın Sesi (1933-1938) gibi yerelde yayınlanmış gazeteler 1941 yılına kadar dijitale aktarılmış durumdadır. Bunun yanı sıra İzmir’de yayınlanmış dergi ve mecmuaların dijital kopyalarına da ulaşılabilmektedir.
  • İzmir Belediyesine ait 1930-1980 yılları arasını kapsayan Meclis Karar Tutanakları (146 cilt) da elektronik ortama aktarılmıştır. 
  • APİKAM’ın müthiş Araştırma Salonu’nda İzmir ve çevresine dair çalışmaları kapsayan yayınların ve kitapların bulunduğu bir kütüphane de mevcuttur. Kurumun yayını olan Kent Kitaplığı5 ve İzmir Ansiklopedisi ciltlerine buradan ulaşılabilmektedir.

Sonuç Yerine ya da Neden Olmasın?

APİKAM, İzmir gibi çok dilli, çok kültürlü bir kentin “arşivi ve müzesi” ise web sayfaları da çok dilli (En azından İngilizce, Fransızca, Almanca, Rusça, Çince, Japonca) olmalıdır.

İzmir Kent Kitaplığı başlığı altında yayınlanmış çok değerli eserlerin baskısı tükenmiş olup, kitapların e-kitap olarak okuyucuya – araştırmacıya ulaştırılma imkânları henüz değerlendirilmemiştir. Bence bu konu bir an önce ele alınmalıdır.
Bulunduğu merkezi konum itibariyle APİKAM, kent tarihine tanıklık etmek isteyen yerli ve yabancı turistlerin ilk uğrak noktası olabilir. Kadim Kent İzmir’in tarihsel merkez / noktalarına yapılacak yürüyüş turlarının başlangıç noktası APİKAM olmalıdır. Sabahları bahçesinde bir İzmir klasiği boyoz – yumurta - çay6 ile güne başlayacak ziyaretçiler kent hakkında ilk bilgileri burada aldıktan sonra, yabancı dilleri iyi ve kent içi rehberlik bilgileriyle donanmış yarı zamanlı üniversite öğrencisi rehberler eşliğinde kent içinde yürüyüş turları yapabilirler. APİKAM’a yürüme mesafesindeki tarihsel – arkeolojik – mimari – etnografik – dini (kadim dinlerin mabetleri kast edilmektedir) - gastronomik turlar düzenlemek mümkündür. Hem bu rehber öğrenci gençlere cep harçlığı çıkmış olacak, başta gençler olmak üzere onların ardından İzmirli yurttaş – hemşeriler kendi kentlerinin farkında olacaklardır. Ve bu farkındalık yeniden düzenlenecek Kent Müzesi yapılarını donatmak üzere etnografik malzeme bağışını özendirecek ve hızlandıracaktır.

Unutulmamalıdır ki; kentin insanı ilgilendiren her teması kent müzelerinin çalışma alanına girer.

Hele içinde bulunduğumuz 2022 yılı Kurtuluş’un 100. Yılında, Kurtuluşun kenti İzmir’e ve APİKAM’a çok iş düşüyor.

2023’te de yani Kuruluşun 100. Yılında da İzmir’e yani Kuruluşun Kentine ve APİKAM’a çok ve büyük işler düşüyor. 

Ve bu nedenle belki de, İzmir Büyük Şehir Belediyesi Organizasyon Şeması içerisinde APİKAM, Başkanlığa çok daha yakın ve doğrudan bağlantılı bir noktaya taşınmalıdır.

Haydi bakalım İzmirli hemşerilerim, İzmir dostları ve tarih meraklıları, yaşadığı kenti tanımanın, bilinçli ve aidiyet bağı güçlü olmanın yolu APİKAM’ı yakın takibe almaktan geçiyor. Varız değil mi?

Dostluk ve dayanışma ile…