Anayasanın içinde olan temel hak ve özgürlükler mi, düşünce özgürlüğü mü, toplumsal denetim mi? Her şey sermaye sınıfı için. Nöbet değişimi olsa da kapitalizme bağımlı yaşanacak.

İyi kapitalizm için emekçileri arabulucu yapmak

Gençlerin sık kullandığı “in-out” logosuyla anlatırsak, eleştirisiz ekonomi içeriyse “ekonomi politik” dışarı deniliyor. Bunalım başkanlı rejime sıkıştırılarak anlatılırken aslında Türkiye’deki ekonomi politiğin, bütünsel olarak da kapitalizmin ekonomi politiğinin üstüne bırakalım örtüyü, beton dökülsün isteniyor.

2019’da Berat Albayrak ekonomiyi eleştirenlere sert tepki göstermiş, “İsminin başında ekonomist, profesör ve benzeri yazan ama bu ülkeye zarar vermeye çalışan, hangi tabloları çizerek milleti korkutmaya, Türkiye aleyhinde bir algı oluşturmaya çalışan bu kişilerin terör eylemlerinde gördüğümüz ekipten farkı yok” demişti.

Ekonomiyi eleştirenlere ceza mı geliyor tartışmaları başladı hemen. Türk Ceza Kanununun “ekonomi, sanayi ve ticarete” ilişkin suç ve cezalarına ek olarak özel bir suç ve ceza getirildi; 2020 Şubatında Bankacılık Kanununa yapılan ekle finansal piyasalarda manipülasyon ve yanıltıcı işlemler tanımlandı. Aslında sorun, ekonomi politiğin gerçeğini anlatanlara ve mağdur halka finansal piyasalar üzerinden gözdağı vermekti.

2021’in son çeyreğinde ekonomiyi eleştirmenin suç sayılıp cezalandırılması yeniden dile getirilmeye başlandı. Pahalılığa karşı ayağa kalkanlara gözdağı verildi. Konu öyle bir yere geldi ki bir sokak söyleşisinde kendi dillerince dertlerini anlatanlara müdahale eden kişi, "Ben devletin de içindeyim... Röportajdan sonra bilgileri alıp hakkınızda işlem başlatacağım..." tehdidinden bile kaçınmadı. Tehdit sahibi: “Allah için konuş, eski zamanla bu zaman bir mi” diye de yükleniyordu derdini anlatmaya çalışan yurttaşa.

2021 Kasım toplantısında “Devletin millî güvenlik siyasetinin tayini, tespiti ve uygulanması ile ilgili” tavsiye kararları ve gerekli koordinasyonun sağlanması konusunda görüşlerini cumhurbaşkanına bildirmekle görevli bir anayasal kurulun, MGK’nin ekonomi politikalar konusunda görüşüyle karşılaştık.

Cumhurbaşkanının başkanlığında, cumhurbaşkanı yardımcıları, adalet, milli savunma, içişleri, dışişleri bakanları, genelkurmay başkanı, kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlarından oluşan MGK basın açıklamasında sözü edilen, hiç duraksamasız kapitalizmin ekonomi politiği. Bu süreçte “karşılaşıldığı ve karşılaşabileceği” söylenen “sınamalar ile tehditler”in de, arada iç çelişkileri yansıtanlar olsa da, kapitalizmin ekonomi politiğine karşı olanları kastettiği belli. İşin özü, ekonomik durumdan mağdur olanların, emekçi halkın bu düzene müdahalesinin önlenmesi.

Başkanıyla ve siyasal iktidarıyla ama asıl olarak kapitalizmin ekonomi politikalarıyla ortaya çıkan pahalılık, yoksulluk, işsizlik, eşitsizlik, adaletsizlik, hak ve özgürlük gaspları üzerine eleştiriler, eylemler, mücadeleler “hakaret” ya da “ekonomiyi eleştiri” suçlarıyla bastırılmaya çalışılırken, bastırılma işlemlerine hukuksal ve yargısal kılıf her zaman bulunuyor. Hukuk devletinin temel ilkeleriymiş, insan hakları, kanunilik, hukuk güvenliği, belirlilik, iyi niyet, yargısal denetim, anayasal denetimmiş… Geçiniz.

Anayasanın içinde olan temel hak ve özgürlükler mi, düşünce özgürlüğü mü, toplumsal denetim mi? Her şey sermaye sınıfı için. Nöbet değişimi olsa da kapitalizme bağımlı yaşanacak. Düzen içi muhalefetin her seferinde “tek adam rejimi” demesinin, her sorunu tek adam rejimine yüklemesinin anlamı bu.

Diyorlar ki:

Düzen sürsün; düzen içi biçimsellikle, düzen içi reformlarla, düzen içi rejim değişiklikleriyle sorunları çözelim. Düzen sürsün; onun eşitsizliğini, adaletsizliğini, güvensizliğini, özgürlük ihlallerini, çürümüşlüğünü, yozlaşmasını duyma, görme, konuşma, ona karşı ayağa kalkma, yürüme. Demokrasi dedikleri şey de, yaşam da sömürücülerin düzeniyle sınırlı…
Kapitalizmin yasaları belli: kul olunacak, biat edilecek, helalleşilecek, uyumlaşılacak. Sınıfsallık, sınıfsal karşıtlık olmayacak, emek meta olmaya devam edecek. Türkiye yedek işgücü ordusunun hazırda beklediği, ucuz, güvencesiz emek cenneti ve de vergi cenneti olacak. Sömürücülerin, mafyanın cenneti olacak. Emekçi halk, yoksulluk ve borçlanma normalleştirilerek bu cennetle kandırılacak; bu cennetin istikrarı için çalışacak.

Düzen antikomünizmle koşut yaşadı hep. Antilaiklik de yanına eklendi. Bu kadarı da olmaz denilenler normalleştirildi.

İnsanları birleştiren bağlar milliyetçilik ve dinsellikle sınırlı olsun, olsun ki hak mücadelelerini, sınıfsal mücadeleyi, tüm kaynakların sınıfsız ve sömürüsüz topluma yöneltildiği toplumu düşünmesinler istiyorlar. Emekçiler ideolojisi ve siyasetiyle, örgütüyle ayağa kalmasın istiyorlar.

Hukuksal sapıklık da hız kesmeden sürüyor. Kaldı ki hukuk yalnızca çifte standart hukuk ve yargıyla, düzenleme ve yetki devirlerindeki keyfilikle, kuralsızlıkla, hukuksuzlukla anlatılamaz zaten. Eşitlik, özgürlük adalet de burjuva hukukunun kurallarıyla anlatılmaz.

Marx’ın anlatımıyla, “-devlet biçimlerinde olduğu gibi- hukuki ilişkilerin de, ne kendilerinden, ne de ileri sürüldüğü gibi insan zihninin genel evriminden anlaşılamayacağı, tam tersine, bu ilişkilerin köklerinin, (…) maddi varlık koşullarında bulundukları ve (…) toplumun anatomisinin de, ekonomi politiğin içinde aranması gerektiği” çok açık.

Bir yandan örgütsüzleştirerek, bir yandan yandaş sendikaları kullanarak, bir yandan da milliyetçilik, dinsellik ve şükürcülükle, elbirliğiyle, sermayenin ve siyasetinin iç çelişkilerini, bunalımlarını gidermek için emekçileri asgari ücretle, suskunlukla ve/veya seçimle arabulucu yapmaya, aslında uyutarak sömürü düzeniyle uyumlaştırmaya çalışıyorlar.

Emekçiler sermaye sınıfının, kapitalist/emperyalist düzenin arabulucuları değildir.

Kapitalizmin ekonomi politiği sömürüdür; ne hukuk ve anayasayla, ne iktidarın veya muhalefet blokunun rejim oynamalarıyla, ne finansal piyasaların istikrarıyla ve eleştiriye açık ekonomiyle, ne de nöbet değişimiyle ve iyi kapitalizmle ortadan kaldırılabilir.

Sermaye sınıfı tarafından kuşatılmış ekonomi, emek, siyaset, devlet, hukuk, kültür, bireysel ve toplumsal yaşam, özgürlüğüne ancak ve ancak kapitalizmden kurtularak kavuşabilir. Komünizm bu kurtulmanın adı olarak varlık kazanıyor.