Emperyalizmin ancak sınıf gözlüğüyle görülebilecek ağlarıyla her gün 'iktidarın' ve 'muhalefetin' aracılığıyla daha sıkı bağlanıyoruz.

İstanbul Finans Merkezi kurulmak üzere

Meclis Genel Kurulunda İstanbul Finans Merkezi’nin (IFM) kurulmasına ilişkin bir Yasa kabul edilmek üzere. Yasa teklifi 8 Haziran günü Plan ve Bütçe Komisyonunda kabul edildi ve Genel Kurul gündemine alındı. Büyük bir olasılıkla bugün (22.Haziran 2022) kabul edilecek. Böylelikle AKP’nin 2009 yılından bu yana gördüğü rüya gerçekleşmiş olacak.

Yüksek Planlama Kurulunca 2009 yılında; “İstanbul Uluslararası Finans Merkezi Strateji Belgesi” yayımlanmış; Onuncu Beş Yıllık Kalkınma Planı (2014-2018) hedefleri arasında yer almış; DPT, eylem planı hazırlamıştı.

Meclis içi muhalefet eleştiriyormuş gibi yapıyorsa da aldanmayın. Olayın özüne itirazları yok. İçlerinde “geç bile kalındı” diyenler oldu.

Yasa teklifinin gerekçesinde özetle şunlar yazıyor: “ekosistem oluşturup, piyasa paydaşlarının tümüne hizmet vereceğiz; küresel ticaretin önde gelen merkezlerinden biri olan İstanbul’u finans sermayesi için güvenli bir liman yapacağız; bankacılık, sigortacılık, yeşil finans, katılım finansı gibi stratejik alt sektörlere odaklanmanın yanı sıra, uluslararası finansal hizmetler sektörü içerisinde faaliyet gösteren portföy yönetimi, servet yönetimi, proje finansmanı, şirketlerinin dünyadaki en iyi uygulama örnekleri doğrultusunda destekleyeceğiz; böylelikle ülke kalkınacak.” Gerekçede buna benzer yığınla söz ediliyor.

Yasanın kurgusu kısaca şöyle;

Uluslararası finans kuruluşları, CB Finans Ofisinden katılım belgesi alıp İstanbul-Üsküdar’da 3,4 milyon m² büyüklüğündeki bir alanın üzerine milyarlarca lira harcanarak yapılan İFM içinde bürolar kiralayacaklar. Onların bir bölümü Türkiye’de ballı yatırım alanları arayacak; bir bölümü de yurt dışına “finansal hizmet ihraç” edecek.

Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi, ballı yatırım alanları arasında tercih yapabilmeleri için seçenekler geliştirecek. Yatırım izni vb işlerle uğraşmasınlar diye IFM içinde İlgili bakanlık ve genel müdürlüklerin temsilcilerinin olduğu “tek durak ofisi” adı verilen bir birim kurulacak. Her türlü bürokratik işlemler hazır edilip yatırımcısı buyur edilecek.

Finansal hizmet ihracatını seçen Uluslararası finans kuruluşları, 15 yıl boyunca Kurumlar vergisi; harç; damga vergisi gibi yükümlülüklerden bağışık tutulacak. Ayrıca 3-5 yıl Türkiye’de çalışmamış olan deneyimli personel çalıştırmaları durumunda ücretlerinin %60-80 aralığındaki tutarından Gelir Vergisi alınmayacak.

Finansal hizmet ihracı, bilinen bir kavram değil. 3065 sayılı yasada şöyle tanımlanıyor: “Türkiye’de yerleşik bir firmanın yurt dışındaki bir firmaya verdiği hizmettir.” Bir hizmetin Finansal hizmet ihracı sayılması için iki koşul öngörülüyor. Firma, Türkiye’de yerleşik olmalı; yurt dışındaki bir firmaya hizmet vermeli. Teklifin gerekçesinde nedense Uluslararası Para Fonu’nun yaptığı (IMF) tanıma da yer vermişler. Farklı değil ama adından söz edilmesi anlamlı, bir şeylere hazırlık yapılıyor duygusu uyandırıyor.

Teklifin gerekçesinde finansal hizmet ihracı sayesinde 15 yılda GSYH’nın 129 milyar dolar artması; 102 bin ek istihdam yaratılması beklendiği yazılı. Her yıla, 8,6 milyar dolar kazanç; 6.800 ek istihdam düşüyor. Ancak bu bilgilerle kesin hesabı çıkaramayız. Bu kadar parayı kazanabilmek için neler ödediğimizi, nelerden vazgeçtiğimizi öğrenip hesaptan düşmeliyiz. Böyle bir hesap eklenmediği için bilemiyoruz.

Oysa 5018 sayılı Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Yasasına göre mevzuat taslak ve tekliflerine, önerilen düzenlemelerin getirisinin-götürüsünün hesaplanıp eklenmesi gerekiyor. AKP bu kurala hiç uymadı. Uymadı ama nedendir bilinmez, 4 Haziran günü RG’de yayımlanan “Düzenleyici Etki Analizinin Uygulanmasına ilişkin Usul ve Esaslar” başlıklı Cumhurbaşkanı Kararında, sanki Yasada yokmuş gibi düzenleyici etki analizi eklenmesi öngörülüyor. Ülkeyi 15 gün önce getirdiği kurala bile uymak zorunluğu duymayan bir anlayış yönetiyor.

Finansal hizmet ihracından garip şeyler bekliyorlar. Göz boyacılıkta Zati Sungur yaya kalır: yurt dışındaki finans kuruluşları İFM’de bürolar kiralayacak, yurt dışında çalışan yabancı firmalar için hizmet üretecekler, onların bu eylemleri Türkiye’nin ihracatı sayılacak ve kazandıkları dolarlar GSYH hesaplarında kazanç olarak görülecek.

Katılım belgesi alıp büro kiralayan finansın patronları şirketlerinin faaliyetlerini, Ülke hukukunun geçerli olmadığı bir ortamda yürütecekler, Türkçenin kullanılmadığı bir muhasebe sistemi kullanabilecekler, hesap ve muhasebe işlemlerinde Türk lirası değil yabancı para birimlerini kullanabilecekler. Yasayı savunan AKP’liler, bu kuralların çoğunun serbest bölgelerde öteden beri geçerli olduğunu söyledi. Haklılar. Yanlış değil; sermayenin bütün suçlarını AKP’nin üzerine yıkamayız. Vatanı böldürmeyiz diyenler ülke sınırları içinde yabancılara ait olacak bölgeler oluşturdu.

İstanbul Finans Merkezi ile Türkiye Varlık fonu ikiz kardeş biliyorsunuz. Bundan böyle soygun aracının ayrılmaz iki parçası olarak çalışacaklar. Bu yasayla Varlık Fonuna şimdilik küçük bir çıkar sağlanıyor. IFM alanının yönetimi Fonun kuracağı bir şirkete bırakılacak. Düşünebiliyor musunuz 3,4 milyon m² yüzölçümlü alana milyarlarca lira harcanarak yapılan gökdelenlere her gün 100 bin kişi çalışan ya da müşterinin gelmesi planlanıyor. Müşteri dediklerimiz parababaları… Ofisler, bürolar, kafeler, oteller, AVM’ler, bunların kiralanmasından elde edilen gelirler doğrudan Varlık Fonuna akacak.

Meclisteki muhalefet ne güne duruyor? Soygunu önlemek için elinden bir şey gelmiyor mu? Gibi sorular anlamsız. Sağda sayılanların sözcüleri olsun solda sayılanların sözcüleri olsun yasayı desteklediklerini söyledi. İnanmayacaksınız ama katılım belgesi verme yetkisinin Cumhurbaşkanlığı Finans merkezinde olmasına karşı çıkan; Hazine ve Maliye Bakanlığına neden verilmediğini soranlara bile rastlandı. Böyle söyleyenlerin gerekçesi, Cumhurbaşkanlığına çok yetki verilmesiydi.

Özcesi, itiraz etmiş gibi davrandılar hepsi o kadar. Kimi vergi bağışıklıklarının, koordinatları yasayla belirlenen IFM alanıyla sınırlandırılmasına itiraz etti; Maslak’da yatırım yapmış olanlara haksızlık yapıldığını söyledi. Kimi, hukukun üstünlüğünü boş vermiş, yargısı bağımlı, ekonomide istikrarını yitirmiş bir ülkeye yabancı sermayenin gelmeyeceğini söyledi. Böylelikle hem itiraz etmiş oldular hem de uluslararası finans tekellerine, biz gelirsek toplumda güven ortamı sağlarız ve yatırımlarını güvenceye alırız demiş oldular.

Yasa teklifini 8 Haziran günü Plan ve Bütçe Komisyonda savunan AKP milletvekili, bu eleştirileri şu sözlerle boşa çıkardı. Özetle aktarıyorum, tarihe not düşmek isteyenler Komisyon tutanaklarının 137. Sayfasına baksınlar; sermayenin fıtratı çok güzel anlatılıyor; “Özellikle hukuka atıfta bulunularak eleştirdiler, kim güvenir de gelir dediler…Rusların parasına İngiltere, ABD, İsviçre el koydu. Onlar ne kadar demokrasi ise biz de öyleyiz….

IFM Yasa teklifi ile Komisyon ve Genel kurul tutanakları, emperyalizmin ağındaki Türkiye’yi çok güzel anlatıyor. Emperyalizmin ancak sınıf gözlüğüyle görülebilecek ağlarıyla her gün “iktidarın” ve “muhalefetin” aracılığıyla daha sıkı bağlanıyoruz.