Düzen içi ittifaklar, her şeyi sandığa kilitleyen baskı ve anayasa oyunları emekçileri siyasetten ve yönetimden uzakta tutmanın, sessizleştirmenin araçları olarak kullanılıyor.

İşkence aleti

Hangi romandı, anımsayamıyorum. Yazar, çapaları ellerinde, yorgun ve bitkin halde ayaklarını sürüyerek, belleri ağrıyarak büyük domates tarlasının otlarını temizleyen tarım işçileri için; işkence aleti kendi elinde olan bir mahkumun çaresizliğiyle çalıştıklarını anlatıyordu. İşçiler birbirlerine bakarak; yemek, barınma ve çalışma koşullarına, çektikleri azaba bakarak, “iş denilen şeyin” bu olduğunu kanıksayarak, kendi aralarında “eşit” bir durumda olduklarını düşünüyorlardı.

Romandaki ortamda anlatılan iş bulduğunda saatler ve günler boyunca toprakları kazarak, bulmadığında aç kalarak yaşamları eriyip giden yoksullar kitlesi bugün kapitalizmin hüküm sürdüğü tüm coğrafyalarda artarak var.

Sermaye sınıfı ve siyasal temsilcileri emekçileri çeşitli havuzlar içine yerleştirerek kolay, keyfi ve uysalca yönetebilecekleri yolları hep buluyor. Araç ve yöntemleri zaman zaman hem kendi gereksinmelerine göre hem de halkı uzlaştırmacı kandırmaca içine çekmek için değiştiriliyor. Sömürünün kendisi gibi araçları da zenginleşiyor.

Öznel etki ve ögelerden, çıkar ilişkilerinden bağımsız olarak bakıldığında hukuk ve seçim, hak savaşımlarıyla kazanılan ilkeleriyle birlikte bugün insanların toplum olarak, eşitleştirilmiş ve özgürleştirilmiş bir ortamda yaşamasının olmazsa olmazları.

Burjuvazi bunu farklı tanımlıyor. Hukuk ve seçim, burjuva demokrasisinin olmazsa olmazı olarak anlatılıyor.

Birincide sınıfsız ve sömürüsüz bir toplum hedefine ulaşmanın ve devamında bu toplumu sömürücülerden korumanın güvencesi olarak yaşamın ve yönetimin içinde olan hukuk ve seçim söz konusu.

İkincideyse sömürücülerin, sermaye sınıfının ve siyasal temsilcilerinin egemen olduğu, bu egemenliğin sürdürülmesinin ve sermaye sınıfı karşıtlarının susturularak uyumlaştırılmasının araçları olarak kullanılan hukuk ve seçim söz konusu.

Birincinin baştan sona her sürecinde toplum içindeki herkes eşit olarak var.

İkincide de herkes var gibi gözüküyor ama egemenler etken ve sahip. Emekçi halk edilgen ve de egemenin söz ve karar sahibi olarak elinde tuttuğu, görevlendirilmiş kişiler. Egemenin istediği yerde, istediği zaman, istediği koşullarda varlar. Hak ve özgürlükleri, yaşamları egemenin koyduğu sınırlarla geçerli. Bu sınıfsal koşullarda verdikleri oy da egemeni, -değişik isimler ve/veya siyasi partiler olması durumu değiştirmiyor- iktidarda tutmaya yarıyor.

Düzen içi ittifaklar, her şeyi sandığa kilitleyen baskı ve anayasa oyunları emekçileri siyasetten ve yönetimden uzakta tutmanın, sessizleştirmenin araçları olarak kullanılıyor.

Anayasa tartışmalarına değinirken, Türkiye’deki anayasal gelişme tezlerini, buna karşın AKP’nin iktidarı boyunca 12 Eylül Anayasası ve değişikliklerini dahi delik deşik etmesini, anayasayı rafa kaldırdığı halde “yeni” adıyla anayasa yazma çalışmalarını, altılı masanın güçlendirilmiş parlamenter rejim anayasa önerisini 1982 Anayasasının 2017 değişikliğinden önceki yazımı üzerine kurmasını, anayasaların içerik ve ilkesel özlerini, kurucu unsurlarını, yansıttığı ekonomik, siyasal ve toplumsal ilişkileri, meşruiyetleri için gerekli unsurları, sınıfsallıklarını bütünsel olarak not etmek gerekiyor.

Seçim derken de adaletsiz seçim hukuku ve sistemi, seçim yönetim ve denetimi, genel oy hakkının nasıl çalındığı gibi birçok konu not edilmeli.

Bu araçlar “seçmen” denilen genel oy sahiplerinin eline veriliyor; “anayasada demokrasi var, sen varsın”, “seçimde genel ve eşit oy var, sen varsın” denilerek patronların emekçilerin desteğiyle düzenlerini sürdürmesinin yolu açılıyor.

Sömürülenler, sömürenlerin sunduğu araçlarla onların egemenliğini ayakta tutuyor. Düzen, emekçileri sömürerek sürdürülüyor.

Emekçiler, sömürülme araçları kendi ellerinde olanların çaresizliği içinde bırakılmak isteniyor.

Böyle Gitmez!

Bu ülkede işçiler var.

Türkiye Komünist Partisinin açıkladığı gibi “çalışıyor, sömürülüyor, hastalanıyor ve ölüyor” işçiler. Bu gerçeğin hem patronların hem de siyasi temsilcilerinin yüzüne vurulması, demokrasi yanılsamasına kapılmadan sömürücülerin üstüne üstüne gidilmesi şart.

Sömürücü sınıfların en büyük güvencesi küçük burjuva ideoloji ‘işçi sınıfı gerçeği’ ile sarsılmak zorunda. Emekçi halka güven ve umut verilmek; öfkelenmenin, direnmenin, savaşımın kötü bir şey olmadığı anlatılmak zorunda.

Sorunlar, savaşım konuları ve yolları soyut ve yanıltıcı sözcüklerle değil, açık ve net çözüm belgeleriyle -TKP’nin onüç konu başlığında topladığı çözüm belgelerinin dokuzu yayımlandı- açıklanmak zorunda.

 Sermaye sınıfının sömürüye duyduğu açlığın işçi sınıfının açlığıyla giderilmesine izin verilemez. İşçi sınıfı gerçekliğinin üzeri örtülemez, işçi sınıfına yancılık ya da figüranlık yakıştırılamaz.

İşçi sınıfı aklı, vicdanı ve öfkesiyle örgütlenecek, sömürücü düzeni yıkacak ve kazanacak.