Bir patronun her gün emeğini çaldığı işçiye hırsız muamelesi yapmasındaki neden kendi sömürüsünü gizlemektir. 

İşçinin çantasına uzanan el

İşçi olmak onurludur. Bütün insanlık için, kendisi için üretir. 

Fabrikalar konutlar, ulaşım ağları, enerji santralleri üretir, sağlık hizmeti, eğitim hizmeti verir, besin kaynaklarını eker, işler…

Tıpkı Nâzım’ın “Beyaz gömleğinle bir laboratuvarda, İnsanlar için ölebileceksin, Hem de yüzünü bile görmediğin insanlar için…” dizelerindeki gibi. Öylesine üretir ki, insanlar soğukta kalmasın, çocuklar eğitimsiz kalmasın diye.

Bugün sermaye sınıfının, politik, ideolojik ve kültürel her türlü saldırısına rağmen bu böyledir. Özetle büyük bir onur ve erdemdir işçi olmak. 

Patron olmak öyle midir? 

Emeği sömürür, insanlık için üretilen değerleri çalar, kendi himayesine geçirir ve sadece kendi çıkarı vardır. Patronların gözünde insanlık sadece sömürü ve tüketim aracıdır. Tek gördükleri kendi bekaları ve lüks yaşamlarıdır. 

Bunun için savaş çıkarır, toplu halde insanların ölümüne neden olacak kararları gözünü kırpmadan alır. Doyumsuzdur, işçileri daha fazla sömürmek için ölümlerini önemsemez. Daha fazla çalıştırır ki daha çok kâr etsin. Onun gözünde kutsal olan kârdır çünkü.

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye Komünist Partisi “Bu ülkede işçiler var, sömürülüyor, hastalanıyor, ölüyorlar! Böyle Gitmez" başlığı ile başlattığı çalışma kapsamında Çiğli İşçi Evi'nde bir toplantı yaptı. Toplantının sonunda çalışma koşullarını ve işyerinde yaşadıkları sorunları anlatan işçilerden biri bunları düşündürecek sorunlardan bahsetti.

İzmir'de Elsa tekstil isimli fabrikada çalışan bir kadın işçi, her gün mesai sonrası çanta kontrolü yapıldığını anlattı. Çok dokunmuş, çok rahatsız etmiş, çok öfkelenmiş… 

“Biz hırsız mıyız?” diye sorarak bunun onur kırıcı, utanç verici olduğunu söyledi. Pek çok başlıkta sorun yaşandığını söylemesine rağmen en çok bu uygulamanın dokunduğunu anlattı.

Bir patronun her gün emeğini çaldığı işçiye hırsız muamelesi yapmasındaki neden kendi sömürüsünü gizlemektir. 

İşçilerin çantasını kontrol eden patronun zenginliğinin kaynağı, işçileri ucuza çalıştırmaktır. Fazla çalıştırıp ücretlerini ödememek, yemeğinden, molasında kısıp, uzun saatler canlarını hiçe sayarak işçileri çalıştırmaktır. 

Pandemi sürecinde zorunlu ücretsiz izin dayatmasının olduğu dönemde İş Kanununun 25/2 maddesi gerekçe gösterilerek işçiler hırsızlıkla, ahlaksızlıkla suçlanarak işten çıkarıldı.
 
Asgari ücret tartışmalarının yapıldığı bugünlerde işçileri işten çıkarmanın yolu olarak bu maddeyi kullanmaya devam ediyorlar. 

Asıl hırsızlık budur.

Kapitalizm gerçekten ahmak bir düzen. İşçileri, emekleriyle var ettiği ürünleri, varlıkları çalmakla suçluyor. Oysa asıl hırsızlık işçilerin ürettiği değere el koyup tekrar işçilere satmaktır.

Bu uygulamanın ne kadar yaygın olduğunu biliyoruz. İşyerinde kameralarla, işten çıkarken dedektörlerden geçirerek işten çıkarılması ve üstüne çantalarını açtırarak kontrol ettirilmesi kabul edilebilir bir şey değil.

Dünyada sosyalizm bu akıl tutulmasını ortadan kaldırdı.
 
Türkiye’de ise Sovyetler Birliği ile yapılan işbirlikleri ülkenin kuruluşunda ve gelişiminde etkili oldu. Devlet fabrikaları, işletmeleri işçi sınıfının elinde yükseldi, işçi sınıfı yaratıldı.

Bugün Elsa tekstil ve bütün tekstil fabrikalarında bir parça kumaşın hesabı yapılırken, o dönem kurulan Sümerbank fabrikalarında işçiler kendilerine elbise dikiyordu. Ülkenin ucuza giyimini, fabrikada çalışan işçilerin giyim hakkını verebiliyordu.
 
Bugün çağ dışı kalmış kapitalizmi diriltmeye çalışan liberallerin kurtarıcı olarak sunulması, bu hırsızlığın devam etmesi içindir. İşçiler, bu hırsızlığın son bulması için çantasına uzanan eli patronların bir daha el uzatmaya cesaret edememecesine kıracak.