'Tarih boyunca açık, ilan edilmiş bir savaş olmaksızın siyasi cinayet işlemek sağın, faşizmin, dinsel ya da ırkçı bağnazlığın yöntemidir.'

İmamoğlu’na suikast iddiası…

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na suikast girişiminin bertaraf edildiği söylendi ilk önce. Sonra Emniyet ve İçişleri Bakanı’ndan açıklamalar geldi konuyla ilgili. Yakalanan bir IŞİD’çi yoktu, zaten bu türden duyumlarla sık karşılaşılırdı, son gelen ihbarlar yalnızca İmamoğlu ile ilgili değildi, bir dizi siyasetçi ve devlet görevlisine koruma tedbirlerini artırmaları için bilgi verilmişti.

Tarihin sayfalarında sayısız siyasi suikast yer alıyor. Birinci Dünya Savaşı’nın çıkışına vesile olan Arşidük Franz Ferdinand ve karısının Sırp milliyetçisi Gavrilo Princip tarafından öldürülmesi bunlardan en ünlülerinden biri. Gerçi, savaş daha önce sayısız benzer girişimden kurtulan Avusturya-Macaristan İmparatorluğu veliahtına suikast düzenlenmeseydi de çıkacaktı. Alman emperyalizminin İngiliz ve Fransız emperyalizmiyle rekabetinde biriken yıkıcı enerji, Gavrilo’nun milliyetçi duygularının çok ötesine geçiyordu çünkü.

Bundan daha öncesine gittiğimizde, bir başka sansasyonel suikast olarak 1881’de Rus Çarı İkinci Aleksandır’ın bombalı bir saldırı ile öldürülmesine rastlıyoruz. Bu kez devrimci Halkın İradesi örgütü var suikastın arkasında. Halk düşmanı Çarlık rejimini sarsmak için 19. yüzyıl Rus devrimcilerinin sık sık başvurduğu yollardan biriydi suikastler ve bu sefer işlerini şansa bırakmayıp birden fazla bomba kullanmışlardı Çara karşı…

Bu iki örnekte de aslında sürmekte olan bir mücadele, birbirini alt etmeye çalışan taraflar var. Sırp ve diğer ulusların milliyetçiliğinin Avusturya Macaristan İmparatorluğu ile ne derdi olduğu açık. Devri kapanmakta olan büyük imparatorluklara karşı bağımsızlık istiyor, işgal edilen ya da hükmedilen topraklardan çıkılmasını talep ediyorlar. Rusya’da ise özgürlük mücadelesi veriliyor türlü yollardan. Herkes suikastler yolunu seçmiyor elbette ama tarih Çarların, Kralların, Sultanların arkasından gözyaşı pek dökmüyor!

Dediğim gibi taraflar ve aslında açık bir mücadele var. Bir taraf devlet otoritesini arkasına almış idamlarla, işkencelerle, sürgünlerle halkı yıldırmaya çalışırken, diğer taraf bu baskıyı püskürtmeye çalışıyor. Sürpriz yok.

İlginçtir, dünyanın en namlı zorbası, faşist Hitler’i öldürme girişimlerinin çok büyük bir bölümü kendi yakınındaki kişilerden geldi. Bir bölümü tasfiye edildiği için intikam duygularıyla, bir bölümü Almanya’yı yıkıma götürdüğüne inanarak, kimisi askeri açıdan onu yetersiz bulduğundan, kimileri de İkinci Dünya Savaşı’nda İngilizlerin kanca atmasıyla harekete geçti. Her defasında ya beceriksizlik ya da düpedüz şansızlık sonucunda Hitler kurtuldu. 1944’te Hitler’in bir toplantıda patlayan bombadan kıl payı paçayı sıyırması bu süikast girişimlerinden en ünlüsüydü. Öyle ki, saldırıyı planlayanlar Hitler'in öldüğünden emin, yeni bir hükümetin kurulması için kolları sıvamış ve bu nedenle kolayca yakalanmışlardı. İşin gerçeği Hitler’in 44’te bir iç hesaplaşma yerine 1945’te Sovyet Ordusu Berlin’e girdiğinde yerin dibinde bir sığınakta intihar ederek ölmesi daha “yakışır” bir son oldu. Ayrıca 44’teki girişimin savaşın gidişatı ile ilgili ciddi sonuçları olacaktı büyük ihtimal ama dağıtmayalım konuyu…

Şansı sayesinde iyi hazırlanmış bir suikast girişiminden kurtulan bir başka faşist ise Şili’nin eli kanlı diktatörü Pinochet oldu. Hitler’in başına gelenler için çok konuşuldu, yazıldı, hatta filmler çekildi ama Pinochet’nin atlattığı suikast girişimi bir dizi nedenle unutuldu.

Pinochet 1973’te ülkenin seçilmiş Devlet Başkanı olan ve solcu Halk Birliği’ni temsil eden Salvador Allende’yi deviren Amerikancı darbenin lideri. Şili’yi korkunç bir karanlığa gömdü, on binlerce kişi onun emriyle katledildi, dönemi işkencelerle, yargısız infazlarla, yolsuzluklarla ve emekçi halka dönük acımasız bir ekonomi politikayla anıldı. Darbeye karşı iktidardaki Sosyalist ve Komünist Partilerin başını çektiği Unitad Popular herhangi bir direniş örgütleyemedi, aslında darbe geliyorum diyordu. Aradan yıllar geçti, Pinochet kan dökmeye devam etti, özellikle yeniden toparlanan yasadışı Komünist Partisi’nin militanlarına, yöneticilerine karşı kalleşçe bir savaş sürdürüyordu. Yakılan, başı kesilen devrimciler…

Şili Komünist Partisi de diktatöre anlayacağı dilden yanıt vermeye karar vermiş, eski çizgisini değiştirmişti. 1986’da, ülkede halk diktatöre karşı bir kez daha ayağa kalktığı ve zalimce baskılarla karşılaştığı sırada Şili Komünist Partisi tarafından kurulan bir silahlı örgüt Pinochet’yi öldürmek için düğmeye bastı. Dönemin sosyalist ülkeleri arasında ABD’nin her tarafa askeri darbeler ve işgallerle müdahale etmesine seyirci kalınmasını içine sindiremeyenler vardı. Onlardan birinci sınıf destek de gelince, işleyen bir plan ortaya çıktı, Pinochet karayoluyla hareket halindeyken iyi eğitilmiş yirmi küsur militan konvoya saldırdı, hiç kayıp vermeden eylemi tamamladılar. Neredeyse bir tek Pinochet’nin aracı, sürücünün soğukkanlılığı sayesinde saldırıdan kaçabildi. Böylece 1986’da yalnız Şili’nin değil, Latin Amerika’nın ve hatta Sovyetler Birliği’nin kaderini değiştirecek bir suikast girişimi başarısızlığa uğradı.

Bazı faşist diktatörler ise devrildikten sonra öldürüldü. Nikaragua’nın zalimi Anastasio Somoza, Sandinistler tarafından alt edildikten sonra 20 milyon dolarla birlikte kaçtığı Paraguay’da devrimci bir örgütün saldırısından kurtulamadı.

Bu son verdiğim örnekler, ilan edilmiş, açıktan gerçekleştirilen, halk adına ölüme mahkum edilmiş eli kanlı faşistlere dönük suikastler… Doğru yöntemdir, değildir ayrı; ancak ne diyorduk, tarih faşistlerin arkasından gözyaşı dökmüyor. Ha, bir başka faşist, Franco’nun anısına (belki de doğal yollardan öldüğü için) hâlâ üstünü başını parçalayan fanatik İspanyollar var ama tarihi Cumhuriyet düşmanı bağnaz Kralcılar da yazmıyor. Bir meşruiyetleri yok…

Ama bir de karanlık, sinsi, kalleş, amacı gizli siyasi cinayetler var. Failin bir sır gibi saklandığı… Halkta panik yaratmak için, sindirmek için, korkutmak için… Sayısız aydın, gazeteci dünyada ve Türkiye’de bu nedenle öldürüldü. Veya suçu başkalarının üzerine atmak için… Abdi İpekçi’nin katili NATO/Gladio tetikçisi Mehmet Ali Ağca’nın Papa’yı öldürmek istemesi gibi… Bu olayı Bulgaristan’ın, dolayısıyla Sovyetler Birliği’nin üzerine yıkmak için ne çaba gösterdiler ama!

Tarih boyunca açık, ilan edilmiş bir savaş olmaksızın siyasi cinayet işlemek sağın, faşizmin, dinsel ya da ırkçı bağnazlığın yöntemidir. 

Örneğin en son İranlı fizikçi Fahrizade’yi öldürdüğünü varsayabileceğimiz İsrail, bu türden operasyonlar olmadan rahat etmeyen bir suç devletidir.

Peki bütün bu anlattıklarımızın İmamoğlu’na suikast girişimi haberleri ile ne ilgisi var?

Türkiye’nin, bir siyasetçi, gazeteci, akademisyen ya da herhangi bir yurttaş için ortaya atılan her tür iddia ya da duyumun ciddiye alınmasını gerektirecek bir tarihi var. Uzak tarih de böyle yakın tarih de böyle. Öte yandan bu türden çok sayıda duyum alındığını biliyoruz. Bazen de istihbarat varmış gibi yapıp, bazı şeyleri engellemek de mümkün. Ben bildim bileli 1 Mayıslar öncesinde valilikler “saldırı”, “provokasyon” duyumu alır ve ne hikmetse bunu kamuoyuna açıklarlar!

Bir sürü olasılık… İmamoğlu hedef olacak kadar popüler bir isim elbette, dengelere kurşun atmak diye bir deyiş var, siyasi gelişmelere yön vermek için bu yöntemleri deneyebiliyorlar. Sonradan atılacak adımlara göre öngörülemeyecek yöne evrilebiliyor bu tür hamleler. Bu içerikte bir haberin gündem olması da istenmiş olabilir. Bir gerginliğe ya da tersine bir yumuşamaya hizmet etmesi için… Ki bu haberin kimin tarafından ve neden kamuoyu ile paylaşıldığı tam olarak anlaşılmadı ve belki de gerçekten bir “yanlış anlama” var, genel bir istihbarat özel olarak İmamoğlu ile ilgili hale geliverdi.

Bilemiyoruz. İmamoğlu herhalde önlemini almıştır. Ancak yakın tarih boyunca darbelerin, siyasi cinayetlerin, faili meçhullerin sıradan vaka olduğu bir ülkenin yurttaşları toplamda ne yapacak? Ekonomisi kırılgan, siyaseti çürütücü ve dengesiz, her açıdan tekinsiz bir ülkede kendilerini nasıl güvence altına alacak?

“El Pueblo Unido, Jamás Será Vencido”, alçak Pinochet, Allende’yi devirmeden birkaç ay önce seslendirildi. “Örgütlü Bir Halkı Hiçbir Kuvvet Yenemez”, Sergio Ortega’nın bestesiydi ve Halk Birliği hükümeti için yazılmıştı. Ne yazık ki Şili’de halk gerektiği gibi ve gerektiği ölçüde örgütlü olmadığı için Pinochet’nin kanlı darbesi başarıya ulaştı. Kolaycı çözümlerin, seçim ittifaklarının ve kapitalist sömürüye karşı orta yolcu çözümlerin işe yaramadığını kanıtlarcasına…