İktidarın yıpranmasına yol açacağı düşünülen gerçeklerin göz ardı edildiği raporlar, toplumun can alıcı gerçekleri öğrenmesini engelleyen ve iktidar güzellemesine dönüşmüş raporlar oluyor.

İLKE’nin hukuk raporu

İLKE1 üçüncü hukuk raporunu, bu yıl ‘Hukuk İzleme Raporu 2021: Türkiye’de Adalete Erişim’ başlığıyla yayımlamış. Bu raporun hazırlanmasına, önemli bir bölümünü hukukçu ve hukukçuların önemli bir bölümünün de akademisyen olduğu 33 kişi katkıda bulunmuş.

Bu rapor, içindekiler sayfalarında belirtilmeyen ‘Takdim’ ile Önsöz sayfalarıyla başlıyor. Takdim’in başlarında, “… çalışmalarımızı Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda bilgi, politika ve strateji üreterek ve karar alıcılar ile sivil toplum arasında bir köprü vazifesi icra ederek gerçekleştiriyoruz” deniyor. Takdim sayfası, “Bu raporun geçmişten alınacak derslerin alınmasına, geleceğe yönelik güçlü adımların atılmasına ve daha adil ve müreffeh bir Türkiye’nin oluşmasına vesile olmasını temenni ederiz” (s.12) cümlesiyle son buluyor.

Önsöz’de, “… Hukuk İzleme Raporu 2021’de ‘Adalete Erişim’ teması öne çıkarılmıştır. Adalete erişim, hukuk ve adaletin temel amacı olması hasebiyle önemlidir” vurgusu yapılıyor. Ancak raporda hukuksal durumun ve dolayısıyla adalete erişimin can alıcı noktası olan ‘adil yargılanma hakkı’ üzerinde tek bir sözcükle bile durulmuyor.

128 sayfa tutan bu raporda, ‘Türkiye’de Hukuk Sisteminin Genel Görünümü’, ‘Türkiye’de Adalete Erişim’ ile ‘Sonuç ve Değerlendirme: Türkiye’de Adalete Erişim Sorunu ve Çözüm Önerileri’ gibi üç ana bölüm bulunuyor.

İlk bölüm, raporun içindekiler sayfasında yer verilmeyen ‘2021 Genel Görünüm’ başlığını taşıyan alt bölüm ile Anayasa Mahkemesi (AYM), AİHM ve Cumhuriyet Savcıları gibi 29 adli birimin adını taşıyan alt bölümlerden oluşuyor.

İlk alt bölümde, “Her bir (adli) kurum fonksiyonuna göre iş hacmi, başvuru sayısı ve süre performansı gibi kriterlerle değerlendirilmiştir. Elbette bu değerlendirmeler istatistiki veriler ışığında yapılmıştır” (s. 16) deniyor. 29 adli birimle ilgili alt bölümlerde, önce o birimin işlevi açıklanıyor. Örneğin AYM alt bölümü şu açıklamayla başlıyor: “İnsanın sahip olduğu en büyük erdem ve devletin devamlılık şartı olarak görülen adalet, modern demokrasilerde hukukun üstünlüğünün sağlanması ve temel hakların/özgürlüklerin korunmasıyla gerçekleşir. Hukukun üstünlüğü ilkesinin pratiğe aktarımı ve temel haklara yönelik koruma ise anayasa yargısı vasıtasıyladır. Anayasa Mahkemesi norm denetimi yoluyla kanunların, Cumhurbaşkanlığı kararnamelerinin (ve TBMM iç tüzüğünün); bireysel başvuru yoluyla ise kamu gücü kaynaklı eylem, işlem (veya ihmallerin) Anayasa’ya uygunluğunu denetlemektedir” ( s. 18).

Adli birimle ilgili açıklamadan sonra da, sayısal verilerle o birimin iş yükü anlatılıyor. Örneğin AYM’ye “2021 yılında 44 iptal davası ve 90 itiraz başvurusu yapılmıştır. Mahkeme ise yıl içinde 32 iptal davasını ve 74 itiraz başvurusunu sonuçlandırmıştır. İptal davalarından 18 tanesinde iptal, 14 tanesinde ise ret kararı; itiraz başvurularında ise 10 iptal, 49 ret ve 15 birleştirme kararı verilmiştir” (s. 18) deniyor. Bu tür anlatımların ardından da, peş peşe sayısal verilerle ilgili (raporda şekil denen) grafiklerle tablolar yer alıyor. Bu birimlerin iş yüküyle ilgili genel sayısal veriler açıklanırken suç türüne göre örneğin cinayet, cinsel istismar, cumhurbaşkanına hakaret, ifade özgürlüğü gibi suç türü konularındaki veriler açıklanmıyor. Bu raporda toplam olarak 6 tablo ile 114 grafik bulunuyor. Alt bölümlerin önemli bir bölümünü akademisyenler yazmış olsa da, raporlama tekniği açısından önemli bir eksiklik göze çarpıyor: Raporda metinler içinde yapılan sayısal açıklamaların hangi tablo/şekil ile ilişkili olduğu bilgisine yer verilmiyor, metin içinde ilgili grafiğe/tabloya atıfta bulunulmuyor. Oysa sayısal verilerden söz edilirken bunların ilgili tablo/şekil ile ilişkilendirilmeleri gerekiyor.

Bir sonraki alt bölüm, “AİHM bölgesel insan hakları koruma mekanizmaları içerisinde en etkin ve gelişmiş olanıdır. Bu anlamda Avrupa Konseyi üyesi devletlerin insan hakları ihlallerine karşı başvurulabilecek en önemli uluslararası mahkeme olması AİHM’in iş yükünü her yıl artırmaktadır” (s.20) açıklamasıyla başlıyor. AİHM’nin verdiği kararlar konusunda, “Türkiye özelinde istatistikler incelendiğinde 2021 yılında Türkiye’ye karşı yapılan başvurular arasında 78 başvurunun karara bağlandığı görülmektedir. Bu açıdan Türkiye; Rusya (232 karar), Ukrayna (197 karar) ve Romanya’yı (95 karar) takip eden dördüncü ülke konumundadır” (s. 20) gibi bilgiler bulunuyor. Ancak bu alt bölümde, AİHM’nin din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin zorunlu olamayacağı kararı gibi, Türkiye’nin uymadığı (AİHM kararını hiçe saydığı) durumlar hakkında bilgi verilmiyor!

Cumhuriyet Başsavcılıkları başlıklı üçüncü alt bölüm de, “Cumhuriyet Başsavcılıkları, yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre olan soruşturma evresinde suç haberini aldıktan sonra maddi gerçeğe ulaşmak adına soruşturma faaliyetlerinin yürütülmesinden sorumlu makamdır” (s. 21) açıklamasıyla başlıyor. Ancak savcıların dava açabilmesinin Başsavcının iznine bağlanmış olmasına değinilmiyor.

Raporun ilk bölümünde 29 adli birime yer verilirken, adaletle ilgili çok önemli bir birim olan Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’na (HSYK) yer verilmiyor, nedense bu kurul yok sayılıyor!!!

Bu rapora göre, “Adalete erişim hakkı, toplumun tüm kesimlerinin hak arama özgürlüğüne sahip olmasını, adil ve etkin bir hukuk düzeninin varlığını ve yargı organlarına kolay ve en az masrafla ulaşılmasını ifade etmektedir” (s. 78). Ancak bu raporda, adalete erişenleri ne ölçüde haklarını aldıkları ya da yargının verdiği hukuk dışı ve de toplum vicdanını sızlatan karar ve uygulamalara yer verilmiyor! Örneğin, çeşitli boyutlarda hukuk dışı uygulamaların olduğu Gezi Parkı, 28 Şubat ve Montrö davalarıyla İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılması gibi konular göz ardı ediliyor.

Bu raporda, yargı organlarının iş yükünün çok yoğun olduğunu gösteren sayısal veriler yer alıyor. Raporda, “Türkiye’de mahkemelerin oturmuş bir işleyişinin olduğunu söylemekle beraber çok ciddi yapısal sorunların devam ettiğini de görmekteyiz” (s. 16) gibi hafif eleştirilere de yer veriliyor. Ancak 143 sayfalık ve de yazarlarının büyük çoğunluğunun hukukçu olduğu bu raporda,

  • Üst yargı organlarına üye atama yöntemine;
  • Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun (HSYK) ne denli siyasetin denetiminde olduğuna;
  • (Son beş yılda hakim ve savcı atamalarının hızla arttığına değinilse de), atananların önemli bir bölümünün AKP üyesi olduklarına;
  • Kararı beğenilmeyen savcının/hakimin anında sürüldüğüne;
  • Cumhurbaşkanına hakaret ettiği iddiasıyla her yıl yüzlerce çocuk hakkında dava açıldığına;
  • Muhalif kimliği ile bilinen kişilere hakaret edenler hakkında, “Demokratik haklarını kullanıyor” denerek dava açılmazken, muhalif kimliğiyle bilinen kişilerin en küçük imasının bile cezalandırıldığına ve en azından birkaç gün tutuklandıklarına;
  • Bir OHAL KHK’si le yargılanmadan meslekten çıkarılan on binlerce kişinin mağduriyetine;
  • AYM’nin, ‘Barış Bildirisi’ni imzalamanın suç olmadığı kararı üzerine bu konuda yargılanan akademisyenler beraat etmiş olsalar da, bir OHAL KHK’si ile meslekten çıkarılan akademisyenlerin hâlâ görevlerine dönemediklerine;
  • Bazı mahkeme kararlarında, sanığın mahkemede gösterdiği saygılı tutum nedeniyle- “İyi hal’ gerekçesiyle, istismarcının cezasında orantısız indirim yapıldığına;
  • İstismara uğrayan küçücük çocuklar için “Rızası var” gibi vicdansız gerekçelerle ceza indirimi yapıldığına;
  • Son yıllarda, Cumhuriyet Savcılarının, Anayasa karşı bir eylemde/söylemde bulunanların aleyhine dava açmadıklarına;
  • (İLKE’nin 2020 hukuk izleme raporunda, yargı reformu çerçevesinde “Cezaevinde hayatını yalnız idame ettiremeyen 65 yaşını bitiren hükümlülerin denetimli serbestlik tedbirinden yararlanabilmesi ve kadınlar, yaşlılar ve çocuklar için öngörülen konutta infaz usulünün ceza sınırının artırılması” değişikliğinin yapıldığından söz edilse de), 2021 raporunda, bu değişikliğin Aysel Tuğluk ve 28 Şubat sanıkları gibi muhalif olarak bilinen yaşlı/hasta sanıklara uygulanmadığına

değinilmiyor.

İktidarın yıpranmasına yol açacağı düşünülen gerçeklerin göz ardı edildiği raporlar, toplumun can alıcı gerçekleri öğrenmesini engelleyen ve iktidar güzellemesine dönüşmüş raporlar oluyor. Bu durum bu tür raporları yazanların, toplumu bilgilendirmektense, kendi hedefleri doğrultusunda bir toplum yaratmaya çalıştıklarını gösteriyor. Olayın bir başka üzücü yanı, gerçeklerin toplumdan gizlendiği çalışmalarda, gerçeğin peşinde olması gereken akademisyenlerin de yer alması oluyor. Bu nedenle okuyucunun her raporu, makaleyi, kitabı eleştirel gözle okuması gerekiyor.   

soL Haber Portalı yazarlarından sevgili Mehmet Bozkurt’u kaybetmiş olmanın üzüntüsünü yaşıyoruz. Başımız sağ olsun.

[email protected]

  • 1. İlim Kültür Eğitim Derneği’nin (İLKE) web sayfasında, “İslami ve insani değerler çerçevesinde yaşama, yaşanmasına vesile olma, toplumda bu yönde bir dönüşümün gerçekleşmesine ön ayak olma amacına yönelik olarak hayır odaklı iş üretmektir. Bunu yaparken zamanın ruhunu ve gününü ihtiyaçlarını dikkate almayı, benzer çalışmalar yapan kurumlarla istişare ve işbirliğini önemsemekteyiz” denmektedir (ilke.org.tr).