Emperyalistler el üstünde, terör örgütü NATO el üstünde, terörü tırmandıran, katliamlar yapan soykırımcı ve işgalci İsrail el üstünde; terörle ilgisi olmayan, insanlık için yaşayan Küba abluka altında

İkiyüzlülük

Yıllardır süren Küba ablukasının kaldırılması için BM Genel Kurulu yıllardır toplanıyor. ABD ve İsrail’in başını çektiği, artık ikili olarak yalnız kaldıkları “hayır” oylarına karşılık ezici bir çoğunluk ablukanın kaldırılmasını istiyor. Ama abluka kalkmıyor. Burjuva demokrasisi, uluslararası ilişkiler dedikleri bu işte. Soykırım yapmayan, hastane ve okul yıkmayan, çocuk ve kadın demeden seri cinayetler işlemeyen, dünyanın neresinde -afet veya salgın- her ne sorun varsa koşturan, 2005 Katrina kasırgasında Henry Reeve Tugayı'nı göndererek ABD halkına yardım eden Kübalıların yaşam hakları ihlal ediliyor, gıda ve ilaç sıkıntısı yaşatılıyor, yaptırım uygulanıyor, ambargo kapsamı sürekli genişletiliyor.  

Neden? 

Küba kapitalizme, emperyalizme, sömürücülere, işgalcilere karşı çıktığı için. Hak ve adaletten yana sosyalist bir devlet olarak yaşadığı için. “İnsanın insanı sömürmesine dayalı bir rejim olan kapitalizme asla dönmeyeceğinden, insan onuruna yakışır şekilde ancak sosyalizmde ve komünizmde yaşayabileceğinden” emin olarak; “Ulusal birliğin ve Devrimin nihai zaferine ulaşmasına katkıda bulunmuş örgütlerin birleşme iradesiyle doğan ve meşruiyetini halktan alan Küba Komünist Partisi’nin liderliğinin, ekonomik, toplumsal ve politik (düzenin) temellerini oluşturduğunun ve garanti altına aldığının” bilincinde olarak uygulanmayan değil yaşatılan bir Anayasası olduğu için.

Filistin yurdunu işgal eden, halkına karşı soykırım uygulayan, haksız savaşını Lübnan’a genişleten, provokasyonlarını İran ve Suriye’ye yönelten insanlık düşmanı İsrail ise kapitalist ve emperyalist ülkelerin, NATO’nun politik, ekonomik ve militarist desteğiyle terör estiriyor.

İkiyüzlülük o kadar genel ve açık ki, o kadar çeşitli ki… Özünü, sınıflı toplumlarda egemen sermaye sınıfının, sınıfsallık yokmuş gibi göstererek, sömürü ve baskı için her yolu denemesi, halkı kandırması, devleti ve hukuku bu amaçla kullanması olarak açıklayabiliriz. 

Türkiye’nin İsrail konusundaki ikiyüzlülüğü ortada. Hem devlet hem de özel sektör her türlü ilişkiyi sürdürürken İsrail bu ilişkilerden ve yurdumuzdaki NATO ve ABD üslerinden aldığı destekle terör estiriyor, yıkıyor, öldürüyor.

Türkiye’ye de saldırı öngörüsüyle, savunma sanayini güçlendirme savıyla halkın üzerine vergiler salınmasına gerekçe olarak kullanılan bir devlet İsrail. Ortada olağanüstü bir durum varmışçasına, olağanüstü koşulların zorunlu kıldığı haklı bir neden yokken halkın ağır olan ekonomik koşulları yeni vergi yükleriyle daha da ağırlaştırılmaya çalışılıyor. Halkın tepkisi olmasa TBMM bu ağır yükü yüklememe kararlılığını gösterecek işleve ve güce sahip değil. 

Saldırı varsayımıyla korku salarak vergi ya da benzeri mali yükümlüklere gereksinim duyma yirmi bir yılı aşan AKP iktidarının ekonomi ve maliyeyi çökerttiğinin kanıtlarından biri.   

İsrail saldırabilirmiş… 

İsrail’i saldırgan yapan kim? Başta ABD olmak üzere kapitalist ve emperyalist düzen…

Türkiye bu düzenin ve İsrail’in neresinde? Tam da ortasında…

“İsrail Devletinin derhal tanınması”nın kararlaştırıldığı 24.3.1949 günlü, 1949/8942 sayılı Bakanlar Kurulu Kararıyla (Cumhurbaşkanı İsmet İnönü ve Şemsettin Günaltay Başbakanlığındaki Bakanlar Kurulu imzalarıyla) başlayan Türkiye-İsrail ilişkisi büyüyerek derinleşerek günümüze geldi. 

Yıllardır onlarca ikili anlaşma ve uygulama anlaşması onaylanırken Karma Ekonomik Komite toplantıları yapıldı, mutabakat metinleri imzalandı. Ticaret ve ödeme, hava ulaştırmaları, taşımacılık, turizm, çevre ve doğa, uyuşturucu ve psikotrop madde kaçakçılığı, terörizm ve diğer ağır suçlarla mücadele, telekomünikasyon ve posta, sağlık, tarım, ekonomi, finansman, sanayi, teknik ve bilimsel işbirliği, serbest ticaret alanı, serbest sanayi bölgesi, sınai araştırma ve geliştirme, gümrük idarelerinin karşılıklı yardımlaşması, çifte vergilendirmeyi önleme ve vergi kaçakçılığına engel olma, yatırımların karşılıklı teşviki ve korunması, kültür, eğitim ve bilim, bitki koruma ve karantina, standardizasyon ve uygunluk değerlendirmesi, tarife kontenjanları, askeri ve stratejik işbirliği gibi birçok alanda işbirliği anlaşmaları yapıldı. İsrail’in NATO stratejik ortaklığına onay verildi. 

Kimi dönemlerde gerilimler sonucu askıya alınsa da yeniden diyalogla süren ilişkiler Türkiye-İsrail işbirliğinin gayet kapsamlı olduğunu, ekonomik ve ticari ilişkilerin hacminin giderek arttığını gösteriyor.  ABD-İsrail-Türkiye işbirliği her ne olursa olsun ağır basıyor.

Kerem Aydın imzalı 9.10.2024 günlü sol yazısında da vurgulandığı gibi: “Geçmişten bugüne Türkiye ve İsrail ilişkilerinin çimentosunu sermaye kardeşliği oluşturuyor. İsrail sermayesi Türkiye’de birçok sektörde önemli yatırımlara sahip bulunuyor. Ayrıca, iki ülkenin patronları arasında karşılıklı ticaret, ortak yatırımlar ve şirket satın almaları yoluyla derin ve karmaşık bağlar kurulmuş durumda."

Sermaye kardeşliğinin yapıştırıcısıysa Türkiye Devleti. Onlarca kanun, TBMM kararı, bakanlar kurulu kararı (şimdi CB kararı), tebliğ, genelgeyle bu kardeşliğin mevzuatı yürürlükte. 

İkili anlaşmalarla sermayeye ve İsrail Devletine destek verip güç katanlar, soykırım deyip Filistin’in geleceğini konuşmaya kalkışanlar İsrail’le çok yönlü ilişkilere devam ediyor. 

Yalnızca siyasal iktidarın değil parlamentonun da içinde olduğu devlet ve sermaye bütünlüğünün iki yüzlülüğü sınır tanımıyor. İsrail’le ilişkileri kuran yasalar, anlaşmalar, protokoller, kararlar yürürlükte kaldıkça, yenilerinin kabulü önlenmedikçe, doğrudan ya da dolaylı yollarla, devlet-özel her türlü desteğin sürdürülmesine ortak olundukça Filistin halkını savunmaya kalkışmak sahtecilik. 

Emperyalistler el üstünde, terör örgütü NATO el üstünde, terörü tırmandıran, katliamlar yapan soykırımcı ve işgalci İsrail el üstünde; terörle ilgisi olmayan, insanlık için yaşayan Küba abluka altında ve teröre destek veren ülkeler listesinde. 

 İsrail’in saldırıları ve katliamlarına karşı Filistin, Lübnan ve Suriye halklarıyla dayanışma için yürüyen Küba halkı, terörizmi, özellikle de devlet terörizmini, emperyalizmi, faşizmi, sömürgeciliği, yeni sömürgeciliği ve diğer sömürü biçimlerinin her türlüsünü reddediyor. Toplumların tarihinin “sınıf savaşımları tarihi” olması o kadar gerçek ki…