Bu iki perdelik kaba güldürünün (vodvilin) İYİP’e ve başkanına yönelik bir güven kaybıyla sonuçlandığını söylemek yanlış olmaz. 

İki perdelik vodvil: Sarsılan güven

Millet “İttifakı” cephesinde 3 Mart Cuma günü sarsılan ilişkiler 6 Mart Pazartesi günü düzelmiş mi oldu? Olduysa ne pahasına oldu? 3 Mart’taki gelişmeleri aynı gün yazıya dökmüştük; o yazımız 5 Mart’ta Birgün Pazar’da yayınlandı. Oradaki analizimizi değiştirme gereğinin ortaya çıktığını düşünmüyoruz. Dolayısıyla 6 Mart’taki gelişmeleri yorumlamakla yetinelim.

İYİP, oynadığı oyunun birkaç günde bile aleyhine sonuçlandığını ve bunun daha da kötüye gideceğini görünce çark etmek zorunda kaldı. Ama zevahiri kurtarmak için tuhaf taleplerini başka bir zeminde sürdürdü: İmamoğlu ve Yavaş’ın CB yardımcıları olmalarını şart koştu! Böylece bir hamleyle birden fazla siyasi nezaketsizlik yapılabilmiş oldu: CHP’nin iki belediye başkanını (bu defa ikisinden birini değil ikisini birden) yeniden CHP Genel Başkanına dayatmak ile “Masa”nın diğer üyelerini hiçe saymak! 

Muhtemelen bu suretle hem kendi ısrarına bahane kazandırmayı hem de Masa’nın diğer 4 üyesine CB yardımcılığı kapısını kapatmayı amaçlamaktaydı. Ama evdeki hesap “Masa”ya uymadı. “Masa’dakiler”, başlangıç formülüne dönerek, kendilerini de CB yardımcısı olarak denkleme sokmayı başardılar. (Bu da tuhaf bir uzlaşma ama neyse). Akşener’i kurtarmak yani geri dönüşüne gerekçe oluşturmak üzere de metne bir 12. Madde ekleyip “İstanbul ve Ankara BBB Başkanları Cumhurbaşkanının uygun gördüğü zamanda ve tanımlanmış görevlerle Cumhurbaşkanı Yardımcısı olarak atanacaklardır” ifadesine yer verdiler. Böylece teorik olarak yedi CB yardımcılı bir sistem önerilmiş oldu. Bunun bugün tartışılması bile gereksiz. Çünkü Millet İttifakı eğer iki seçimi de kazanırsa, bunun Mart 2024’e kadar sorunsuz sürebileceğini öngörmek bile bugün için hayalidir. Kaldı ki, BB başkanlarının kendi görevlerini sürdürmeyi (yeniden aday olmayı) tercih etmeleri daha büyük olasılık olabilecektir. 

Dolayısıyla, Cuma-Pazartesi günleri arasında yaşanan bu gelgitin İYİP’e siyasi faydası değil zararı olmuştur ve bunu seçimlere kadar telafi edebilmesi zor görünmektedir. İYİP’in bu sürede yitirdiği üyelerini ve seçmenlerini tümüyle geri kazanması mümkün gözükmemektedir. Bu iki perdelik kaba güldürünün (vodvilin) İYİP’e ve başkanına yönelik bir güven kaybıyla sonuçlandığını söylemek yanlış olmaz. 

Millet İttifakı’na dönük bir güven sarsılması olup olmadığı ise izleyen günlerde görülebilecektir. Her durumda, Cumhur İttifakı adayının bunu sonuna kadar istismar edeceğini, “bunlara mı ülke yönetimi teslim edilecek, kaldı ki bunlar 7 CB yardımcısıyla karar bile alamazlar” vs. gibi saldırılara kapı aralandığını da hesaba katmak gerekecektir. Bu arada, İYİP Genel Başkanının kendisini 7 CB yardımcısı arasında “primus inter pares” (“eşitler arasında birinci”) olarak görmek istemesi durumunda bunun yeni sorunlara yol açacağı da öngörülebilir.

Geçiş Sürecinin Yol Haritası

Dün akşam “Güçlendirilmiş Parlamenter Sisteme Geçiş Sürecinin Yol Haritası” başlığıyla açıklanan 12 maddelik tutum belgesinin bir diğer ilginç maddesi Bakanlıkların dağılımıyla ilgili. 4. Maddeye göre “Bakanlıkların dağılımı, Millet İttifakını oluşturan siyasi partilerin milletvekili genel seçiminde çıkardığı milletvekili sayısına göre belirlenecektir. İttifak partilerinin her biri kabinede en az bir bakan ile temsil edilecektir. Bakanlıklara paralel olarak kurulmuş Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki Politika Kurulları ve ofisler lağvedilecektir”. Peki hiç milletvekili çıkaramayacak olan partiler açısından ne olacaktır? Maddeye göre bunlar da en az bir bakan ile temsil edilecektir. Belirtilmiyor ama bunun ima ettiği şey, hiçbir milletvekili çıkaramayacak olanlara da milletvekili ihsanlarının yapılacağıdır. Bunların da CHP listelerinden yapılacağı dikkate alındığında, bugün CHP saflarındaki sevincin bir süre sonra en azından aday adaylarında hüsrana dönüşeceğini öngörmek zor değildir. Aslında bu madde bize nicel dağılımdan bahsediyor. Buna göre İttifakın dört küçük partisinin birer bakanlıkla yetineceği, İYİP’in ise çok daha fazlasına “hak kazanacağı” anlaşılmaktadır. 

Peki ama ya bakanlıkların niteliği? Eğer ittifakın CHP dışındaki beş ortağı en önemli 10 bakanlığa talip olur ve alırlarsa, CHP’nin ülke yönetiminde ağırlığı olabilecek midir? Yolsuzlukları ve adaletsizlikleri önleyebilecek midir? Bazı sermaye çevrelerinden hesap sorabilecek midir? İçişleri Bakanı ve valilerin emrindeki kolluk güçlerinin (polis ve jandarmanın) devlet şiddeti kullanma konusundaki keyfiliklerini frenleyebilecek midir? Bakanlıkların bu anlamda dağılımı bakımından CB adayından şimdiden örtük sözler alınmış mıdır? Sonuçta CB adayı olabilmek için her türlü ödünü vermeye hazır duruma geldiyseniz, kendi siyasi iddialarınızı gerçekleştirmeye hiç de uygun olmayan bir siyasi tabloya da geçit vermiş olursunuz. Üstelik, sistem değişene kadar kâğıt üzerinde “çok yetkili” kalacak olan Cumhurbaşkanının yetkileri de CB yardımcıları üzerinden (bakınız madde 8) törpülenmişken…

Ortak belgenin 10. maddesinde “Güçlendirilmiş parlamenter sisteme geçiş sürecinin tamamlanmasıyla birlikte, mevcut Cumhurbaşkanının -var ise- siyasi parti üyeliği sona erecektir” ifadesinin, CHP’de erken bir Genel Başkanlık tartışmasını engellemeye yönelik olarak metne sokulduğu anlaşılıyor. Ancak, “güçlendirilmiş parlamenter sisteme” geçiş sağlanamamışsa -ki Millet İttifakı seçimleri kazansa bile önümüzdeki yasama döneminde Meclis’te anayasayı değiştirme çoğunluğunu sağlayamaması çok güçlü bir olasılıktır- CHP Genel Başkanlığı ile Cumhurbaşkanlığı yetkileri beş yıl boyunca aynı elde toplanacak demektir. (Üstelik diğer beş partinin genel başkanları da CB yardımcılığını eşanlı olarak götürebilecektir). Bu da önceki iddialara ve vaatlere uygunluk göstermemektedir. Tabii, CHP’de daha erken bir genel başkanlık değişimi süreci başlayabilir ve beş yıl beklenmeyebilir. Bize göre esasen CHP içi başkanlık yarışı beş yıl gibi uzun bir süre ertelenemeyecektir.

Bazı sonuçlar

İYİP bu süreçten seçmen ve güven kaybıyla çıkabilecektir. Ama bu güç kaybının bakanlık dağılımına aynen yansıyıp yansımayacağı belli değildir. İYİP içindeki sermayenin en parazit kesimleriyle işbirliğine girmiş unsurların güçlerinin kırılacağına dair bir işaret de ortada yoktur. 

Seçimler kazanılsa bile seçim sonrasında Cumhur İttifakı partilerini de içine alan ittifak tazeleme ilişkilerinin uç vermesine bir engel olmayacağı da son süreçte daha net açığa çıkmıştır. İlkesiz siyaset, adı üstünde, hiçbir etik sınır tanımaz siyasettir aynı zamanda.

AKP, deprem sonrasında bütün tahripkâr ve kirli ilişkileri ve sorumluluklarıyla iyice teşhir olmuşken İYİP atraksiyonu ile nefes alma fırsatı bulmuştur. Buna rağmen AKP ömrünü tüketmiştir ve legal olmayan yollar dışında sığınacağı liman kalmamıştır. Burada dahi oyun alanı dardır.

HDP’nin açıklamaları sonrasında muhalefetin tek cumhurbaşkanı adayıyla seçimlere gideceği açıklık kazanmıştır. Sosyalist solun da CB adayı çıkarmayacağı belli olmuştur. Kuşkusuz bu, milletvekili genel seçimleri için geçerli değildir. Her parti ve ittifak kendi adaylarıyla bu seçimlere katılacaktır. Sosyalist sol açısından bu seçimler niçin mevcut siyasi ittifaklardan farklı bir programa ve ilkelere sahip olduğunu göstermenin de fırsatını oluşturacaktır. Seçimlerden sonra her türlü olasılıkta Türkiye sistem içi programlara mahkûm edildiğinde, sosyalist solun seçimler öncesindeki çizgisinin anlamı daha iyi anlaşılacak ve benimsenebilecektir.