'Türkiye kurulduğu yıllardaki ağır ekonomik yıkıma benzer bir tabloyla karşı karşıyadır, açlıkla kurulmuştu, açlıkla kendi üzerine çökmek üzeredir.'

Huzur isyanda!

20 yıllık AKP iktidarının sonuna yaklaşıyoruz. Cumhuriyet ne biriktirdiyse yağmaladılar, dağıttılar, parçaladılar. Büyük bir yıkım, derin bir yoksulluk ve mutlak bir geleceksizliktir sonucu. 

Halbuki dağa taşa “Huzur İslam'da” yazarak gelmişlerdi. Güya Cumhuriyetin yapamadıklarını yapacak, açlığı engelleyecek, yoksulluğu dengeleyeceklerdi. Ne dedilerse ne vaat ettilerse tersini yaptılar. Ülkenin kuruluşundan bu yana ilk defa bu denli açlık, yoksulluk ve barınma sorunu ile karşı karşıyadır halk. 

Sayılar ortada. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın açıklamasına göre 2021 yılında 6 milyon hane sosyal yardım aldı. Bu yaklaşık 20 milyon insan demek. Halkımızın 20 milyonu yaşamını sürdürmek için yardıma muhtaç haldedir. TÜİK’in 2011 yılını kapsayan "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması"na göre nüfusun 16,1 yoksulluk sınırının altında yaşamaktaydı. Bu da 11 milyonun üzerindeki bir rakama tekabül ediyordu. Bu sayıyı 10 yılda iki katına çıkarmayı başardı AKP. Tartışmasız bir çöküştür. 

Buna karşın açıklamaya muhtaç iki şey var hâlâ. İlki bu korkunç tabloya rağmen bir sosyal patlamanın ortaya çıkmaması, ikincisi AKP’nin belli bir desteği korumayı başarmasıdır. Bu durumda gizemli bir şey yok aslında. 2002 yılında derin bir ekonomik krizin ardından iktidarı ele geçiren AKP ekonomik krizin sosyal patlamaya yol açmayışını aile bağlarının sağlamlığına ve İslami dayanışma kültürünün gücüne bağlayarak açıklama eğilimindeydi. Sosyal yardımları parti üzerinden dağıtacak bir mekanizma kurdu sonra. Devlet gelirleri ile aileyi ve İslamcı kültürü besledi. Böylece etkili İslami bir araç yaratmış gibi görünüyorlardı. Bir modern patronaj mekanizması söz konusuydu aslında. Yardımları AKP dağıtıyor, oylar da buna karşılık AKP’de toplanıyordu. O sayede yoksulluğu yöneterek, siyasal amaçları için bir manivela olarak kullanarak bugüne kadar gelmeyi başardı. 

Sonra salgın ve kriz geldi kapıya dayandı. Hep AKP lehine işleyecek gibi görünen bu derme çatma yapı çökmeye başladı. Yoksulları kaderlerine terk ettiler onlar da, sadece bir avuç patronla dayanışıyorlar artık. İslami dayanışmanın bir masaldan ibaret olduğu da ortaya çıktı böylece. 

***

Bir rakam daha var elimizde; buna göre 20 milyon aça ilave olarak 50 milyon kişi de “göreli” yoksul. Yani belirlenen yoksulluk rakamının altında bir gelirle yaşamaya çalışıyor. Demek ki 70 milyon aç ve yoksul yarattılar az zamanda.  

Göreli yoksulluk dedikleri şu; çamaşır makinesi, renkli televizyon, telefon ve otomobil sahipliği ile ekonomik olarak beklenmedik harcamaları yapabilme, evden uzakta bir haftalık tatil masrafını karşılayabilme, kira, konut kredisi ve faizli borçları ödeyebilme, iki günde bir et, tavuk, balık içeren yemek yiyebilme ve evin ısınma ihtiyacını karşılayabilme durumu ile ilgili hane halklarının algı ölçümüyle belirlenen bir orana göre belirlenen bir seviye bu. Bu dokuz maddeden en az dördünü karşılayamayanlar, ciddi maddi yoksunluk içinde kabul ediliyor. Son yıllarda yapılan araştırmalardan birine göre hanelerin yüzde 60’ı evden uzakta bir haftalık tatil masraflarını, yüzde 38’i iki günde bir et, tavuk ya da balık içeren yemek masrafını, yüzde 32'si beklenmedik harcamaları, yüzde 20’si evin ısınma ihtiyacını, yüzde 58'i eskimiş mobilyaların yenilenmesini ekonomik olarak karşılayamadığını beyan etti. 50 milyonumuz işte bu durumdadır. Salgın ve krizle birlikte sayının daha da arttığını akılda tutmak gerek. Geriye kalan bir avuç sermayedar ve iktidarın nimetlerinden yararlanan asalak taraftar topluluğudur. 

Peki neden böyle? 

Hırsızlık olmadan zenginlik de yoksulluk da olmaz çünkü. Ekmek, hırsızlar yoksa, herkese yeter. Bir arsız azınlık çalıyor ve biriktiriyor, biriktirdikçe daha çok çalıyor, daha çok biriktiriyor. Korkunç bir yoksulluğa inanılmaz bir zenginlik eşlik ediyor böylece. Zenginlik çoğaldıkça yoksulluk da çoğalıyor. Kapitalizm diyoruz adına, sonucu mutlak bir eşitsizliktir.  

İstanbul’a bakın mesela. Türkiye içindeki Türkiye’dir İstanbul, haliyle ülkenin geleceğidir. Sayılara bakılırsa İstanbul’da yaşayanlar, Türkiye ortalamasına göre en fazla kazancı elde ediyor gibi görünür. Ama bu zenginliğe karşın İstanbul Türkiye’nin gelir dağılımı en bozuk ilidir. İstanbul'da en zengin yüzde 10'luk kesimin geliri, en yoksul yüzde 10'un gelirinin yaklaşık 16 katı civarındadır. Türkiye genelinde bu sayı 15 kattır. Yani zenginlik, gelir dağılımı bozukluğuyla birlikte ortaya çıkmaktadır. Çok zengin çok yoksulsuz imkansızdır.

***

Çok yoksuluz. Yoksulların hayallerini kararttılar böylece. Artık bırakın ücretli çalışarak ev ve otomobil almayı, ev kirasını ödemek mümkün değildir. Bu derin insani krize nasıl bir çözüm ürettiklerini birkaç gün önce gördük. Halk kira ödemekte ve ay sonunu getirmekte zorlanırken, Türkiye’deki konutları yurtdışına pazarlayanlara devlet desteği sağlanmasına karar verdiler. Eski bir bürokratları bunun ne anlama geldiğini şöyle açıkladı: Diyelim bir emlakçısınız ve Fas’a gidip ülkemizde daire alacak Faslı arıyorsunuz. Bu amaçla Fas’a bir emlakçı dükkânı açtınız. Devletimizden bu dükkânın kirası için yılda 3,6 milyon TL alabileceksiniz. Fas TV’lerine, billboardlara reklam verdiniz, broşürler yaptınız. Devletimiz bu giderleriniz için yılda 1,8 milyon TL verip sizi rahatlatacak. Ya da Türkiye’den 5-6 emlakçı toplandınız Fas’a on günlüğüne ülkemizin gayrimenkullerini pazarlamaya gittiniz. Uçak biletiniz, oteliniz, Fas’taki transfer harcamalarınız… Hepsini devletimiz 1 milyon liraya kadar karşılıyor.

Bundan daha açık sınıfsal bir tercih, sınıfsal bir tavır olur mu? Sata sata bitirdiler ülkeyi. Geriye kalanı, vatan toprağını, pazarlamak için yandaşlarına teşvikler yağdırıyorlar. 

***

Ülkenin egemenlerinin Cumhuriyet’ten bu yana girdiği, tercih ettiği “kapitalist yol”un bizi getirdiği yerdir bu. Türkiye kurulduğu yıllardaki ağır ekonomik yıkıma benzer bir tabloyla karşı karşıyadır, açlıkla kurulmuştu, açlıkla kendi üzerine çökmek üzeredir. 

Bu çöküşün yanında sürükledikleri de var. Mustafa Kemal’in ulus hayali sürüklenenler arasındadır. Tutunamamasının sebebi açık; yaratmak için çabaladığı zenginler sınıfı ayağa kaldırmak, halk yapmak istediği yoksul kalabalıkların önündeki ekmeği çaldı. Karnı doymayan, eğitilmeyen bir kalabalıktan halk yaratamazsınız.

Fakat onun antitezi olma iddiasındaki İslamcılık da ardından yuvarlanıyor. "Huzur İslam’da" diye geldiler, huzur verdikleri bir avuç zengin devlet beslemesi asalak müteahhit ve ondan biraz daha kalabalık siyasi sülüklerden ibaret. Etrafına topladıkları tarikatlarla birlikte yağmalıyorlar ülkeyi. İslam’ın verdiği huzurdan yararlananlar Cengizler, Sabancılar, Koçlar. 

Döndük dolaştık geldik başa. Ne Türk’üz şimdi ne İslam, bunların içini boşalttılar el çabukluğuyla. Sadece ekmeği çalınmış kalabalık yoksullarız. Milliyetimizden, inancımızdan arındık açlıkla, bizi birleştiren tek şey yoksulluğumuz. 

Ey halkımız, zincirlerinizden başka kaybedecek bir şey bırakmadılar size. Birleşeceksiniz öyleyse, yan yana gelecekseniz, ayağa dikileceksiniz.

Yol belli; huzur isyanda!