Bu tür açıklamalar bir bakıma "Allah korkusu" ile yetişenlerin gerçekten Allah'tan korkmadıklarını gösteriyor.
- Ensar Vakfı'nda yaşanan çocuklara istismar olayında türbanlı Aile Bakanı “Bir kerecikten bir şey olmaz” demişti!
- Sıradan bir kişi ya da kurum değil Diyanet, “Boşsun demek boşanmak için yeterlidir; babanın kızına şehvet duyması haram değildir; Pahalılık Allah’tandır…” diyebiliyor!
- Bir Menzil tarikatı üyesi, tarikat şeyhinin terini sildiği mendili öpüp alnına koyarak mezheplerde neler öğretildiğine bir örnek vermiş oluyor!
- Narin kızımızın cinayetiyle ilgili bir sanık, “Çuvalın ağzını bağlarken Narin olduğunu anladım. Dere yatağına götürdükten sonra eve dönüp namaz kıldım, aramalara katıldım…” şeklinde ifade veriyor!
- Cinsel taciz sanığı bir imam hatip lisesi müdürü, ilçe milli eğitim müdürlüğüne getiriliyor!
Bu tür açıklamalar bir bakıma "Allah korkusu" ile yetişenlerin gerçekten Allah'tan korkmadıklarını gösteriyor.
Böylesi olayların yaşandığı günlerde, mezheplerde neler olduğunu ve de "Allah korkusunu" öne çıkaranların (örneğin Gülencilerin) neler yaptığını en iyi bilenlerden biri olan Hulusi Akar’ın “Eğitimin amacı bilgi değildir, Allah korkusu ve kuldan utanmaktır. Ondan sonra ateistle mi, deistle mi, LGBTİ ile mi uğraşacaksınız... Bilgi üniversitede oluyor, mezhepte oluyor...” demesi insanı şaşırtıyor. Çünkü H. Akar sıradan biri değil: Onun bakanlık yapmış olması ve şu anda milletvekili olmasındansa emekli Genelkurmay başkanı (GB) olması önemli. Çünkü GB olmak, milletvekili veya da bakan olmaktan çok farklı bir durum. Şu an ülkemizde görevde olan bir GB ile emekli olmuş birkaç GB var. Oysa her seçimde 650 kişi milletvekili oluyor. Şu an 649 milletvekilimiz ile milletvekilliği yapmış binlerce yurttaşımız var. Üstelik ve de ne yazık ki şu an ve geçmişte milletvekili olanlar içinde H. Akar gibi düşünenler de az değil. Bir siyasal parti ilk sıralarda aday gösterdiğinde, her 18 yaşını doldurmuş ilkokul mezununun, herhangi bir özelliği olmasa da, milletvekili ve de bakan olma şansı bulunuyor.
GB olmak ise kolay değil. Önce subay olmak için ilkokul, ortaokul ve liseden sonra Harp Okulunu bitirmeniz gerekiyor. Harp okulunda savaş sanatını öğrenirken, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin güvencesi olarak yetiştiriliyorsunuz (!). Sonra sırasıyla teğmen, üst teğmen, yüzbaşı, binbaşı, yarbay ve albay olarak ilgili birimlerde görev yapıyorsunuz. Bu arada "kurmay" sıfatını kazanmak için Harp Akademisini kazanıp bitirirseniz generalliğe terfi etme şansız artıyor. Bu şansı yakalamışsanız, sırasıyla tuğgeneral, tümgeneral, korgeneral ve orgeneral olarak belirli sürelerde görev yapıyorsunuz. Bu görevler sonunda üç beş adaydan biri olup iktidarın tercihi doğrultusunda GB oluyorsunuz.
Yani GB olarak, değişik yörelerde ve değişik insanlarla ve hatta yurt dışında çalışma fırsatı bularak, bireysel olarak kendinizi çeşitli alanlarda yetiştirip geliştirebiliyorsunuz. Hem ülkenizi ve insanını hem de yurt dışını ortalama yurttaştan çok daha iyi tanıyorsunuz. Kendi ülkeniz ile gelişmiş ülkeler arasındaki farkı gözlemleyebiliyorsunuz. Bu farkın ortadan kalkması için neler yapılması gerektiğini, diğer zamanlarda düşünmeseniz bile, içki içiyorsanız, her içki sofrasında “Ne olacak bu memleketin hali?” diye soruyorsunuz.
Bir emekli GB, yukarıdaki açıklamayı yapmışsa, daha doğrusu yapabilmişse ve ruh sağlığında bir sorun yoksa bizim, “GB olmuş bir kişi nasıl böyle konuşur?” diye kara kara düşünmemiz gerekiyor.
Düşünmeye başlar başlamaz hemen akla bazı eski başkanlar geliyor. Örneğin
- Cevdet Sunay, 68 üniversite gençliğine karşın “Memleketi bunlara emanet edemeyiz, imam hatiplere emanet edeceğiz” demişti!
- Memduğ Tağmaç, “Sosyal uyanışın artmasından” yakınmıştı!
- Kenan Evren, Atatürk ilke ve inkılaplarını özünden saptırıp eğitim ve kültür yaşamında Türk-İslam sentezi anlayışını yaygınlaştıran ve ülkenin günümüzdeki duruma gelmesine yol açan 12 Eylül 1980 darbesini yapmıştı. İmam hatip mezunlarına üniversite kapılarını açmıştı.
- Doğan Güreş, Çiller ile ilgili olarak “Tak emrediyor, şak yapıyoruz” demişti!
- Yaşar Büyükanıt, 2007 Cumhurbaşkanı seçimiyle ilişkili olarak, "TSK laikliğin savunucusudur. Gerektiğinde tavrını açık ve net ortaya koyacaktır" demiş olsa da, boyundan büyük laf ettiği anımsatılınca söylediğini unutmuştu!
- İlker Başbuğ, "Kozmik Oda"ya girilmesi konusunda, sesini çıkaramamıştı!
- Necdet Özer, GB Işık Koşaner ve üç kuvvet komutanı iktidarın düzmece davalarla ilgili tutumunu protesto edip görevlerinden istifa ederken GB olmayı içine sindirebilmişti.
- Hulusi Akar, “2003’te Irak-Süleymaniye’deki Türk Özel Kuvvetleri’ne bağlı askerlerin başına çuval geçirilmesi emrini veren Amerikan Kara Kuvvetleri Komutanı’nı elinden "Liyakat Lejyonu Madalyası"nı almayı içine sindirebilmişti. GB olarak görev yaparken 15 Temmuz 2016 günü Gülenci kalkışmayı engelleyemeyip darbeciler tarafından tutuklanmış olsa da, darbe bastırıldıktan sonra görevinden istifa etmeyi düşünememişti. Görevinden istifa etmeyince, tüm askeri okullarla askeri hastanelerin kapatılmasını, tüm askeri öğrencilerin yargılanmadan tutuklanmasını, subay yetiştirme işinin savunma bakanlığına (siyasete) devredilmesini benimseyebilmişti. GB olarak, en hızlı Atatürk düşmanı olarak bilinen bir kişiyi evinde ziyaret etmişti. İkinci kez Cumhurbaşkanı adayı olmaması için Abdullah Gül’ü ikna görevini üstlenmişti. Emekli olunca da, savunma bakanı olmayı da içine sindirebilmişti. Sonra da AKP’den milletvekili olmuştu!
- Günümüzün genelkurmayı, 30 Ağustos’ta harp okulları mezunlarının kılıçlarıyla Cumhuriyeti koruma yemini etmesi sonrasında, “Atatürk ilke ve inkılapları ile aklın ve bilimin rehberliğinde, sayın Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda” görev yaptıklarını açıklamıştı. Görüldüğü gibi genelkurmay, “Cumhurbaşkanımızın direktifleri doğrultusunda” derken, “Atatürk ilke ve inkılapları doğrultusunda” diyemiyor!
- Bazı kuvvet komutanları laik devlet karşıtı parti lideri ile fotoğraf çektirebiliyor!
- Bir festivalde oturanlarla tokalaşan subaylar, Sinop belediye başkanının eşi ile tokalaşmıyor!
Yukarıdaki özet, bireysel olarak H. Akar’dansa, laik, demokratik ve sosyal hukuk devletinin güvencesi olması gereken genelkurmay konusu üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gerektiğini gösteriyor. Işık Koşaner ve ondan yıllar önce Necip Torumtay’ın Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın Körfez Savaşına dahil olunması yönündeki isteği üzerine genelkurmay başkanlığından istifa etmiş olmaları, o makama duyulan güveni artırmaya yetmiyor.