Düzen içi muhalefet 'sömürücü düzene hayır' demez. Düzene karşı haklı direnişlerini gösterenleri uzlaştırma ve uyumlaştırma konusunda da işlevini sürdürür.

Haziran Direnişi: Yıldönümlerine ve davalara sıkıştırılamaz

Yıldönümleri içeriği boşaltılmış olarak anıldıkça/kutlandıkça biçimsel kalır, içeriği boşaltanların baskısı altında özünden ve amacından uzaklaştırılarak bir başka yıldönümüne kadar silikleştirilir. Bu aynı zamanda düzenin egemenlerinin karşı tavırları ve intikamı için, anılan ya da kutlanan olayları baskı ve şiddet aracı olarak kullanmaları için fırsat haline gelir.

Haziran Direnişinin başına gelenler de farklı değil. Her yıldönümünde olduğu gibi sekizinci yılda da bu tarihsel miras üzerine değerli analizler yapılıyor. Bunlar yadsınamaz ama sömürü düzeninin ve siyasal iktidarının durumunu sarsacak, çürüme yolculuğunda olan düzeni yıkacak emareler, 2013’te de olduğu gibi bütünsel bir karşıtlığa dönüştürülemiyor. Tarikat-mafya-sermaye üçgeni içine sıkışıp kalan düzen siyasetinin video ve savcı beklemek yanında tek önerisi “seçim”.

Seçim, AKP iktidarı tarafından -hem de yasalarla- o kadar adaletsiz duruma getirildi ki içinde bulunduğu bu eciş bücüş haliyle umut olarak gösterilmesine kendisi de şaşırıp gülüyordur.

Genel oy hakkı, sermayenin partilerinden hangilerinin yönetimde olacağını belirlemekse emekçiler yönünden amacı ne olacak? Her halde kendilerini sömürenler arasında seçim yapmak olmayacak, olmamalı. Seçimin kutsallığına sığınanlar, seçme hakkının kul hakkıyla özdeşleştirilerek sömürünün bir aracı yapılmasını istiyor. Kabul edilemez.

Cumhurbaşkanının üçüncü kez aday olması dahi tartışmasız kabul edilmiş durumda. “İktidar kanadında aday belli, ona göre strateji çizelim” deniliyor. “İki yıl” sınırı anımsatılınca da YSK bahane ediliyor. 

Siyaset içinde seçenek üretemeyenlerin sığındığı bir liman gibi duruyor mevcuttan kurtulmak. Sonrası? Seçenek yoksa sonrası da aynı piyasacı ve gerici düzen… 

Adaletsiz seçim sistemi, yanlı seçim yönetimi ve denetimi kabul ediliyor. Kaldı ki siyasi iktidar buna bile razı olmazken; adaletsiz seçim sistemini ve yanlı yönetim ve denetimi daha adaletsiz daha yanlı kılmak için bilgisayar başında simülasyonlarla, yasa değiştirmekle uğraşırken umut yapılıyor seçim.

Siyasi iktidar seçimi kendisi yönünden güvence altına almaya çalışmakla yetinmiyor. Bir yandan  -yalnızca mafya ilişkileriyle sınırlı olmaksızın- her türlü hukuksuzluğu ve suçları içinde taşıyan bir düzene sessizliğiyle, kayıtsızlığıyla yol açarken diğer yandan bir genel başkan yardımcısının deyişiyle “ayağımızda prangalar olmadan yönetelim” gerekçesiyle yeni anayasa istiyor.

Tıpkı başkanlı rejime geçişin anayasasının OHAL düzeninde yazılıp, kabul ettirilip yaşama geçirilmesi gibi yeni anayasa da pandemi döneminin fırsatçılığıyla ve işlevsizleştirilmiş, önemsizleştirilmiş, aksak parlamento üzerinden dayatılmaya girişiliyor. Bir yandan da korkusundan kurtulamadıkları Haziran Direnişini davalar üzerinden mahkum etmeye özel önem vererek; korkularını direnişçi halkın ve örgütlerin üzerinden tüm halka ve siyasete korku salma yoluyla gidermeye çalışarak.

“Başkan, Meclis, yargı neden harekete geçmiyor?” deniliyor ve göreve davet ediliyor muhalefetçe. Boşuna, çünkü rejim denetim mekanizmalarının suskunluğu için ve yapılanlara suskunlukla onay vermesi için ve de sesi çıkanları susturmak için değiştirildi.  

Aradan sekiz yıl geçtiği halde Haziran Direnişini intikam hırsıyla suçlamaya kalkışmak, yalnız iddianamelerdeki sanıklara bağlı açıklanamaz. Düzenin hukuksuz hukukuyla ve ona bağlı yargısıyla yaratılan davalar, Direnişteki canların katliyle, yaralanmalarla ve şiddet yüklü polisiye eylemlerle örülü suçları örtmeye ve suçluları cezasızlık politikasıyla korumaya yöneliyor.

Asıl amaç emekçi halkın üzerine korku salmak, sınıfsal karşıtlığı sindirme ve susturma politikasıyla “rıza”ya yönlendirmek; 2023’e ve geleceğe, engellerle karşılaşmadan yürümek istenirken kendi tabanlarıyla birlikte düzen içi muhalefeti de uyumlaştırmak; Direnişi teslimiyete çevirmek, boyun eğdirmek.

Hesap sorulması gerekenler, sömürücü düzenleri adına hesap sormaya yeltenince sınıflarına karşı mücadeleyi kıracaklarını sanıyorlarsa, yanılıyorlar. 

Aynı siyasetin farklı iktidarlarca yürütülmesinin sınıfsal mücadeleyi körelteceğini sananlar da yanılıyor.

Haziran Direnişinden çıkarılacak ders çok. 

Düzen içi muhalefet “sömürücü düzene hayır” demez. Düzene karşı haklı direnişlerini gösterenleri uzlaştırma ve uyumlaştırma konusunda da işlevini sürdürür. Haziran Direnişi okumalarının Direnişin düzen içinde eritilmesi gerçeğiyle birlikte değerlendirilmesi önemli, hem de çok önemli. Bugün düzenin daha fazla sömürüyle, daha fazla baskı ve şiddetle sürüyor olması, “bu düzen değişmeli” diyenlerin “örgütlü sınıfsal mücadele” hedeflerini kat kat haklı çıkarıyor.        

Emekçiler, sömürü düzeninin gerçeklerini gün yüzüne çıkararak siyasal iktidarı eleştirme, istifaya davet etmek hakkına sahip olduğu gibi, iktidarı isteme ve alma hakkına da sahip. İktidar sermaye sınıfının ve onun siyasi partilerinin tekelinde değil, düzen siyasetinin seçeneğinde de değil; iktidarı eleştirmek de istemek de suç değil.

Yaşamak direnmektir, hiç kimseye sınıfsız ve sömürüsüz bir toplumda yaşamak istediği için suçlu iddiasında bulunulamaz, suç yüklenemez. 

Halkı bataklığa itenlerin o bataklık içinde suçlu avına çıkması, düzenlerinin avuçlarının içinden kayıp gitmesinin korkusundan başka ne olabilir ki? Sömürücü ve gerici düzeninin siyasetçileri mi yeni anayasa yapacak ve halkı kandırarak oy isteyecek? Yapacakları yaptıklarından belli değil mi?

Haziran Direnişi, sınıfsal mücadele tarihinden bize devreden mirasın en etkili uyarısını yaptı. Sekiz yıldır uyarmaya devam ediyor: Örgütlü sınıfsal mücadele…