Böyle böyle emekçileri yok sayıp düzenlerini düze çıkartacaklarını zannedenler, insana çarptıklarını fark ettiklerinde çok geç olacak.

Hayatı zehir etmek için

Günlerdir kaçınılmaz olarak “AKP tipi kapanmayı” tartışıyoruz. Mecburen tekrarlar içerebilecek bir yazı yazacağım… 

Bir kere, konunun salgınla mücadeleyi ilgilendirmediğini tekrarlayacağım. Bunu kanıtlayan örnekleri artık sayamıyoruz. Alınan önlemlerin salgınla alakası olmadığını anlatmak son derece gereksiz bir çabadır. 

Hele Türkiye’de! Ülkemiz nüfusuyla oranlı düşünüldüğünde bulaş rekorunu zorlamakla kalmıyor; AKP de dünyanın bütün sermaye temsilcileri arasında salgın fırsatçılığında başa güreşiyor. Konumuz budur. Gerisi boştur. 

Dolayısıyla AKP pandemiyle etkili mücadele yollarını “akıl edemiyor” veya “halk sağlığını koruyamıyor” değil. AKP’nin dünyasında bunlar bir başlık oluşturmuyor. Tersine kâr oranlarının yükselmesine yaradığı, emekçilerin baskılanması için bir araç veya vesile olabildiği, Türkiye kapitalizminin uluslararası rekabette elini güçlendirdiği ölçülerde koronavirüs bir tehdit olarak algılanmıyor bile. İnsanın üstündeki tehdidi düzenlerinin kurtuluşu sayıyorlar. Şu ara öncelik turizmde; ve sezon açılana kadar sektör için görece hijyenik ortam sağlamaktan başka bir hedef yok.

Elbette insanlar arası temasın azaltılması vaka sayılarını da geriletebilir. Ama “sahada çalışan” işçiler feda ediliyor, turist temaslılarının korunması öne alınıyorsa, amaç bellidir. Zaten üstü de artık örtülmemektedir.

Koronavirüs kapitalist sistemde bir işçi sınıfı hastalığına dönüştü. Ya ölüme ya da -uzaktan çalışabilenler söz konusuysa- sınırsız sömürüye teslim ediliyor emekçiler. Bu sonuç salgının önlenememesinden, düşüncesizlikten, hatalardan ileri gelmiyor. Hastalık olsa da, olmasa da hedeflenen bu… Mademki pandemi var, o halde hastalık sömürünün bir enstrümanı haline getirilecek.

Ya da bu enstrümanın iş göreceğini zannediyorlar! Böyle böyle emekçileri yok sayıp düzenlerini düze çıkartacaklarını zannedenler, insana çarptıklarını fark ettiklerinde çok geç olacak. 

Pandemi aynı zamanda, büyük bölümü emekçi halkın parçası olan esnaf, zanaatkâr, sanatçılar ve küçük üreticilerin tasfiyesine sahne oluyor. Bu kesimlerin boşalttığı alanın tekelci sermaye tarafından boydan boya doldurulmasının mümkün olmayacağı açıktır. Ama bu açıklık bilinçli bir tasfiyenin yaşandığı tezini yanlışlamaz. Büyük sermayenin fırsata koşan siyasal temsilcileri, sınıflarına pek yaraşan bir açgözlülükle ortalığı süpürüyorlar. Alanın bir bölümü son sürat tekellerin eline geçiyor, geçmeye devam edecek. Birtakım iş alanları da yalnızca yok olduklarıyla kalacak. 

Ya da öyle zannediyorlar! Sessiz sedasız yok olacağı varsayılanlar kaderlerinin mülksüzlerle bir olduğunu, kurtuluşun biricik yolunun da düzeni devirmekten geçtiğini hissedecekler. Sanıldığından daha hızlı olacak bu üstelik.

Ama bu son nokta siyasetçiler açısından bir aptallık, büyük sermaye açısından gereksiz bir işgüzarlık sayılmasın. Kapitalizmin mantığı, arada yok olanlar için üzülmeyi içermez, çünkü mekanizma üretici güçlerin bir bölümünün imhasını sağlamaktadır. Marx’tan beri biliyoruz ki, üretici güçler toplamının azalması, kâr oranlarını yükseltmenin, bu anlamda krizden çıkışın bir yoludur. Kapitalizmin insanlık dışı aklı veya tarihsel akılsızlığı çerçevesinde, olay asla bir beceriksizlik değildir.

Bir de kültürel tasfiye var ki, sermaye için bulunmaz bir nimettir. Daha iyi bir toplumsal durumu resmeden, bunun mümkün olduğunun sezilmesini sağlayan, kitleleri iyi insanlar haline getiren sanatsal etkinlikler hiç olmasa, yani tiyatro olamasa, konser izlenemese düzenin bilinçli sahipleri yalnızca ellerini ovuştururlar.

Bugün işçi sınıfı yalnızca işgücü vasfına indirgenmek isteniyor. Sahada veya uzaktan çalışmanın bu açıdan farkı, birincilerin ölüme çok daha yakın olmalarından ibaret. Ama evden çalışanların da parçası olabilecekleri bir sosyal yaşam alanı bırakılmamaktadır.

İyi de, bugünler ha yarın, ha gelecek yıl bitmeyecek midir? Elbette öyle. Ama madem öyle diyorlar, geriye sınıf olduğunu kavrama ve öyle davranma yeteneğini yitirmiş bir topluluk kalması için elimizden geleni yapalım! Okullar kapalı ve kuran kursları açıksa, sanat ve spor imkânsız, camiler serbestse tam da bunun içindir.

Bugün semt pazarları açılacakmış… Uygulamanın hem üreticinin geçim yolunu, hem de geleneksel bir sosyalleşme alanı olarak pazar yerini baskılamaya dönük biçimde gerçekleşeceğini bir gün öncesinden kestirebiliyoruz… 

Özetle AKP’nin pandemi yönetimi emekçilere “hayatı zehir etme” operasyonudur. Kapitalizm artık budur. Buradan geri dönüş yok. Ama insana ait olan her şeyden böylesine uzaklaşan bir düzenin artık insana dönme imkânı da olmayacak. Hayatı zehir edeyim derken ürettikleri zehirde boğulacaklar. İnsanlık dışı aklın tarihsel akılsızlık olduğu bütün açıklığıyla tescillenecek. Sanıldığından daha hızlı…