Belgeler, kanıtlar ortaya çıkınca felaketi doğruladılar. Madeni kapatmak zorunda kaldı, yıllardır uyarılara aldırmayanlar. Kaç litre, ne oranda siyanür Fırat’a karıştı, şu anda tam olarak belli değil.

Hayat pınarındaki ölüm çukuru…

Tam da öyle, birisinin gerçeğinin anlaşılması için karşıtının gerekliliğidir ki gözümüze soktular.

İnsan olan, doğayı savunan, tüm canlıların bir arada, uyum içinde, birbirlerine gerekli olduğunu bilerek, koruyarak yaşatmaları gerektiğini savunanlar anladı.

Ya onlar?

Sömürenler, iktidar sahipleri, insanı, doğayı, kurdu, kuşu, ağacı, ormanı, hayvanları önemsemeyen, bırakın önemsemeyi kendi çıkarlarından öte hiç bir şeyi düşünmeyen, umursamayan azgınlar…

Biz onlara utanmaz, sıkılmaz, arsız diyoruz öfkemizden, tepkimizden.

Onlar tarihsel misyonlarının gereğini yapıyor oysa.

Onlar bu yaman çelişkiyi örtmek, saklamak, gizlemek isterler hep.

Ama o doymak bilmez iştah var ya o hadsizlik, o gözü karalık…

İşte bu tutum, yaşam ve ölümün arasında uzunca bir süreç olduğu sanısını alt üst edercesine, meseleyi yan yana getirir.

Tıpkı, milyonlarca canlıya hayat sağlayan Fırat’ın yaşam pınarı ile yüzde 80’i Kanada-Avusturya ortaklığındaki Alecer Gold, yüzde 20’si de Çalık Holding’e ait Lidya Madencilik’in Çöpler Altın Madeni için açılan ölüm çukuru gibi…

***

Mezopotamya’ya kadar hayat veren Fırat’ın kaynağı yaşam pınarının dibinde, 200 futbol sahası büyüklüğünde asit ve siyanür çukuru açmanın yaman çelişkisinden söz ediyorum;

Zehir dolusu atıkların havuz borusunun patlamasından;

Büyük bir çevre felaketinden…

Geçen hafta atık havuzundan doğaya karışan siyanür, ulaştığı yerleri yok etti. Daha da edecek.

Sermaye her zaman olduğu gibi inkâr etti felaketi, yalana başvurdu.

Sızıntının olmadığını söyledi önce. Ardından, 8 litre gibi “zararsız ve küçük” bir kaçak olduğu kabullendi!

İktidar yetkilileri, memurları dört gün boyunca suskun kaldı.

Belgeler, kanıtlar ortaya çıkınca felaketi doğruladılar. Madeni kapatmak zorunda kaldı, yıllardır uyarılara aldırmayanlar.

Kaç litre, ne oranda siyanür Fırat’a karıştı, şu anda tam olarak belli değil…

Gözle anlaşılan kanıtlara bakılırsa hiç öyle 8-10 litrelik bir sızındı değil, litrelerce olabilir, hatta tonlarca…

***

İşte orada, yaşam pınarı ve ölüm çukuru yan yana duruyor.

Ortaya çıkan çelişki, vahşeti sergiliyor apaçık

Tehlike bu denli yalın ve yakın, tüm çıplaklığıyla sarsıcıyken bazıları, bir kaç kişi, bir kaç yayın organı hariç, bu devasa sorunu bilmezden, görmezden geldiler yıllarca.

Bu ülkenin temel, can yakıcı diğer sorunlarındaki suskunluk hallerine tanık olduk.

Hayatın, doğanın, tüm canlıların yaşam hakkını savunanlar çırpınırken, örneğin yıllardır neredeyse tek başına mücadele eden Sedat Cezayirlioğlu, katliam karşısında isyanını altı aydır haykıran veryansıntv ve birkaç yayın organı gazeteci, sorumlu yurttaş direnirken “ bu kadar da olmaz” demekle, cılız tepkilerle geldi, geçti zaman.

Zaten yandaş medyanın hali malum, ne diyecekler ne yazacaklardı ki…

***

Felaket karşısında ülke çapında geniş bir tepki oluştu. Çok iyimser bakanlar her zaman olduğu gibi sorumluların ders alacağını belirtti.

Evet, isyan edin, karşı çıkın, direnin ama sömürgenlerden anlayış, olumlu bir adım beklemeyin.

İşin doğası böyle çünkü sermaye ve iktidar, varlığını sürdürmek için yol açtıkları felakete, vahşete aldırmayacaktır.

Onlar kör ve cahil, yaşam pınarıyla ölüm çukurunun yarattığı bu yaman çelişkinin ayrımında olmadıklarından değil, buz gibi farkındalar ve o kadar da bilerek karşımızdalar.

Varoluş gerekçeleridir bu.

Bazen sundukları bir parmak bal, küçük bir geri adım işin özünü değiştirmez.

Tarih sahnesi bunu bize milyonlarca kez gösterdi.

Bu arada “Varsın yurdun toprakları yağmalansın, talan edilsin, ormanlar kesilsin, dağlar tepeler delik deşik edilsin, aman çok uluslu şirketleri, küresel sermayeyi ürkütmeyelim, suskun ve sessiz kalalım ya da cılız ses tonuyla meseleyi geçiştirelim” yaklaşımındaki sözde muhalefetin altını da çizelim…

***

Sadece atık havuzundan değil, her yerden pislik, irin akıyor. Buna karşın kısa bir süre sonra Çöpler Madenini yeniden açmaya çalışacaklardır kuşkusuz.
Felaket ve yarattığı kirlilik, ortaya saçtığı ölümler, küresel boyutta bir soruna yol açmışken çözüm ne?

Türkiye, dünya bu siyanür kullanarak altın madenciliği işletmesini tümüyle terk etmelidir, hemen, acil…

Vahşi sömürü sistemini yıkana kadar, yaşam için mücadeleye devam.

Bu çok uluslu şirketlere, sermayeye, iktidarlarına geçit verilmemelidir.

Direnen sonunda kazanır…