Bugünün Türkiye’si bu anayasalı ama anayasasızlaştırılmış, halktan kopuk durumu yansıtıyor; baş ağrıtmaya devam ediyor. 2019 Küba Anayasası ise siyasi iktidarın hazırlayıp halka dayattığı, halkın başını ağrıtan, halkoylaması kandırmacasına dayalı anayasalardan değil. Tersine, halkın anayasası ve Küba toplumunun ilişkilerinin ürünü.

Hayat kurtaran Küba’nın Anayasası

Yoldaştık Sevgili Varlık Özmenek’le, öncülüğünde yayımlanan ve 1980’lerde önemli bir sorumluluk üstlenen Bilim ve Sanat dergisiyle birlikte yakın çalışma olanağımız oldu. Kısa ve öz dokunmalarla yaptığı nokta atışlarıyla en çetrefilli ve sıkıntılı konuları basitçe anlatırdı. 20 Ağustos 2020 O’nu aramızdan ayıran tarih oldu.

12 Eylül faşist darbesinin etki ve sonuçlarını, hak ve özgürlük kısıtlama ve ihlallerini, emekçileri baskı altında tutup örgütsüzleştirerek sınıfsal mücadelelerini kırmayı, güçlü yürütmeye dayalı otoriter yönetimi, beş generalin oluşturduğu Milli Güvenlik Konseyi kararlarını hukuk yapan düzeni, 12 Mart 1971 Muhtırası sonrası yapılan 1961 Anayasa değişikliklerini ve sermayenin sınırsız tahakkümünü yansıtan 1982 Anayasasının halkoyuna sunulmadan öncesi dönemdeki gözlemlerinden -bize kasetçalardan dinlettiği- ikisi bu nokta atışlarını anlatmaya yeter.

MGK Başkanı Kenan Evren 1982 Anayasası’na evet oyu istiyor, açık hava konuşmaları yapıyor; hayır oyu kullanacaklara “hain” diyecek derecede yüklendikçe yükleniyor. Halkı demokrasiye geçeceğiz diye kandırdıkça kandırıyorlar. Varlık Özmenek meydanlarda hem dinliyor hem de dinleyenlerin nabzını yokluyor, ses kaydı yapıyor.

Evren kürsüde konuşurken bir yurttaşa referandum hakkında ne düşündüğünü soruyor. Kasetten gelen ses anlamlı: Ne dum, ne duum?

Bir başka yurttaşa da bu anayasa hakkında ne düşündüğünü soruyor. Yanıt dümdüz ve net geliyor: “Ooff, of Beyim, başım ağrıyor”…

Daha kabul edilip yürürlüğe girmeden yurttaşın başını ağrıtan Anayasa üzerinde oynana oynana bugünlere kadar gelindi. Aslında baş ağrıtan Anayasa değil 12 Eylül’le topluma biçilen açık haksızlıklar ve baskı rejimiydi, neoliberalizmdi. Şimdi de Cumhuriyetin nitelikleri, hukuk devleti, laiklik gibi birçok Anayasa hükmü askıda. Emekçi halk için hak ve özgürlükler askıda.

Anayasalar içinden çıktığı ekonomik, siyasal, kültürel ve toplumsal ilişkilerin ürünü. Anayasalarda yazılanlar da bu ilişkiler içinde yaşama geçiyor ya da geçmiyor. Burada sorun ilişkilerde etken olanla edilgen olan, egemen olanla tahakküm altında olan arasında birincilerin dayatmasını ikincilerin kabulü olarak ortaya çıkıyor.

İlişkiler hukuksuzluğu, keyfiliği, sermayeye kıyağı, talanı, emekçi halka baskıyı, sömürü düzeninin istikrarı için ahlaksızlığı ve disiplinsizliği, çürüme ve yozlaşmayı, gericiliği, otoriteyi, savaş ve şiddeti, istismar ve tecavüzü, olağanlaştırılan cinayetleri, sınırsız sömürüyü tanımlıyorsa anayasaların sözleri ve özleri ne denli olumluluk taşırsa taşısın yaşama geçen farklı oluyor. Hatta anayasaları yorumlamakla ve anayasal denetim yapmakla yetkili Anayasa Mahkemeleri bile “özgürlük yargısıyım” diyerek bu uyumsuzluğa uyabiliyor.

Bu tür anayasalar zaten siyasal iktidarların sermaye iktidarıyla ortaklaşa hazırlayıp halka dayattığı metinler. Kağıt üzerinde kalmaya, iktidarın tercihine göre uygulanmaya, ihmal ya da ihlal edilmeye mahkumlar.

Bugünün Türkiye’si bu anayasalı ama anayasasızlaştırılmış, halktan kopuk durumu yansıtıyor; baş ağrıtmaya devam ediyor.

Geçen haftaki yazımda önsözüne gönderme yaptığım 2019 Küba Anayasası ise siyasi iktidarın hazırlayıp halka dayattığı, halkın başını ağrıtan, halkoylaması kandırmacasına dayalı anayasalardan değil. Tersine, halkın anayasası ve Küba toplumunun ilişkilerinin ürünü. Dayatma değil ortak akılla yazma, ilkeler koyma söz konusu.

2019 Anayasası uluslararası ilişkilerde de “onurlu, gerçek ve somut” barışı ayrıntılı olarak dile getiriyor. Bu dilin dayanağıysa bir dileğin sözcüklere aktarılması değil, Küba tarafından -kendisine uygulanan vahşi ablukaya rağmen- fiilen uygulanan barışın Anayasa metnine yansıması.

Küba, Anayasasında yazdığı için değil, toplumsal yaşam tarzı olduğu için, sosyalist Küba’nın özünde olduğu için hayat kurtarıyor. Henry Reeve Tugayı pandemi döneminde bu ahlak ve disiplinle ülke ayrımı yapmaksızın hayat kurtarmaya koşuyor. Nobel Barış Ödülünü almayı bu nedenle hak ediyor ve bu nedenle dünyanın dört bir yanından ödül için destek alıyor.

Sosyalist sistemin geri döndürülemeyeceği taahhüdünü Anayasasına yazan Küba (m.4), sosyalist hukuka tam olarak uymayı herkes için zorunlu kılarken “antiemperyalist ve enternasyonalist ilkelere” dayanmayı, “tüm devletler için onurlu, gerçek ve somut bir barış”ı esas alıyor (m.16/b).

“Emperyalizmi, faşizmi, sömürgeciliği, yeni sömürgeciliği ve diğer sömürü biçimlerinin her türlü tezahürünü” mahkum etme kararlılığı (m. 16/e); “Tahakküme ve siyasi, mali ve askeri hegemonyaya; barışa, bağımsızlığa ve halkın egemenliğine tehdit oluşturan diğer tüm durumlara alternatif olarak uluslararası ilişkilerde çok taraflılığı ve çok kutupluluğu” savunma (m.16/p); “insan onuru”nu “hak ve ödevlerin tanınmasına ve uyulmasına dayanak oluşturan en yüksek değer” olarak kabullenme (m.40) hep aynı barışı tanımlıyor.

Küba halkının yaşamında, ilişkilerinde ve hukukunda sosyalizm ve barış ayrılmaz ikili. Küba hayat kurtarıyor.