Genç emekçileri harcanacak kaynak sananlara kötü haberim var, bakmayın sessiz kaldıklarına, geleceklerine sahip çıkmaya bir başlarlarsa ne güçleri ne kararlılıkları harca harca bitmez!

Harca harca bitmez!

İki gün önce haber sitelerine Milli Eğitim Bakanlığının A101 marketler zinciri ile bir protokol imzaladığı bilgisi düştü. Gerçek Gündem’den Melisa Akbaş’ın haberinde, bu protokolün “Sektör çalışanlarının mesleki eğitim merkezleri (MESEM) aracılığıyla eğitim öğretim sürecine dâhil olması ile mesleki eğitim ve istihdam süreçlerini yaşama geçirmek” amacıyla imzalandığı yazıyordu. Habere göre protokol doğrultusunda gerçekleşecek uygulamada, öğrenciler haftada bir günü okulda dört günü de mağazalarda çalışarak geçirecekler. Aslında daha doğru ifade ile yaşları 14-18 arasındaki gençler,  haftada sadece bir gün okula gidecek geri kalan dört gün marketlerde çalışacaklar.

Söz konusu protokol birkaç gündür gündemde, doğruya doğru, hiç ses çıkmadı değil, çeşitli kanallardan uygulamaya karşı çıkıldığını izledik. Eğitimciler, bunun ülkede çocuk işçiliğini teşvik etmek demek olduğu, yaşları itibariyle esas bulunmaları gereken yer okul sıraları olan gençlerin, asgari ücretten çok daha düşük ücretlerle çalıştırılarak sömürüldükleri, MEB’nın doğrudan A-101 patronlarına ucuz işgücü sağlamak yoluyla teşvik veriyor olduğu doğrultusunda beyanlarda bulundular. 

Hatta  ben bu yazıyı soL’a gönderdiğim saatlerde söz konusu protokol iptal da edildi, daha doğrusu edilmiş ben yeni öğrendim ve bu açıklamayı yazı yayınından sonra ekliyorum, sağolsun dijital olanaklar. Ancak şu da notum olsun A-101 protokolünün iptali bu yazının devamında hemen hiçbir değişiklik yapmamı gerektirmedi.

2 Kasım’da CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba, “Devlet eliyle çocuk işçiliğini meşrulaştırıyorlar” diyerek konuyu Meclis gündemine de getirmiş. Bu protokol için A-101’in neye göre belirlendiğini, ücretlerin işveren tarafından değil, İşsizlik Sigortası Fonu’ndan karşılanacağı iddialarının gerçekliğini sormuş. Ağbaba sorularına yanıt alır mı, alırsa kimden ne yanıt alır, aldığı yanıt ile ne yapar bilemem. Ama bu mesleki eğitim merkezler aracılığıyla yürütülen uygulamanın arka planını detayıyla yazmak gerektiğini düşündüm.

Bugün gündemde olan MEB ve A-101 marketleri arasındaki protokol, 6 Ekim tarihinde imzalanmış. Neredeyse bir ay önce. Ama zaten bu protokol A-101’e özel olarak hazırlanmış ve gündeme gelmiş bir uygulama değil. Bundan tam altı yıl önce, Aralık 2016’da, 6764 Sayılı Kanun ile Mesleki Eğitim Merkezleri dört yıllık zorunlu Ortaöğretim kurumu olduğunda, yani bu merkezlerden mezun olanların Meslek Lisesi mezunu kabul edilecekleri yasalaştığında söz konusu uygulama ile ilgili de düzenleme yapılmış.

MESEM kısaltması ile anılan bu merkezlere en az ortaokul mezunu herkes, yaş sınırı olmadan, yılın herhangi bir döneminde kayıt yaptırabiliyor. Merkezler, 181 dalda, çıraklık, kalfalık, ustalık ve usta eğiticilik eğitimi veriyor. Müfredatsız, takvimsiz, plansız, programsız bir yapı izlenimi veren bu yerler için “eğitim veriyor” demek ne kadar doğru ondan emin değilim aslında ya neyse devam edeyim.

MESEM’lere kayıt yaptıranların, haftada 1 gün merkezlerde haftada dört gün ise işletmelerde eğitim alacağı söyleniyor. Bu gençler, çıraklık eğitimi alan aday çıraklar (Lise karşılığı 9. 10. 11. sınıf)  ve kalfalık eğitimi alan çıraklar  (12. sınıf) olarak sınıflandırılıyor. Çalıştırıldıkları işletmelerde en az 9.10.ve 11. sınıflar için asgari ücretin yüzde 30’u, 12. Sınıflar için asgari ücretin yüzde 50’si oranında ücret almaları öngörülüyor. Bu öğrencilerin çalıştırıldığı işletmelerde hem bu ücretleri, hem de İş kazası, meslek hastalığı ve hastalık sigortası primleri Bakanlık tarafından karşılanıyor.

Bu merkezlere kayıt sürecinde de iki yol mümkün, ya zaten bir işletmede çalışanlar kayıt yaptırıyor, ya da MEB, kayıt yaptıracaklara işletme buluyor. Sonuçta, kayıt, okul, işletme ve veli/öğrenci arasında işletmelerde mesleki eğitim sözleşmesinin imzalanmasıyla gerçekleşiyor.

Buraya kadarlık kısmı özetleyeyim. MESEM adı verilen kurumlar, geniş bir sektörel alanda işletmelere ucuz ve nitelikli işgücü desteği sunuyor. Daha da özünü yazayım bu programlar patronlara, ne ücret, ne sigorta ne de güvence sağlama sorumluluğu olmadan, sadece ihtiyaç duyduğu alanlarda dilediğince çalıştırabilme özgürlüğünü Devlet güvencesi ile sunmak üzere tasarlanmış.

Bu uygulamaya “mesleğim hayatım” sloganını uygun görmüşler. 2016 yılında yapılan düzenlemenin gerekçesinde, “ekonominin yapı taşı işletmelerimize”, “ahilik kültüründen” gelen usta çırak ahlakı ile nitelikli işgücü sağlamanın hedeflendiği açıkça yazılmış. Dolaysız açık ve net, dileyen dipnottaki linkten detayını okuyabilir.1

Ancak yüksek heveslerle başlatılan bu girişimin ilk yıllarında patronlardan beklenen ilgiyi görmediğini anlıyoruz. Bunu da doğrudan Milli Eğitim Bakanının açıklamasından çıkarıyoruz.

Geçtiğimiz Ekim ayında bugün A-101 ile imzalandığı haber edilen protokolün bir benzerinin Ankara Mamak Belediyesiyle imzalandığı törendeki konuşmasında Bakan Mahmut Özer diyor ki: “Mesleki eğitime ilişkin ikinci büyük dokunuşumuz, mesleki eğitim merkezlerinde oldu.” Dokunuş ile, şu bir gün okul dört gün çalışma uygulamasından bahsediyor. Bu ikincisiymiş, konuşmadan anladığımız kadarıyla ilk  büyük dokunuşu da sanayi patronlarının işgücü sıkıntısını Meslek Liseleri öğrencilerini çalıştırarak karşıladıkları uygulamalar olarak görüyor. Hani pandemi döneminde genç işçilere maske, dezenfektan, önlük gibi kritik sağlık malzemelerinin imalatında ucuza çalıştırıp krizdeki patronlara nefes aldırmışlardı ya onu söylüyor.

Devam ediyor Bakan: “...ama tüm çalışmalarımıza rağmen mesleki eğitimdeki, mesleki eğitim merkezlerindeki öğrenci sayısını bir türlü artıramıyorduk. 87 binlerden aldığımız mesleki eğitim merkezindeki öğrenci sayısını 2021'in sonunda 159 bine ancak ulaştırabilmiştik.”2

Bu konuşmadan da çıkarılabileceği gibi, MEB 2022 yılında bu “ince” dokunuşunda yeni bir canlanmaya ihtiyaç duymuş ve anlaşılan o ki artık OSB kapsamındaki küçük ve orta ölçekli sanayi patronları yerine büyük sermaye gruplarına servis yapmaya karar vermiş.

2021 sonunda 159 bine ulaşan kayıtlı öğrenci sayısı, 2021-2022 eğitim öğretim yılında Haziran ayı itibarıyla 400 bin 219'a, ve nihayet Bakan’ın konuşmasını yaptığı 2022 Ekim ayında 900 bin 675'e yükselmiş. Hedefleri 2022 yılı sonu itibariyle bir milyonu bulmakmış.

Durum bundan ibaret. Şu MEB ile A-101 arasında imzalanan protokol işte böylesi bir zemine oturuyor. El altından, gizli saklı, utana sıkıla, bahaneyle falan yapılan birşey yok.

Aksine, tarihsel olarak ilan edilmiş bir siyasi çizginin öngörülebilecek bir hamlesi. Sermaye düzeninin sorunsuz işleyişi için yine sermaye iktidarı tarafından, patronlara gerekli olan bir işgücü ve istihdam planlamasıyla, yine piyasa gereklerine uygun düzenlenen mesleki eğitim programlarının buluşturulması uygulaması.

Buradaki esas soru, söz konusu protokolün neden o yada şu sermaye grubuyla yapılmış olması değil. Sorulması gereken nasıl olup da bir avuç sermayedarının çıkarlarının tüm ülkenin gelecek planlarında her fırsatta, her detayda öne çıkarıldığıdır.

Esas soru, ülkenin henüz okul çağındaki gençlerinin, eğitimlerinin, becerilerinin, geleceklerinin, üstelik bir de “mesleğim hayatım” dedirterek, patronlara peşkeş çekilmesine yol açan bu düzenlemelerin nasıl ortadan kaldırılacağıdır.

Yanıtını aramamız gereken, bu ülkenin çocuklarının ve gençlerinin kısıtlanmamış eğitim haklarının, meslek öğrenme ve gelişim olanaklarının, eğitim, birikim ve becerilerine göre ve kendi tercihleriyle belirlenecek bir işte çalışma güvencelerinin nasıl oluşturulacağıdır.

Genç emekçileri harcanacak kaynak sananlara kötü haberim var, bakmayın sessiz kaldıklarına, geleceklerine sahip çıkmaya bir başlarlarsa ne güçleri ne kararlılıkları harca harca bitmez!