Siyasal iktidar ve muhalefetin buluştuğu dinsellik, gericilik, milliyetçilik, liberalizm, demokrasi, kapitalizm, emperyalizm karışımlı bataklık halkı yutup içinde eritiyor.

Hangi laiklik…

Yasa teklifinden anayasa değişikliğine kadar uzanan, tanımı ve sınırı belli olmayan dinsel simgelere özgürlük paslaşmaları dinle dünya işleri arasındaki ilişkileri bir kez daha gündeme çıkardı.

Laikliği ortaklaşa yok ettiler.  

Siyasal iktidar ve muhalefetin buluştuğu dinsellik, gericilik, milliyetçilik, liberalizm, demokrasi, kapitalizm, emperyalizm karışımlı bataklık halkı yutup içinde eritiyor. Laiklik de aynı bataklık içinde.

Egemen sermaye sınıfının, onun iktidarı ve muhalefetiyle siyasetinin “yanılsamalı mutluluk hissi”ni kullanarak kimi zaman bir ucundan kimi zaman bütününden tuttuğu dinsellik sınıfsal değilmiş gibi gösteriliyor.  

Bir kere dinsellik tutuculuktur. Farklı dinlerde ya da aynı dinde, değişik coğrafyalarda ve zamanlarda ne kadar farklı ya da esnek olursa olsun dinsel inanç ve davranış kurallarındaki durağanlık değişmez. İkincisi, din, insanın ve toplumun ortak aklını ve hukukunu kendi kurallarıyla çerçeveler; kendine özgü esnemeler dışında bu çerçeve dışına çıkılmasına izin vermez. Üçüncüsü eşitsizliği kabul eder, adaleti de kendi kurallarıyla tanımlar.  

Herkesin istediği dini seçmesi, seçtiği dinin ibadet, ayin ve törenlerini serbestçe yapması, bundan dolayı kınanmaması ve suçlanmaması, dinini açıklamaya zorlanmaması, dinin istismar edilmemesi gibi alanlarda tanınan din özgürlüğü bireyin dinsel inancına el atılmamasını tanımlarken aynı zamanda da bu alanın dünya işlerine el atmamasını tanımlar.

Din özgürlüğü devletin, hukukun, ekonominin, siyasetin, bireysel ve toplumsal yaşam tarzının kısmen de olsa din kurallarına dayandırılması değildir. Siyasal, kişisel, ekonomik çıkar ya da nüfuz sağlama aracı da değildir.  Birey inandığı dinsel kurallarla baş başa kalır, bu kuralların aynı bireyin de içinde olduğu toplumsal ilişkilere girmemesi esastır. Laiklik özünde her ikisinin güvencesidir. Laiklik yalnızca din özgürlüğünün değil, tüm özgürlüklerin güvencesidir.

Aksi halde özgürlüğü sınırsız kılınan din, kendi kurallarının bireysel ve toplumsal yaşamın her alanına girmesini ister ki “eşitlik” kaygısı taşımadığı için tüm özgürlükleri eşitsizlik üzerine yerleştirerek kendi kurallarıyla sınırlar. Her yurttaşın herhangi bir dine inanmakta ya da inanmamakta, bunları açıklayıp açıklamamakta, ibadetini yerine getirmekte özgür olması ile dinin kadın, erkek, çocuk, cinsiyet, aile, mülkiyet, yönetim, hukuk, eğitim, siyaset, örgütlenme, yaşam tarzı gibi her alana el atması aynı şey değildir. Diğer özgürlüklerin önüne geçen din onları kendi durağan kurallarıyla düğümler. Bunlar kördüğümlerdir.

Dinin kördüğümleri sömürenlerin işine yarar, sömürülenleri tapınan karşısında boyun eğdirirken eşitsizliğe tutsak ederek sömürenler karşısında da boyun eğdirir.  

Burjuvazinin eşitlik ve özgürlüğü gibi laikliği de sahtedir.

Dinin yönetsel, siyasal ve toplumsal yaşama girmesine ve sömürü düzenine karşı bütünsel tavır alınmadan laiklik anlamına kavuşmaz, sahtelikten kurtulamaz.  

Bu sahteleştirmede liberallerin, kapitalistlerin, düzen siyasetinin içinde kimileri laik gibi gözükürler ama çıkarlarına göre laiklik tanımı yapmaktan, dini kullanmaktan, dinsel gericilikten kaçmazlar. Laikliği yalnızca din özgürlüğü olarak tanımlamak da laikliği sahteleştirir.

Kimilerince hafife alınan, kimilerince yok edilmek istenen laiklik ne sözcük olarak ağızlarda dolaşan, içeriği olmayan ya da herkesin kendine göre yorumladığı bir kavram ne de burjuvazinin elinde araçtır.  

Türkiye için söylersek, aydınlanmacı cumhuriyet ile yeşertilen, gecikmiş olarak anayasal güvence altına alınan ama aynı cumhuriyetin içinde oradan oraya sürüklenen, 12 Eylül 1980’den sonra adım adım paçavra yapılan, 2010’dan sonra da siyasetin, akademinin, hukukun ve yargının da katkısıyla adı kalıp kendisi yok edilen laiklik düzenin seline kapılıp oradan oraya sürüklenirken gün gelir tutunacak bir dal, bir kaya bulsa dahi kalıcı bir yaşama kavuşamaz.

CHP’nin yasa teklifiyle, AKP anayasa değişikliği çağrısıyla yapılmak istenen tutunacak dal ya da kayaların da temizlenmesi, sermaye-din ortaklığının akışındaki yatağın temizlenmesi, emekçilerin savaşımlarının kırılması.

Aydınlanma tarihi açıkça gösteriyor ki laikliği varmış gibi gösterip ilke olmaktan çıkaranlar ile dini yönetim, baskı ve uyumlaştırma aracı olarak kendilerine ortak yapanlar aynı: sermaye sınıfı. Halkı denetim aracı olarak kullanılan din, emekçiler için eşitsizlikten, adaletsizlikten, özgürlük bozmalarından, sömürüden kurtuluş aracı olamaz.

Sermaye sınıfına ve siyasetine yarayacak olanla işçi sınıfına gerekli olan ayırt edilmelidir. Gerici saldırı ve din istismarı karşısında ezilip büzülen laiklik olmaz. Laiklik “çıkar aracı olarak kullanmak”tan, “dile getirme özgürlüğü”nden öte siyasal, yönetsel, toplumsal yaşama ve sömürüye karşı bir ilke olarak yaşama geçirilmelidir.  

“Şimdiye kadarki bütün toplumların tarih”i, sınıf savaşımlarının tarihi”. Dinin yeri bu tarihin dışında değil. Laiklik de sınıf savaşımlarının içinde ve emekçiler için burjuvaziye bırakılmayacak, onun esnek tanımları içine sıkıştırılamayacak kadar önemli ve gerekli. Laiklik olmadan sınıfsal savaşım, sınıfsal savaşım olmadan da laiklik eksik kalır.