İşçi sınıfının üzerine çöken karanlığı dağıtmak için, Bartın'da ölen 41 işçinin canı için, işçi cinayetlerinde kaybettiğimiz canlar için örgütleneceğiz.

'Güneşi görebilmek için karanlığı kazıyoruz'

Böyle yazmıştı Bartın'daki maden patlamasında hayatını kaybeden işçilerden Yasin Çelik. Yaşanan katliamdan sonra pek çok yerde bu sözler yayınlandı, konuşuldu.

Güneş ve karanlık. Biri ileri diğeri geri olanı temsil ediyor. Ülkenin, işçi sınıfının ve emekçi halkın durumu da bugün bu iki sözcükte saklı değil mi? Yasin bu cümleyi hangi niyetle paylaşmıştı bilmiyoruz fakat bugün ülkenin içinde bulunduğu durum ve en başta Bartın’daki katliam da tam olarak böyle açıklanabilir.

“İleri”, bilimsel ve teknolojik gelişmeleri işçilerin yaşaması için kullanmayı, “geri” patronların kârları için kullanmayı temsil ediyor. “İleri” olanda planlar işçiler daha madene girmeden başlar, “geri” olanda ise maden kazası olduktan sonra. “İleri” olanın planında işçi cinayeti olmasın diye önlemler seferber edilir, “geri olanda” ise "kader planı" çalışır.

İşte Bartın'daki işçi katliamında, daha öncekilerde olduğu gibi bir plan işliyordu. O gece ve sonrasında siyasi iktidar, Diyanet İşleri Başkanlığı, Kızılay ve gerici sivil toplum kuruluşları elbirliği ile işçi ölümlerine tepki verilmesin diye seferber oldu. 

Yanlış anlaşılmasın, arama ve kurtarma çalışmalarından bahsetmiyoruz. O bir teknoloji, bilim gerektiriyor. Öte taraftan bu çalışmalarda da emekçiler yer alıyor. Kastımız Amasra’da bulunan maden sahasının, Bartın Devlet Hastanesi’nin ve genel olarak Bartın’ın, devletin "iyi yüzüyle" ablukaya alınmasıdır. Devlet gücünü kaza olmadan önce değil sonrasında halkta oluşacak öfkeye karşı önlem alırken göstermiştir.

Teknolojik araçlar, lojistik tırları, pek çok personel, ambulans uçaklarla Ankara'ya, İstanbul'a taşınan işçiler... Özetle AKP, "kader planı" için büyük bir bütçe ayırdı ve bunu işletti. Ertesi gün cenazelerde de övünerek bunlar anlatıldı.

Amasra'da Soma'da madenci tekmeleyen devletin aksine, çay, su, yemek dağıtan Kızılay vardı.

Şehit denildi işçilere, törenler yapıldı, birlik havası yaratıldı. Türk-İş Genel Başkanı bir bakan gibi hemen iktidarın yanında yerini aldı. Sendika, siyasi iktidar, muhalefet partileri, hepsi bu birliğin parçası oldu. İşçi patron el ele görüntüsü vererek, “milli birlik” algısı yaratıldı.

O kadar göstermelikti ki bu yapılanlar, cenaze törenlerine yansıdı. Sırıtan, gülen bakanlar, dua okuyanlar. Hiç utanmadılar.

Resmi rakamlara göre 41 işçi yaşamını yitirdi, 11 işçi yaralandı. Göz göre göre gelen bir katliamdı. Madencilerin günler öncesinde "burada gaz çıkışı var, patlatacaklar bizi" demelerine rağmen hiçbir önlem alınmadı. Üstelik facia yaşandıktan sonra utanmadan “önlemler alındı, madende son teknoloji araç gereçler kullanıldı” bile denildi.

İşçi cinayetlerinin nedeni bu sömürü düzenidir. Madenlerin, santrallerin, işletmelerin özelleştirilmesidir. 

AKP iktidarı boyunca artarak devam eden işçi cinayetleri patronların kâr oranları ile işçi ölümlerinin doğru orantılı olduğunu gösteriyor. Patronların zenginliği artıyor, işçi ölümleri de artıyor. Soma’da, Ermenek’te, Hendek’te yaşanan ve daha on binlerce işçi cinayeti bunun göstergesidir. 

Bu sömürü düzeni devam ettikçe işçi cinayetleri de devam ediyor. Birilerinin zenginliği için işçiler ölüyor. Çünkü İSG önlemleri patronlar için maliyet, çünkü uzun süreler işçi çalıştırmak daha kârlı, çünkü denetimlerin madene doğurduğu sonuçlar ekonomik yük olarak görülüyor. Halbuki işçi cinayetlerinin son bulması bu sömürü düzeninin yok olmasıyla önlenebilir ve sıfırlanır.

Bartın’da yaşanan katliamı ve işçi cinayetlerinde ölen işçileri unutmayacağız. Soma'yı, Ermenek'i, Bartın'ı ve siyasi iktidarın ve patronların tutumunu unutmayacağız.

Bartın'ı unutmamak, iktidarın ihmallerini unutmamaktır, düzen siyasetçilerinin görüntü vermek için sıraya girmesini unutmamaktır, katliam olduktan sonra devletin gücünü göstermesini ama maden işlerken önlemleri almamasını unutmamaktır.

Bartın'ı unutmamak, Soma'da madenci tekmeleyenleri unutmamaktır.

Bartın’ı unutmamak, cenazeler başında sırıtanları unutmamaktadır

Bartın'ı unutmamak, katliam olmadan önce gerekli önlemleri almayan ama daha sonra övünerek devletin olanaklarını anlatan iktidarı unutmamaktır, işçi cinayetlerine neden olanın sömürü düzeni olduğunu ve onu değiştirmek gerektiğini unutmamaktır.

Bartın'ı unutmamak, üniversite öğrencisi bir gencin harçlığını çıkarmak için madende çalışmak zorunda kalması ve oradan çıkamamasını unutmamaktır. Daha hayatının baharında 20-30 yaşlarında gençlerin göz göre göre ölüme gitmesini unutmamaktır.

Yasin'in dediği gibi, güneşi görebilmek için karanlığı kazacağız. İşçi sınıfının üzerine çöken karanlığı dağıtmak için, Bartın'da ölen 41 işçinin canı için, işçi cinayetlerinde kaybettiğimiz canlar için örgütleneceğiz. İşçi cinayetlerinin sıfırlandığı, güneşli yarınlara gözlerimizi açtığımız günler için mücadele edeceğiz.