Bazı sözcüklerin ve sözcük kümelerinin siyasetçiler tarafından bilinen anlamlarıyla ya da gizli anlamlar yüklenerek sık sık kullanılışı, dönemin özelliklerine ışık tutan ipuçları verebilir.

Güncel bir küçük sözlük denemesi

Lügatçe karşılığı küçük sözlük diyorum. Güncel ise bir sınırlandırma amacı taşıyor ve yaşamakta olduğumuz günlerin siyaset dilinde çok sık karşılaşılan sözlerden örneklerle yetinildiği anlamına geliyor. Bunların bazılarını iktidarda ya da muhalefette olsunlar herkesin kullandığını, buna karşılık bir bölümünün ağırlıklı olarak ya da sadece iktidardakilerin bazılarının ise muhalefettekilerin dilinde olduğunu eklemek mümkün.  

Öneme ya da sıklığa göre bir sıralama yapılmış değil. Bununla birlikte, hemen fark edilecektir, abece sırasına konulmuş durumda buradaki sözler. Madem sözlük diyoruz, öyleyse sözlüklerde mutlaka gözetilen sıralama ölçütüne uymak gerekir.

Şimdi başlayabiliriz.

Beka: Bu Arapça sözcük için sözlüklerde “ölmezlik, kalıcılık, bâkilik” karşılıkları veriliyor. Köhne denebilecek kadar eskimiş sözcüğe güncellik kazandırmak için en çok uğraşanın koalisyonun küçük ortağı olduğunu söylemek yanlış olmaz. O uğraşların da etkisiyle iktidarın başının, hatta muhalif siyasetçilerin de diline dolanmış durumda. Söyleme güçlüğünün yanı sıra basbayağı ürkütücü bir tınısı da bulunuyor. Herhangi bir şeyin bekası denildiğinde, hele bu herhangi bir şey yerine devlet ve millet konulduğunda, akan sular duruyor; daha doğrusu, suların akmaması ve kimsenin kıpırdamaması gerekiyor.

Beşli çete: Muhalefetin bulup yakıştırdığı bir deyim. Yakıştırma, dünyada devletten en çok ihale alanlar arasında ilk birkaç sırada bulunan işadamlarıyla onların şirketlerini anlatmak için kullanılıyor. Bu kişiler, dilimize ilk kez yıllar önce Yalçın Küçük tarafından kazandırılmış kısaltma ile “tit” (tekstil-inşaat-turizm) sektöründe, daha kesin söylenirse, ortadaki i harfiyle kısaltılan sektörde bulunuyorlar. Daha önemlisi, bu deyiş, sermaye sınıfını yoğun sömürüden ve çeşitli kötülüklerden aklayan bir günah keçisi olarak işlev görüyor.

Dış mihraklar: Kimi zaman mihraklar yerine güçler denildiği de oluyor. Bu ikinci biçimiyle her iki taraf için de kullanılır durumda. Ama “odak” anlamındaki mihrak söylenişine en çok iktidardakilerin dilinde rastlanıyor. Her iki biçimiyle de, yukarıdaki beşli çeteye benzer bir işlev görüyor ve emperyalizm, emperyalistler, emperyalist sistem ve örgütler türünden hoş olmayan sözcüklerin kullanımını önlemekte yarayışlı oluyor. Bir de, elbette, ülkedeki sorumlu sınıflarla kişileri gizleyici bir işlev üstleniyor.

Helal: Dinsel kökenli bu sözcük dinin yasaklamadıklarını, yapılıp edilmesine izin verdiklerini anlatıyor. “Muhalif, muvafık” hiçbir siyasetçinin dilinden düşmüyor. Günlük siyaset dilinin dinselleşmesinin göstergeleri arasında yer alıyor.

Helalleşme: Alışılmış deyişle “ana muhalefet partisi” başkanının en son ortaya attığı, dinsel anlamı ağır basan söz. Gerçekten bir anda ortaya atıldı; oldukça şaşırtıcı ve olumlu/olumsuz etkilere yol açtı. Sonradan bir ölçüde tevil edildiyse de en geniş gerici kesimlerle el sıkışma, barışma, birlik ve beraberlik içinde olma, onların çok eski zamanlardan beri yapıp ettiklerini bağışlayıp unutma anlamlarını taşıyor.

İstişare: Bu da Arapça bir sözcük. Danışma, fikir sorma anlamına geliyor. Hem iktidardakilerin hem muhalefettekilerin benimsedikleri, hep başvurduklarını söyledikleri bir iş ve işlem. İktidarın en üst organında bu adı taşıyan çok sayıda kurul var. Son günlerde muhalif siyasetçilerin de sık sık bu işi yapmak üzere bir araya geldiklerine tanık olunuyor. Sonuçta nereye ulaşıldığı ise ya açıklanmıyor ya da açıklandığında genellikle bir yere ulaşılmadığı yahut en yetkilinin dediğinin yapıldığı ortaya çıkıyor. Dolayısıyla, “havanda su dövme” ile aşağı yukarı eşanlamlı olduğunu belirtmekte bir sakınca görünmüyor.

İtibar: Sözlük anlamı saygınlık olan sözcük Batı dillerindeki prestij karşılığında kullanılıyor. İtibarın neye bağlı olduğu, nereden kaynaklandığı konusunda farklı yaklaşımlar var. Bu farklılıkta toplumsal sınıf kökeninin de etkili olduğu ise tartışılmaz.

İtibardan tasarruf: Art arda getirilen bu iki sözcük “olmaz” kesinlemesinin de eklenmesiyle ve çok haklı olarak Erdoğan’ın adına yazılmış durumda. Kökeni araştırılırsa, belki doğu coğrafyasından, ama kesinlikle coğrafya farkı olmaksızın monarklardan geldiği düşünülebilir. Günlük yaşantılarda süsün, gösterişin, savurganlığa aldırmayışın, büyüklenmenin yer yer abartılı biçimde sergilenmesi anlamını taşıyor.

Kibir: Muhalefetin çokça kullandığı bir sözcük. Kendini büyük görme anlamında. Genel olarak iktidar siyasetçileri özel olarak da iktidarın başındaki siyasetçi için bir suçlama olarak yöneltiliyor. Yaptıklarını kibirli davranmadan yapsa sorun yok, dercesine…

Kul hakkı: Dinsel kökenli bu deyim de muhalefetin pek sevdikleri arasında. Denebilir ki, sömürüye karşı “sosyal demokrat” eleştirinin odağına yerleştirilmiş durumda. “Kul hakkı yeme, canımı ye!” Bir tek bunu demedikleri kalıyor.

Kutuplaş(tır)ma: Toplumun çıkarları çatışan kesimlere, sınıflara da denebilir, ayrışması kötüdür. Bunun insanların iradelerinden bağımsız olarak gerçekleşmesi neyse de, bu durumun vurgulanması, anlatılıp açıklanması daha kötüdür. Anlatılmak istenen bu. Cumhuriyetin kuruluş dönemlerindeki “imtiyazsız, sınıfsız, kaynaşmış bir kütleyiz” sloganının uzantısı sayılabilir. Şimdilerde, karşı çıkılması gereken bir kötülük olarak yeniden revaçta.

Noktasında: Nokta da denebilir. Ama en yaygın kullanımı bu biçimiyledir ve kesinlikle Erdoğan imzasını taşır. Olur olmaz her yerde ilk kullanan, hiç vazgeçmeyen, böylece önce kendi izleyicilerini, sonra da git gide muhalifleri dahil çok kimseyi etkileyen odur. Bu sözcük bir maymuncuk özelliği kazanmıştır artık; her kapıyı açar, her anlamda kullanılabilir. Bu anlamlar arasında konu, sorun, husus, biçim ve benzerleri vardır. En az sözcükle konuşmanın simgesi durumuna gelmiştir. Kötü niyet aranacak olursa, amacın Türkçenin yoksulluğunu göstermek olduğu ileri sürülebilir.

Özgürlükçü laiklik: En yaygın kullanım olmasa da laikliği din ve ibadet özgürlüğü olarak tanımlayan yeni anlayışın özünü oluşturuyor. Hemen hemen bütün düzen muhalefetinin ortaklaşabildiği bu anlayışın gösterişli anlatımı böyle. Günlük politikada ise her konuda AKP ile dinsellik yarışına girmeyi gerektiriyor.

Protesto ile provokasyon: Son günlerde gündemin ilk sıralarına doğru yükselen bu ikilinin birinci sözcüğü demokratlığın gereği oluyor, ikincisiyse vazgeçilmez bir fren işlevi üstleniyor. “Tamam, protesto demokratik hakkınız; ama işin tadını kaçırıp kutsal sandığın önümüze getirilişini zora sokmayın!”  

Tüyü bitmemiş yetim: Sonuna “hak” sözcüğü de ekleniyor ve babası ölmüş ufaklığın hakkının ne kadar dokunulmaz olduğunu, dolayısıyla her durumda korunacağını anlatmayı  güçlendirdiği varsayılıyor. Bu arada, neden babası ölmüş çocuktan söz ediliyor da annesi ölmüş anlamındaki sözcük kullanılmıyor? Birkaç nedeni olabilir; ataerkillik denebilir, erkek egemen kafa denebilir, çağdaş dünya öncesinde eve ekmeği getiren babaydı denebilir, kim bilir!

Ucube: Bu da Arapça bir sözcük. Çok acayip, şaşılacak kadar çirkin olan anlamında bir isim. Düzen içi muhalefetin temsilcilerinin bayıldıklarını biliyoruz. Tek adam rejimi dedikleri “şey”i yerin dibine batırmak için çok sık kullanıyorlar. Böylece, halkımıza bu dayanılmaz çirkinlikten kurtulunca dertlerinin biteceğini anlattıklarını ve çirkinliklerin çoğunun üzerinde yükseldiği toplumsal-iktisadi yapıyı da gözden uzak tuttuklarını sanıyorlar. Herhalde.

Yerli ve milli: İlk olarak koalisyon ortaklarının ortaya attıkları bir ikili. Her iki sözcüğün de özgün anlamına hiç uymayan ya da pek az uyabilen durumlar, kişiler, örgütler için söylenip durdu. Son zamanlarda muhalifler de etkilenmiş olmalılar; artık onlar da ne kadar böyle olduklarını göstermek için çırpınıyorlar.

Buraya kadar belirtilenler sadece bazı örnekler. Başkaları da bulunabilir; bulunup kayda geçirilmeleri yararlı olabilir.

Neden yararlı olabileceğine ilişkin şöyle bir önerme mümkün görünüyor: Bazı sözcüklerin ve sözcük kümelerinin siyasetçiler tarafından bilinen anlamlarıyla ya da açık/gizli değişik anlamlar yüklenerek sık sık kullanılışı, dillerden düşürülmeyişi, dönemin özelliklerine ışık tutan ipuçları verebilir. Yaşanırken de yaşanıp bittikten sonra geriye dönüp bakılırken de…