Kelepçe her zaman işe yaramıyor. Bak Gülabi’nin gözyaşlarının yerinde şimdi nasıl bir parıltı var. Örgütlenip kazanınca işler değişiyor.

Gülabi’nin kelepçesi

İşten atılan arkadaşlarıyla birlikte Tuncay Özilhan’ın Beykoz’daki villasının önünde gözaltına alınan Migros depo işçisi Gülabi Aksu’nun, elleri kelepçeli gözleri yaşlı fotoğraf karesi hafızamızdan silinmeyecek. Papağan gibi tekrarlayıp durdukları “herkes kanun önünde eşittir ve eşit haklara sahiptir” demagojisinin üstündeki perdeyi kaldırıp attı o fotoğraf işte.

Eşit falan değiliz.

Özilhan, sahibi olduğu Migros’tan geçen yıl tam dört yüz milyon lira kazandı. Gülabi ve arkadaşlarının ise istedikleri saat ücretine dört lira zamdı. Kolay anlaşılması için “bir ekmek parası” dediler. Bu kadar, fazlası değil. Bu yüzden işten atıldılar, haklarında tutanaklar tutuldu, işyerini zarara uğrattıkları gerekçesiyle dava açmakla tehdit edildiler.

Birinin istediği saatte dört lira, diğerinin kasasına giren dört yüz milyon lira. Elmayla armutu toplamıyoruz, birinin geçimliğiyle diğerinin servetini yan yana koyuyoruz, o kadar.

Bu kadar eşitiz işte.

“Onların bize yaptığından ben şahsım adına utandım. Ben elli yaşımdayım, biz onların villasının önüne dilenci olmak için, o kelepçeleri vurmaları için gitmedik, hakkımız savunmak için gittik. Bir ordu polisle karşılaştık orada. Bir yandan çok mutluyum, ama elime kelepçe vurdukları için bir yandan da hiç mutlu değilim.”

Serbest bırakıldıktan sonra bunları söyledi Gülabi. Niye mutlu olsun ki zaten o kelepçeden, hırsız, arsız, uğursuz muamelesi görmekten…

Dört lira zam istediği, bunu bir de patronunun evinin önünde söylediği için Gülabi’ye kelepçe takan bu düzen, Özilhan’ın yaklaşık dört trilyon liralık hayali ihracat suçlamasını savcı iddianameyi geç hazırladığı için zaman aşımından düşürüyor.

Suçun da hakların da kapsamı işte böylesine sınıfsaldır bu düzende.

“Her yurttaş kanun önünde eşit haklara…”

Yalan makinesi çalışır durur.

Gülabi’nin çocukları yer döşeğinde yatar, Özilhan’ınkiler kullandıkları arabayı koltuğunun konforuna göre seçer.

Gülabi bedeni izin verdiği sürece depoda mal indirip kaldırır, Özilhan ölene kadar şirketlerinin kapısında karşılanır.

Gülabi hastalandığında o hastaneden bu hastaneye koşturur, Özilhan nezle bile olsa dilediği ülkede otel konforunda “sağlık hizmeti” alır.

İnsanoğlu kölelikten kurtulalı çok zaman olmuştur ama modern çağda Özilhan ülkenin sahibi Gülabi marabasıdır.

Bunun sadece “şimdilik” olduğunu söyleyelim. Kelepçe her zaman işe yaramıyor. Bak Gülabi’nin gözyaşlarının yerinde şimdi nasıl bir parıltı var. Örgütlenip kazanınca işler değişiyor. İzmir’de gemi söküm işçileri, İstanbul’da çorapçılar, Antep’te tekstilciler, Farplas’ta, Krom Evye’de, Pas South’ta, Lila Kağıt’ta sendikalaşma mücadelesi verenler, kuryeler, Akkuyu Nükleer Santrali’nde sorunlarına çözüm bulmak için dayanışma ağlarında buluşanlar ve muhtemelen önümüzdeki günlerde onlara eklenecek yenileri, kazana kaybede, kah ayağa kalkıp kah sendeleyerek deneyecekler, devam edecekler.

Slogandan ibaret değil emin olun. Eşitlik, özgürlük işçilerle gelecek.