Günlerden Pazar Beyoğlu’nda binlerce eyleme, basın açıklamasına, bir o kadar gözaltılara, polis şiddetine tanıklık etmiş Galatasaray meydanının orta yeri. Elli yaşını çoktan devirmiş, tam 32 yıldır hem ülkenin hem dünyanın onlarca sahnesine çıkıp hayata eşitlik, barış, kardeşlik, aşk ve sevinçler saçmış oyuncu kardeşim, kendi çevresinde elleri açık dönerek, ağız dolusu bir şiir okur gibi bağırıyor.

Gözaltı…

Çaresizleştirilmiş  binlerce tiyatro oyuncusu, müzisyen sağır ve körleşmiş devletin sahiplerine seslerini duyurmak için avaz avaz bağırırken, “tiyatrolara destek” adıyla açıklanan listedeki hortumcuları halk görmemezlikten gelirken ve ülke her geçen gün daha çok karanlığa gömülürken, umutların yok olup gitmesine izin vermeyenler seslerini çoğaltıyorlar.

Dünya sömürü düzenlerinin zalimliği ile acılar içinde kıvranıyor.

Bu nasıl bir çağ ki zalimler kazanıyor ve mazlumlar hep kaybediyor, bu nasıl çağ ki adalet diye diye adaletsizlik bir deli gömleği gibi toplumlara giydiriliyor.

Günlerden Pazar Beyoğlu’nda binlerce eyleme, basın açıklamasına, bir o kadar gözaltılara, polis şiddetine tanıklık etmiş Galatasaray meydanının orta yeri. Elli yaşını çoktan devirmiş, tam 32 yıldır hem ülkenin hem dünyanın onlarca sahnesine çıkıp hayata eşitlik, barış, kardeşlik, aşk ve sevinçler saçmış oyuncu kardeşim, kendi çevresinde elleri açık dönerek, ağız dolusu bir şiir okur gibi bağırıyor.

“Bunlar bir çete gibi ülkenin tüm güzelliklerine el koymaya ant içmişler. Her şeye düşmanlar, ağaca, hayvana, kadına, çocuğa, suya, toprağa, sanata ve hayata düşmanlar, düşmanlar, düşmanlar.”

Bir oyun ritmine dönüştü bedeni, döndükçe dönüyor kendi çevresinde.

Anında elleri telsizli tipler doluşuyorlar başına, önce ne olduğunu anlayamıyorlar, adam da tanıdık biri hani, birbirlerine soruyorlar, nedir ne oluyor.

Aktör durmuyor “Sizi kandırıyorlar, yaşadığımız hayat gerçek değil, her şey yalan, her şey yalan, her şey yalan, sizsiniz gerçek olan, uçuşan bulutlara döndük, işçiler-emekçiler duyun sesimizi, yoksullar, işsizler duyun, kadınlar, çocuklar duyun, sanatı ve sanatçıları boğuyorlar, boğuyorlar, boğuyorlar.”

Polisler çevresindeki halkayı daraltıyorlar, şimdi daha kalabalıklar, aradan toplam 2 dakika geçti ya da geçmedi, caddeden geçen insanlarla oyuncunun arasına bir barikat kurdular, bir araba yanaştı barikatın önüne, iki iri yarı polis kıvırdılar kollarını oyuncunun, biri eliyle ağzını kapadı. İki büklüm sürükleyerek koydular aracın içine ve araç hareket eder etmez çevreyi dağıtmaya başladılar.

“Ayıptır ayıp.. ” dedi yaşlıca bir amca.

“Terörist bağırıyordu aldılar içeri, neresi ayıp.” dedi yanındaki genç.

“Terörist filan değil, sıkmayın hemen yalanı, adam oyuncu tanıyoruz, halkı uyarıyordu.” dedi mavi gömlekli kız.

“Başka yer mi yokmuş halkı uyaracak, sahne mi burası, bozguncu bunlar.”  dedi türbanlı bacı.

“Artık bu ülkede her şey tükendi eğer bir sanatçının da sesi kısılıyor, gözaltı yapılıyorsa, ölseniz sahip çıkanınız olmayacaktır.” dedi yaşlı amca.

“Burasını hiçbir yasa kural tanımadan tüm gösterilere, basın açıklamalarına kapattılar, her şey keyfi.” dedi mavi gömlekli kız.

“İzin alsınlar, yapsınlar ne yapacaklarsa, terörist dolu memleket.” dedi türbanlı bacı.

“Hiçbir şeyden haberiniz yok gibisiniz, siz bana izin verilen bir basın açıklaması bile gösteremezsiniz. Tanıyordum ben o oyuncuyu, sahnede izledim, insan dediğin utanır, memleketin sanatçısı çıkmış bağırıyor, apar topar gözaltı yapıyorlar, bu utanç hepimizin.” dedi mavi gömlekli kız.

Bir kadın polis yanaştı yanlarına “Haydi dağılın, haydi, yok bir şey, herkes yoluna, haydi..”

Dağıldılar.

Köşede bir sokak müzisyeni arkadaş elinde gitarı Mozart’ın Türk Marşını çalıyordu, Galatasaray Lisesi’nin duvarında bekleşen kedilerden başka, duyan olmadı.