"Tarihsel veya güncel, öznel veya nesnel boyutlarıyla siyasette hiçbir biçimde özne niteliği taşımayan unsurlar da yok mudur? Tabii ki vardır!"
Siyasal alan eninde sonunda bir dizi öznenin birbirleriyle mücadele içinde olduğu ve çeşitli biçimlerde etkileşime girerek çıkarlarını korumaya, genişletmeye çabaladıkları bir çatışma sahasını ifade eder. Yani gerçek bir siyasal özne için turnusol kağıdı onun mutlaka gerçek zorluk ve engellerle yüzleşmek zorunda oluşudur. Siyaset içinde her aktör kendi alanını ancak kendi mücadelesiyle açar ve genişletebilir. Bu da kendisi dışında gelişen her tür olgu, olay ve diğer aktörlerle doğrudan etkileşime girmesini zorunlu kılar.
Öte yandan “gerçek” bir siyasal aktör olmanın koşullarını yalnızca verili bir zaman dilimindeki nicel ve nitel kıstaslara bağlamak iradenin değerini, tarihselliği ve bir yerde öznenin kendisini yok saymak anlamına geleceği için bizi yanlışa sürükleyecektir. Bu türden bir değerlendirme daha en başta çatışmanın değişken/dinamik doğasını da reddetmek anlamına gelir. Yani siyasette aktör olmanın yalnızca nesnel ve güncel boyutları değil, öznel ve tarihsel boyutları da hiç kuşkusuz mevcuttur ve son derece önemlidir.
Ancak… Bugün bizim değilse bile, “yarın bizimdir” diyebilmenin de bazı koşulları olması gerekmez mi? Yani bir tarihsel çizginin taşıyıcısı olunduğunu iddia etmek için de kendine güven, başaracağına inan, gülümse ve yola devam et temennilerinden daha fazlasına ihtiyaç duyulmaz mı?
İyi diyelim iyi olsuncu kişisel gelişim zırvalarına inanmıyorsak bir tarihsel iddia sahibi olmanın gerektirdiği ciddiyetin de farkında olmak zorundayız. Bu ciddiyetin içinde, yukarıda ifade edildiği gibi, kendi alanını kendi mücadelesiyle açma kudretinin, gerçek zorluklarla yüzleşme cesaretinin, dış dünyayla hedefleri doğrultusunda etkileşime girme becerisinin elbette payı vardır. Ama bu açılardan yadsınabilir bir öznenin de tarihsel anlamda ciddiyetini sürdürmesinin objektif kriterleri olmak zorundadır. Ayağını tarihsel zemine basmak sanıldığının aksine soyut, saf iradeci, metafizik bir mesele değildir. İddianın hakkını vermek için verili durumdan bağımsız olarak, tablonun bütününe bakıldığında tarihsel bir cephenin temsilcisi sayılmak ve o cepheyi de icabında yara yara açmak gereklidir. Tarih kimseye iyi niyetine istinaden alan açmaz. Dolayısıyla çok net, tarihsellik nesnel açıdan saptanabilir bir niteliktir.
Peki tarihsel veya güncel, öznel veya nesnel boyutlarıyla siyasette hiçbir biçimde özne niteliği taşımayan unsurlar da yok mudur? Tabii ki vardır! Onlar birer olgu niteliği taşırlar. Gerçek zorluklarla yüzleşerek, savaşarak, akılla, iradeyle, zorla açılan yolda yolu açanların gölgesinde soluk alır, ondan tırtıklamaya kalkarlar. Yazık ki gölgesinde soluk aldıklarından başka da hiçbir doğrudan etkileşim kurmazlar. Tarih hepsinin hesabını görmüş, hükmünü çoktan vermiştir. Sonucun gerçekleşmesi zaman alıyorsa bu politik niteliğin yerini başka motivasyonların almasından ileri gelmektedir. Niyet başka şeydir ama gerçek budur.
Bugün Türkiye'de komünizm deyince ne gölgesi ne soluğu dediğinizi duyar gibiyim. Haklı bir isyan bu. TKP’ye saldırırken liberaller, faşistler, AB’ciler, ABD’ciler haklıdır. Teslimiyetçiler, pazarlıkçılar, tarikatçılar, mafyalar, ümmetçiler, Türkçüler, Kürtçüler… Hepsi Türkiye’de -objektif olarak- TKP’nin açtığı ve temsil ettiği cepheye saldıracaklardır. Ama bunlar dışında kalanların bu cephenin tarihselliği, temsiliyeti, nasıl ve ne yönde genişletilebileceği ve TKP’nin buradaki rolü üzerine bir kez daha düşünmesi ve dostunu düşmanını iyi bilmesi gerekir.
Türkiye’de başta TÜSİAD eliyle fakat daha geniş kesimlerin de iştirakiyle, AKP döneminde elde ettikleri tüm sermaye kazanımlarının korunup ilerletilmesi, Erdoğan sonrası dönemin sancısız ve en az riskle açılabilmesi ve Erdoğan’sız Erdoğan Türkiyesi’nin kabullenilmesi için bir anlayış birliğine varıldığı ve yeni bir iktidar-muhalefet projeksiyonunun bu doğrultuda adım adım olgunlaştırıldığı yeni bir dönemin kapıları aralanıyor.
Bu yeni dönemi incelerken düzen dışı iddialarını tümüyle geriye çekmiş ve bazen gizli bazense açıktan pazarlıklarla yerini garantiye alma uğraşına girmiş bir kısım solu ve kapladıkları alanı unutmamak gerekiyor. Bunları defalarca kez yazdık, söyledik ama bu yazıda başka bir uyarıda bulunmaktı maksat.
Bir illüzyona kapılıp Türkiye’de gerçekte olup biteni göremeyen varsa bu sözümüzün onlara uzanmasını samimiyetle isteriz. Holdinglerin kapısına dayanan, Amerikan askerlerinin turist gibi sokaklarımızda gezmesine izin vermeyen TKP sizin dostunuz. NATO saldırganlığı karşısında el yükselten, utangaç İsrailcilerin laik duyarlılığın arkasına sığınıp Filistin davasına zarar vermelerine izin vermeyen, ikirciksiz tutum alıp gereğini yapan TKP sizin dostunuz.
İkinci yüzyılda, Cumhuriyet Yeniden, diyen TKP sizin dostunuz. Ve bu yolda soluklanmaya vaktimiz yok…