Kötülüğünüze, müteahhit kurnazlığınıza, sermaye seviciliğinize tedbir alamadı vatandaş. Alamadan da bitmeyecek bu ölümlü çile. Ne toprak suya, ne bu düzen can almaya doyacak.
Seka’yı kapattınız.
Hemen yanında bir kalem fabrikası vardı, onu da...
İkisinin olduğu yere önce TOKİ konutları yaptınız, sonra şehir stadı.
Her aileden en az bir kişinin emekli olduğu, sadece kentin değil ülkenin en önemli sanayi tesisini yıkıp, nüfusu yüz binden sadece biraz fazla olan kente bunun yerine onar katlı binalar, 25 binlik futbol sahası diktiniz.
***
Fiskobirlik’i dağıttınız.
Parça parça yağmaladınız.
Dünyanın en büyük fındık entegre tesisini, Atapark’ta satış mağazası yaptınız.
Fındık geçim sağlamıyor, tüccarın cebini, İtalyan tekeli Ferrero’nın kasasını dolduruyor artık.
***
Kentin tam merkezinde şirin bir liman vardı.
Bir de limanın içinde boylu boyunca uzanan mendirek.
Oradan gemiler sadece yük değil, İstanbul’a yolcu da taşırdı.
Sattınız.
Yıllardır ne gemi yanaştı, ne de mendireğinde âşıklar dolaştı.
Şimdi liman bir para babası tüccarın deposu sadece. Fabrika bacası gibi toz saçan koca buğday silolarını kentin kordonuna kondurdunuz.
***
Her metrekaresinden denize girilen sahili asfaltla doldurdunuz.
Denizle kent arasına adına “otoyol” dediğiniz koca bir duvar ördünüz.
Sahil kenti denizsiz olur mu hiç!
Denizsiz bıraktınız.
Sadece insanların değil, derelerin de yolunu kestiniz.
Üstüne barajlar yaptınız.
Enerji hikâye, sırf müteahhitler için çalışıp el kadar kente onlarca HES yaptınız.
Kuruttuğunuz dere yataklarına mahalleler kurdunuz.
***
Karadeniz bu.
Havası bulutlu. Denizi deli. Deresi coşkun.
Karadeniz’e ne verirsen onu alırsın derlerdi bize çocukluğumuzda.
Toprağında fındık, deresinde değirmen, denizinde balık.
Şimdi sadece alıyor bu düzen.
Toprağı, dereyi, denizi. Kâr için, rant için.
Hem de bedelini halka canıyla ödeterek.
***
Denizi vardı, doldurdunuz.
Deresi vardı, kuruttunuz.
Balığı vardı, öldürdünüz.
Fındığı vardı, bitirdiniz.
Fabrikası vardı, sattınız.
Onlara göre hiçbirinden değil ya bu yaşananlar, “Toprak suya doydu” dedi Giresunlu eski Bakan.
Beton dökmekten, asfalt döşemekten suya doyacak toprak mı bıraktınız!
“Vatandaşı uyardık, tedbir almadılar” dedi bir diğeri.
Bak bu doğru işte.
Kötülüğünüze, müteahhit kurnazlığınıza, sermaye seviciliğinize tedbir alamadı vatandaş.
Alamadan da bitmeyecek bu ölümlü çile.
Ne toprak suya, ne bu düzen can almaya doyacak.
***
Önümde Giresun’dan ekrana düşen fotoğraflar, kentteki anılarla Kavafis’in dizeleri dolanıp duruyor kafamın içinde.
Yeni bir ülke bulamazsın, başka bir deniz bulamazsın.
Bu şehir arkandan gelecek.
Patlamış menfezler, caddelere dolan balçık…
Çocuklarımıza nasıl anlatacağız? Alt tarafı bir Karadeniz yağmuru yağdı ve biz çamurunda boğulduk…
Sonra Kavafis her seferinde aynı dizeleri fısıldayıp duracak kulaklarımıza…
…
Sen gene aynı sokaklarda dolaşacaksın,
Aynı mahallede kocayacaksın;
Aynı evlerde kır düşecek saçlarına.
Dönüp dolaşıp bu şehre geleceksin sonunda.
Başka bir şey umma.
Ömrünü nasıl tükettiysen burada, bu köşecikte,
Öyle tükettin demektir bütün yeryüzünü de.
Başka çaremiz yok.
Ya düzenin çamurunu temizleyip atacağız caddelerden, ya biz yaşanır hale getireceğiz oraları, ya da bu şehir böyle takılacak peşimize.