YÖK kaldırılıp özerk bir eşgüdüm kurulu oluşturulmadan ve üniversiteler özerkleşmeden yükseköğretim sisteminde olumlu gelişmelerin olamayacağı gerçeğini görmek gerekir.

Giden/gelen YÖK başkanı!

Yıllardır AKP liderinin bir dediğini iki etmeyen YÖK başkanı Prof. Dr. A. Yekta Saraç, beklenmedik bir şekilde bu görevine veda etti. 

Anayasal ve özerk bir kurum olan YÖK, Y. Saraç zamanında iktidarın yan kuruluşu haline getirilmiştir. Geçen yıl 6 Kasım, 18 ve 25 Aralık günlerinde bu sayfalarda yayımlanan ‘Kendini bitiren kurumlardan biri: YÖK’ başlığını taşıyan makaleler, Y. Saraç’ın 2018 öncesine ait icraatlarına değinen yazılardı. Onun 2018 ve sonrasındaki belli başlı icraatları da şöyle özetlenebilir.  

Y. Sarç’ın YÖK’ü,  2018, 2019 ve 2020 yıllarına ait ‘Vakıf Yükseköğretim Kurumları’ raporları hazırlamıştır. Y. Saraç, 2018 raporunda gayet bilimsel (!) bir sunuş yapıp “Hayır müesseselerinin başında gelen vakıf, insanlığa ve kâinâta karşı şahsî, vicdânî sorumluluk duygusuyla iyilik, şefkat, yardımlaşma, dayanışma gibi değerler için bu değerleri kendisine ilke edinmiş kişinin hür iradesinden kaynaklı bir kurumdur. Dinimizin yüce kitabı Kuran-ı Kerim’in pek çok ayeti ve Peygamber Efendimizin pek çok hadis-i şerifi iyilik yapmaya, kalıcı hayrât bırakmaya, insanın kendisinden sonra topluma hayrı ve yararı devam edecek iyilik müesseseleri kurmaya davet etmektedir” demiştir. Bu raporlarda her bir vakıf üniversitesine ait arsa genişliğinden öğrenci sayısına kadar pek çok sayısal veriye yer verilmektedir. Bu ayrıntılı veriler bir işe yaramadığı gibi, raporlarda vakıf üniversiteleriyle ilgili akademik değerlendirmeler de yoktur. Ayrıca benzer istatistiksel verilerin devlet üniversiteleri için neden hazırlanmadığını anlamak da mümkün değildir.  

YÖK 2019’da, Y. Saraç’ın önsözünde “yeni YÖK olarak Kurulumuzu ve ülkemiz yükseköğretiminin genel hatlarını paydaşlarımıza ve muhataplarımıza tanıtma amacıyla hazırlanmıştır” dediği ‘Türkiye Yükseköğretim Sistemi’ adlı bir kitap yayınlamıştır. Bu kitap da neredeyse içi boş bir kitaptır. Kitapta ‘Türk Eğitim Sisteminin Genel Yapısı’ denen bir şemaya yer verilmişse de, sistemin en belirgin özelliği olan imam hatiplerle ilgili bir bilgi verilmemiştir. Bu kitap o kadar ciddi bir kitaptır ki, ‘Avrupa Yükseköğretim Alanı’ ifadesi bir yerde  (AYA) olarak bir başka yerde de  (EHEA) olarak ve ‘Türk Yükseköğretim Sisteminde Avrupa Yükseköğretim Alanı Reformlarının Uygulanması ve Sürdürülebilirliği’ ifadesi (TYSARUS) olarak kısaltılması gerekirken (TURQUAS) olarak kısaltılmıştır. 

Yeni YÖK’ün yayınlarından biri de ‘Yükseköğretim Kurulu: 2019-2023 Stratejik Planı’dır.  Ancak kitaptan anlaşıldığı kadarıyla bu stratejik plan “Cumhurbaşkanı tarafından belirlenen temel hedef, ilke ve amaçlar çerçevesinde” ve ağırlıklı olarak YÖK tarafından değil de, Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nca hazırlanmıştır. Bu plan da çok ciddi (!) bir plandır. Örneğin her biriyle aramızda dünyalar kadar fark olsa da, bu planda ‘Arap ve İslam dünyası için kültürel yakınlık’ yükseköğretim sistemimizin güçlü yanlarından biri olarak değerlendirilmektedir! 

Yeni YÖK ayrıca bir ‘Yükseköğretimde Uluslararasılaşma Strateji Belgesi’ hazırlamıştır. Ancak bu belgedeki uluslararasılaşma anlayışı, ağırlıklı olarak gelecek öğrenci ve ondan alınacak ücretle ilişkilidir. Bu belgede de, “eşitsizlik kadının fıtratında var” anlayışı geçerli oldukça, AKP’liler/ilahiyatçılar rektör olarak atandıkça, … yükseköğretim sisteminin nitelik kazanıp uluslararasılaşamanın mümkün olamayacağı yadsınmaktadır.

Yeni YÖK bir de ‘Üniversite İzleme ve Değerlendirme Genel Raporu 2019’u yayınlamıştır. 40 tablo ile 193 şekli içeren 120 sayfalık bu rapor da, gösterişli olsa da içerik açısından yetersiz bir rapordur. Bu raporda değerlendirmeler piyasacı ölçütler üzerinden yapılırken, sistemin amaçlarına uygun hizmet verip vermediği, eğitim-öğretim süreçlerinin bilimselliği, üniversitelerin özerkliği, eğitimde fırsat eşitliği ve sistem sorunlarının neler olduğu gibi önemli konular ele alınmamıştır.  

Kısaca Y. Saraç YÖK’ü, AKP liderine bağımlı, onun bir dediğini iki etmeyen, gözünü kırpmadan 5 bin küsur akademisyenin meslekten atılmasını sağlayan ve gösterişli olduğu kadar içi boş yayınları olan bir kuruma dönüştürmüştür.   

YÖK’ü bu hale getiren Y. Saraç’ın görevinin sona ermesi, yükseköğretim sistemimiz açısından tabii ki sevindirici bir durumdur. 

Ancak Marmara Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Erol Özvar’’ın YÖK başkanlığına getirilmesi ise, ortada sevinilecek bir durumun olmadığının göstergesidir. 

İktisat tarihi profesörü olan E. Özvar'ın ‘Osmanlı Maliyesinde Malikane Uygulaması’ ve Mehmet Genç ile hazırladığı ‘Osmanlı Maliyesi: Kurumlar ve Bütçeler’ gibi ödül almış kitapları vardır. Harvard Hukuk Fakültesi İslam Hukuku Araştırmaları Programında ziyaretçi öğretim üyesi olarak çalışmıştır. Osmanlıya olan ilgisiyle, AKP’ye olan yakınlığı ve Marmara Üniversitesi rektörü olarak bu üniversite için başlattığı ‘külliye’ inşaatı herhalde E. Özvar’a YÖK Başkanlığı kapısını açmıştır. 

E. Özvar, ilk iki icraatıyla da Y. Saraç’ı hiç aratmayacağını ve onu gölgede bile bırakabileceğini göstermiştir. 1) Devlet Bahçeli’nin ve onu kıramayan AKP liderinin isteği üzerine, ‘dere geçerken at değiştirilmez’ dense de, YÖK, Yükseköğretim Kurumları Sınavı’nda (YKS) geçerli olan baraj puanlarını, sınavların değerlendirilmesi süreci devam ederken 10’ar puan düşürülmüştür. 2) YÖK, Boğaziçi Üniversitesi (BÜ) için rektör adaylığına başvurmuş ve BÜ akademisyenlerinin desteklediği 17 adayı mülakata bile çağırmamış ve BÜ’nün hiç istemediği N. İnci’nin kayyım ve de hatta kıyım rektörü olarak atanmasını sağlamıştır. 

YÖK kaldırılıp özerk bir eşgüdüm kurulu oluşturulmadan ve üniversiteler özerkleşmeden yükseköğretim sisteminde olumlu gelişmelerin olamayacağı gerçeğini görmek gerekir.

[email protected]