'Gerçekten yeni bir yıl isteyenler, 2022’yi daha önce yaşanmamış bir zaman dilimine dönüştürmelidir. Yapar mıyız? Yaparız!'

Gerçekten yeni bir yıl olsun

Benim esas dileğim budur. Çünkü takvim yapraklarına inandığımızda yeni deyip işin içinden çıktığımız, ama bunun karşılığında tarih tarafından alaya alınıp aldatıldığımız az olmamıştır. "Bunu daha önce yaşamamış mıydım" duygusuna birey bazında Fransızcadan alınma bir terimle dejavü diyoruz. İyi de koca bir toplumun, hatta koskoca bir insanlığın dejavü hissetmesine ne demeli? 

Tarih kendini filozof zanneden birtakım soytarıların iddia ettiği gibi durmamıştı, sonu gelmemişti tabii ki. Ama tarih gerçekten akıyorsa, o soytarılar çağında sabah akşam komünizm de işçi sınıfı da yok artık denebilmesini nasıl açıklayacağız? 

Sonra bu geçti, ama şimdi de biz bir ezber edindik, tekrarlayıp duruyoruz. Buna göre neoliberalizm 2008’de bitti! 

İlki soytarılıktı, bizimki bilim. Ama ne gam! Tarihi beyanlar yapmıyor. Tarih lafla yürümüyor. Tarih sınıf mücadelesidir. Biz sınıflar mücadelesinde bir tarafsak, tarihi bizim sınıfımızın eylemiyle yapacağımıza dair bir iddiamız var demektir. 

Durdu mu durmadı mı? Boş soru! Çünkü yanıtı, siz bu satırları okurken girmiş olacağımız yeni yılın gerçekten yeni olabilmesi için bizim eylemimizin sonuç vermesinin gerektiğidir. Dejavü hissi bizim dünyayı değiştiremediğimizin hayal kırıklığıdır. Gerçekten yeni bir yıl isteyenler, 2022’yi daha önce yaşanmamış bir zaman dilimine dönüştürmelidir.

Yapar mıyız?

Yaparız!

***

Tarih düz bir zemine çizilebilecek bir zaman çizelgesi değildir. Öyle haftalar vardır ki, onlarca yıla değer. Tarihin derinliği ve -ne bir ne iki ne üç- sayamadığımız kadar çok boyutu vardır.  

Ne okumalı, ne seyretmeli? 

Çok şeyi elbette. Ama konumuz bağlamında yanıt verirsem ben tarihin derinliğini okuyalım, seyredelim derim.

Resimlerle Saat Saat Ekim Devrimi’ni okusun herkes mesela. Daha önce okuyanlar ve okumayanlar: https://www.yazilama.com/kitap/resimlerle-saat-saat-ekim-devrimi/

Sonra da benim saplantı haline getirdiğim filmi, Varennes Gecesi’ni seyretsin herkes. Öyle günler vardır ki insanlığın yıldızının parladığı sıralarda, saatler yüzyıllara bedeldir. 

Kitap adı üstünde Ekim Devrimi hakkındadır, film ise Fransız Devrimi… Daha büyüklerini görmedi insanlık bugüne dek. Saplantımız iki Büyük Devrim olsun. Bazı saplantılar yararlıdır. Devrim sadece bilim değil, en az onun kadar saplantılı bir tutkudur.

Ama bizi gerçeklikten en büyük ve en derin geçmişler bile koparmasın sakın! 2022’nin bugüne kadar insan aklının erdiği örneklerden daha Büyük’ünü yaratabileceğimiz, görülmemiş Eylemimizi yapabileceğimiz yıl olmayacağı açıktır. Ayaklarımız yere bassın.

Ama kafamız o ayakların üstünde olabildiğince yükselsin. 

Yeni yıl gerçekten yeni olsun.

***

2021 o kadar da yeni olamadı. Artık tekrarlayıp durmayayım, suçlusu biz değilsek de, değiştiremediğimiz için kabahatin çoğu bizim ve bizim canım kardeşlerimizindir. Elimizden geleni yapıp yapmadığımızı ise biz bilemeyiz. Bunu yargılama hakkı gelecek kuşaklara ait. Biz elimizden gelenin fazlasını yapmaya çalışmaktan sorumluyuz. Sonra… yargılanacağız.

Yargı günü için değil, bu yılın gerçekten yeni olabilmesi için düşeceğimiz notlar olmalıdır. Ayaklarımız sımsıkı toprağımıza basılı, başımız geleceğin yüce tepelerini aşmış halde yazılması gereken notlar. Yaptıklarımızın küçük bir bölümünü içerebilirler yalnızca…

Türkiye emekçilerinin görülmemiş biçimde yoksullaştırıldığı operasyon, egemen güçlerin yeniye hiç inanmadıklarının, o “yüzyıllara bedel günleri” bize unutturmaya çalışırken kendilerinin unuttuğunun kanıtıdır. Bu soyguna duyulan halk tepkisinin örgütlü mücadeleye dönüşmemesi imkânsızdır. Not düşelim; örneğin 2021’de halkımız bu yola çıkmıştır. 

Yeni bir yıl mı, dedik? Demek ki bu yolda ileri sıçrayacağız. Bir mahallede onsak yüz olacağız. Bir fabrikada beşsek beş yüz olacağız. Bir kampüste elliysek bin olacağız. Ve taptaze bir yenilenmeyi hissedeceğiz. 

Bu bir dilek değildir. Bu bir zorunluluktur. 

Gerçekleşmesi için halkımızın kendisine ebelik etmeye karar vermesi gerekir. Kolaycılık büyük felaketlerin kaçınılmaz ama gayrimeşru çocuğudur. Çok yoksul ve çok yorgun bir halkın kurtarıcı bekleme kolaycılığı birinci refleksidir. Bunu aştığımız ölçüde yeniye yaklaşırız.

Not düşelim… Örnek olsun emperyalistler AKP’yi gerçekten süpürmek isteselerdi 2021’in sonbahar-kış dönemecinden daha iyi zaman bulamazlardı. Yapmadılar. Aynısı sermaye sınıfı için geçerlidir. Türkiye sermayesinin AKP’den bıktığı düşünülen kesimleri kendilerine sunulan ahlaksız teklifi keyifle kabul ettiler ve servetlerini hiç bilemeyeceğimiz katlarca arttırdılar. Yobaz faşistler de bu güvenle ortaya dış komplo ve spekülasyon yalanlarını boca ettiler. Gerçekten yabancı komplosu olsaydı ve sermaye sınıfı AKP’yi satsaydı, abuk sabuk konuşmayı akıl edecek zamanları bile olmayacaktı. 

Emperyalizm ve sermayeden medet ummayı kesmeden halkımız örgütlenmez. Kendi göbeğimizi kesmeden yeni yıl falan olmaz.

***

Değiştirebiliriz… “Sokağa çıkmayın öcüler kapar” zırvalığı sadece yoksullaştırma operasyonuyla değil, bizim eylemimizle çökertilmiş bulunuyor. Millet İttifakının iki büyük kardeşinin, ayrı ayrı yaptıkları birer mitingden sonra “inşallah yetmiştir’ diye geri çekildiklerini görüyoruz. Kitle eyleminin, kitlelerin örgütlülüğünün bir daha geri gelmemek üzere bittiğine inanıyorlar. Bu akılsızlıktan kaybedecekler. 

Türkiye emekçi halkının tepki vermekten ürkmediği bir yıla giriyoruz. 

Ne dilek, ne zorunluluk.

Çünkü düzen muhalefetinin ciddi bir iyileşme değil bizim bilimsel ve biraz soğuk olmakla birlikte giderek benimsenen, anlaşılan ve yayılan kavramımızla restorasyondan ibaret bir ufkunun olduğu kabul görmektedir. Ehveni şerin yutturulması, gelinen yoksulluk aşamasında giderek düşen bir ihtimaldir. 

Düzen muhalefetinin Türkiye sağını toparladığı ve iktidar partilerinin çözülmesiyle daha da büyüyeceği tahmin edilebilir. Ama bu muhalefet ne kadar büyürse o ölçüde gerçek bir değişim mesajından kaçacaktır. Sermaye sınıfına geçtiğimiz sonbahar-kış dönemecindeki yağmadan daha azını vaat ederek iktidar olamazlar çünkü. 

Ama düzen muhalefetinin solu toparlamasının önünde ise şimdiden anlamlı bir bariyer kurulmuş bulunuyor. Sosyalist bir ittifak, daha ilan edilmeden, sadece fikri ortalıkta gezdiğinde bile hafife alınamaz bir halk aydınlanmasının habercisi olmuştur. Bu aydınlanmanın güncel politik özlü noktalarından biri hakikaten restorasyon farkındalığıdır. Düzen muhalefetinin yapabileceği bir “AKP’siz AKP rejimi”dir ve Türkiye hazmedemeyeceği bu seçeneği kabul de etmeyecektir. 

Dilekte bulunmuyorum. “Hele bir hükümet değişsin”den sonra, bu geldiği noktada Türkiye’de sömürü düzeni denge bulamayacaktır. Zaten başkanlık rejimini değiştirmek için gereken yasal güç oluşmayacak ve “madem öyle, denecektir, başkanlığı mantıklı kullanalım.” 

Türkiye Erdoğan’dan sonra bunu yemez. Yedirmeyiz. 

Laikliğin öldüğü ve ülkenin zaten sağcı ve dinci olduğu iddia edilecektir. Lakin önünde durulamaz bir halk laisizminin dalgaları duvarları yıkacaktır.

Batıyla aramızı düzeltme teranesinin tutmasından daha yüksek olasılık, onca yıl halkımızı köleleştirmek isteyen boyundurukların sökülüp atılmasına yönelik bir hareketin yükselmesidir. 

Yoksulluk restorasyon farkındalığı, farkındalık ise sosyalist bir ittifak demektir. Dilek ve temenni değil zorunluluktur. 

2022 yeni bir yıl olmalıdır. Yoksa bu satırları okuduğunuzda tazeliğini koruyan en içten yeni yıl kutlamalarımız yalandan ibaret kalır.

Haydi, bu yılı yeni bir yıl yapalım. Mademki tarih sınıf mücadeleleridir ve biz de bu mücadelelerde bir tarafız; yaparız!