Gençlerden borç talep edenlerin iktidarını tanımıyoruz! Yalılarda jimnastik bisikletlerine binenler, özel uçaklardan inmeyenler bu borçların sorumlusudur ve ödeyecek olan da onlardır.

Gençler ölüyor, KYK öğrenim kredisi ve GSS prim borçlarını silin

Arkadaşlarımla yaptığım telefon görüşmelerinin içeriğinin giderek aynı noktaya doğru sıkıştığını ve bu sıkışmanın içerisinden insanların bir kurtuluş yolu aradığını görüyorum. Üniversiteden mezun olduğumuzda ayaklarımızda KYK prangaları ve boynumuzda GSS denen kocaman bir zincirle yaşama atıldık. Devlet denen organizasyon uzun bir süredir sağlık ve eğitim hizmetlerinden tamamen çekilmiş durumda. Şirketlerin, futbolcuların ve sanatçı görünümlü şarlatanların borçları tek kalemde silinirken, milyonlarca gencin sırf yurttaş olmalarından kaynaklı hakları gasp edilmiş durumda.

Eğitim almak ya da bir doktora muayene olmak büyük bir suç haline gelmiş durumda. Karanlığın içinden başını uzatan karanlık yüzler soruyor! "Yüksek düzeyli borçların altına imzalar atarken bunun bilincinde değil miydin?" Müzmin bir KYK borçlusu ve GSS tutsağı olarak yanıt veriyorum! "Bilincindeyim ve bunu politik eylemimin bir parçası yapıyorum! Hodri meydan!" Burjuvazi kendi suretinde bir dünya yaratır. Bu nedenle insanlar kendi sınıfından olanların acılarına yabancılaşırlar; bireylerin hayali sorumluluklarını sorgulayan binlerce yabancılaşmış surat bunun en açık örneği. Hayatlar kayıp gidiyor, ne uğruna? Yabancılaşma, meta fetişizmi ve acımasız bir bencillik uğruna.

Bir zamanlar saçma ama şimdi akla yatkın

Lise çağlarında genç bir delikanlıyken, Tolstoycu anarşizm üzerinden sosyalizmi tanımıştım. Dolambaçlı yollardan geçmiş ve çoğu kez edebiyatın dikenli yollarında bilincimi kaybetmiştim. Bu tanıma sürecinde sosyalizmin getireceği eşitliğin nasıl her alanda olabileceğini anlamakta uzun bir süre zorlanmıştım. Sevgide ya da aşkta eşitlik olabilir miydi? Korkunç bencilliklerin aşk uğruna savaştığı, karşılıklı silahların çekildiği ve düelloların yapıldığı bir tutkunun içinden nasıl eşitlik doğabilirdi? İşe o zamanlar aklıma bir türlü yatmayan şey bugün fazlasıyla yatıyor. Kurtuluşun ilk adımı mülkiyet ilişkilerini tamamen parçalamaksa, ikinci adımı birbirimize eşit mesafeden bakmak ve gözlerimizi keşfedebilmekti. Telefonun ardındaki ses tonu değişiyor, ama kaygı ve endişeler asla değişmiyor. Cebinde tek kuruş dahi olmayan karın tokluğunu düşünen insanlar hayatı ıskalıyor ve bir daha yaşama geri dönemiyor oluşunun acısı içerisinde çığlık çığlığa kıvranıyor. Boynumuzdaki zincirlerin ve ayağımızdaki prangaların ağırlığıyla adım adım sevgiden, tutkudan ve paylaşmaktan uzaklaştırılıyor gençler (bir böceğe dönüşmemiz isteniyor). Birbirimize yemek dahi ısmarlayamadığımız bu hayat yaşamaya değer mi? Kesinlikle yaşamaya ve mücadele etmeye değer.

Bir burjuva cahil midir? Evet, elbette cahildir. Tüm o özel okullara ve incelikli eğitime rağmen mi? Sadece Türkiye’nin değil, tüm dünyanın zenginleri toplumun en sefil katmanlarındaki korkunç cehaletten de kötü bir durumdadır. Bu kadar iddialısın demek! Evet, insanlığın yolundaki engelleri aşıp ilerleyebilmesi için iddialı olması gerekir”.1

Nedir, kendi suretinde bir dünya yaratmak? Milyonlarca insanı nitelikli eğitim imkanlarından uzaklaştıran ve toplumu yavaşça ama kararlılıkla karanlığa itenlerin kendilerini bu karanlığın dışında görmeleri ne büyük bir cehalet! "Burjuva" toplumdan soyutlanmış özel bir canlı türü değildir. Malikaneleri, dikenli telleri ve camlı gökdelenleri onu toplumdan uzaklaştırmaz; tam tersine yabancılaştırır. Bu yüzden yüksek eğitim imkanlarının ya da birden fazla dil biliyor olmanın anlamı giderek silikleşir. Kısacası diyalektiğin o altın kuralı işlemeye ve iktidarla gözü dönen bu zavallı sınıfı zehirlemeye başlar. Yani katı olan her şey buharlaşır. Kimsesiz bir kürek mahkumunun (forsanın) adaletle ve toplumla olan savaşını analiz edemeyenlerin parayla aklı satın alabileceklerini düşünmeleri, emekçilerin yaşadıkları yabancılaşmadan daha korkunç bir yabancılaşmadır. 

Bugün, insanlığın mutluluğu için sihirli değneği aramaya çıkan yaşlı adamın çok ama çok gerisindeyiz. Muhafazakâr, geleneklerine bağlı ama sonuna dek eşitliğe inanan bu adamın şaşmaz ilkeleri bile bugünün toplumu için oldukça tehditkâr ve yasadışı ilkelerdir. Lev Nikolayevich Tolstoy, insanlarına askere gitmeme ve devlete vergi ödememe çağrısı yapmıştır. Muhtemelen bugünün Türkiye’sinde yaşasaydı insanları askerlikten soğuttuğu için yargılanır ve bir grup akılsız tarafından terörist ilan edilerek yok edilmeye çalışılırdı. Fransız devriminin ya da Çarlık Rusya’sı döneminin gerisinde miyiz? Müzisyenler intihar ediyorsa, cehalet katıksız bir bilgi kılığında toplumun tüm düşünce dünyasını sarıyorsa ve gençler yaşamlarının en güzel çağlarında renklerini kaybediyorsa her şeyin gerisindeyiz demektir. Maximilien Robespierre, devrimin geri döndürülmesine karşı çevresini uyarırken ve buna karşı eyleme geçerken Thermidorcuların uydurduğu gibi bir diktatörlük paranoyası içerisinde değildi. Cumhuriyet’in hemen ardından görünen saltanatın kanlı gölgesi, sömürücü sınıfların gerçek niyetini defalarca ispat etmiş ve ortaya koymuştur. 

Öyleyse insanlığı ilerleten ve bu uğurda en küçük katkıyı koyan insanların gerisine düşmemek zorundayız. Geriye gidişin sınırı yoktur ve kendinizi başka ulusların karanlığıyla karşılaştırmaya başlarsınız. Doğrusal bir çizgide ilerlediğini düşünenler, tarihin bir sayaç gibi ileri doğru aktığını düşünebilirler. Oysa onu geriye doğru döndürmek ve insanlığı korkunç bir felakete sürüklemek isteyenlerin çabaları uğruna her şeylerini feda ettiklerini görmek zorundayız.

Öyleyse tam bu noktada kendim de bir KYK borçlusu olarak Lev Nikolayevich Tolstoy gibi gençlere ve topluma haykırmak isterim. KYK ve GSS borçlarını ödemeyin. Eğitim ve sağlık bunlar doğuştan edindiğimiz haklardır; kimse bu doğal hakkımızı kullandığımız için bizlere borç yazamaz. Salgına rağmen hâlâ gençlerden borç talep edenlerin iktidarını tanımıyoruz!

Yalılarda jimnastik bisikletlerine binenler, özel uçaklardan inmeyenler bu borçların sorumlusudur ve bu borçları ödeyecek olanlar da onlardır. 

Madem en temel haklarımız yeniden elimizden alınıyor, bu hakları bizlerden alanlara karşı birleşmeli ve mücadele etmeliyiz. 

  • 1. İtalik yazılanlar bana ait sözlerdir. Herhangi bir kaynaktan alıntı yaptığımda bunu tüm yazılarımda olduğu gibi göstermekteyim (Y.N).