Geçmişte yaptığı görevlerle AKP’nin piyasacı ve gerici uygulamalarının taşeronu olan M. Özer’in, eğitim bakanlığı da herhalde bu nitelikte olacaktır. 

Gelen eğitim bakanı 'Ağam' mı?

Yeni eğitim bakanı Prof. Dr. Mahmut Özer, çocuksu, genç ve sevimli görünümüyle bazılarının umudunu tazelemiştir. Z. Selçuk bakan olduğunda da yaşandığı gibi, M. Özer’e de umut bağlayanlar çıkmıştır. Hatta Abbas Güçlü gibi, “Mahmut Hoca da, Erol Hoca (yeni YÖK başkanı) da böylesi zor bir dönemde, böylesi önemli bir görevi kabul edip, taşın altına ellerini koydukları için her türlü desteği hak ediyorlar” diyenler de (Milliyet, 8 Ağustos 2021) çıkmıştır. 

Yeni bakana umut bağlayıp bağlamamak için bugüne değin yaptıklarına bakmakta yarar vardır.  

M. Özer, 5 Mayıs 1970’de Tokat’ta doğmuş, 1988’de Tokat İmam Hatip Lisesi’ni ve 1992’de de İstanbul Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği Bölümü’nden mezun olmuş. Karadeniz Teknik Üniversitesi’nde elektrik-elektronik mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora programını 2001’de tamamlamış. 1992-1994 yılları arasında Dalaman Havalimanı’nda mühendis, 1994-2002 yılları arasında Gazi Osmanpaşa Üniversitesinde öğretim görevlisi olarak çalışmış ve 2002 yılında Zonguldak Karaelmas Üniversitesi’ne geçmiştir. Rektör adayı belirleme seçimlerinde ilk sırayı alarak 2010’da A. Gül’ün ve 2014’de de R. T. Erdoğan’ın tercihi olarak bu üniversiteye rektör olarak atanmıştır. 

Bu bağlamda 2008-2016 yılları arasında rektör olarak atananların çoğunun AKP’ye yakın ya da imam hatip kökenli kişiler olduğunu unutmamak gerekir. Yeni bakan M. Özer’in genç yaşlarda aşağıda belirtilen görevlere getirilmiş olması da büyük bir olasılıkla bu nedenledir: 

  • 2014'te AKP’lileşmiş TÜBİTAK’ın çıkardığı bir derginin baş editörü, 
  • 1 Ağustos 2015-1 Ağustos 2016 tarihleri arasında Üniversitelerarası Kurul başkanı
  • 15 Ekim 2015'ten itibaren YÖK temsilcisi olarak Mesleki Yeterlilik Kurumu başkan vekili,
  • 2016-2021 yıllarında Star'ın Açık Görüş bölümünde yazar, 
  • 4 Ekim 2017’de ÖSYM başkanı,
  • 8 Ağustos 2018’de eğitim bakanı bakan yardımcısı ve sonra Türkiye Maarif Vakfı (TMV) Mütevelli Heyeti üyesi,
  • Türk Standartları Enstitüsü Genel Kurul üyesi,
  • İslam Dünyası Yükseköğretim Kalite Güvence Ajansları Birliği başkanı,
  • 6 Ağustos 2021’de eğitim bakanı.

M. Özer’in yazı yazmada da üretken olduğu görülmektedir. Önemli bir bölümü birden çok yazarlı olan pek çok makalesi vardır. Hürriyet, Milliyet, Star, Yeni Şafak ve Türkiye gibi yandaşlara atıfta bulunurken gazetelerde eğitimle ilgili yazıları vardır. Eğitimle ilgili yazılarında yerli yazarlardan yandaş olanlara atıfta bulunurken eleştirel yazarlara atıfta bulunmamaktadır. Eğitimle ilgili makalelerinden oluşan Eğitim Üzerine Söyleşiler (Kapadokya Üniversitesi Yayını, 2012) ile Maltepe Üniversitesi yayını olarak da Türkiye’nin Mesleki Eğitimle İmtihanı (2020), Türkiye'de Yükseköğretimde Büyüme ve Dönüşüm (2021), Eğitim Politikalarında Sistemik Uyum (2021) adlı kitapları bulunmaktadır.  

Eğitimle ilgili yazılarının ortak özelliği, YÖK ve eğitim bakanlığının yaptıklarının güzellemesi niteliğinde olmasıdır: Yoksul ve dar gelirlilerin yoksul ve dar gelirli kalmasını sağlayacak mesleki eğitimi ile Z. Selçuk’un açıkladığı ‘vizyon 2023’ü göklere çıkarmaktadır. Onun eğitim bakanlığı ve YÖK ile ilgili yazıları, yandaş basın gibi olumsuzlukları görmeyen yazılardır. Eğitimle ilgili yazıları, bir akademisyendense yandaş bir kişinin yazıları gibidir. Örneğin mesleki eğitimle ilgili bir yazısında, “… eğitim sistemindeki yapısal sorun katsayı uygulaması ile çok daha şiddetlenmiştir” demektedir (Eğitim Politikalarında Sistemik Uyum, s.159). Ancak bu söylem gerçeklerle bağdaşmamaktadır. İşin özünde katsayı uygulamasıyla daha çok meslek lisesi mezunu meslek yüksekokuluna ve lisans programlarına geçebilmiştir. M. Özer’in yazılarında mesleki eğitimdeki öğrenci artışını başarı olarak sunması da aldatıcıdır. Çünkü bu artışın temel nedeni, genel liselerin kapatılması ve uygulanan seçme sınavlarının dayatmalarıdır. Türkiye PİSA gibi uluslararası sınavlarda dökülürken, M. Özer, ‘PİSA sonuçlarında belirgin iyileşme’ adlı bir makale yazabilmiştir (Milliyet, 4 Aralık 2019). Liselere Geçiş Sınavı’nda (LGS) öğrenciler dökülürken, M. Özer çekinmeden ‘2020 yılında LGS’de başarı devam ediyor” diyebilmiştir (Hürriyet, 10 Ağustos 2020). 

M. Özer, Eğitim Politikalarında Sistemik Uyum kitabında yer alan ‘eğitim politikalarında değişiklik gerekçeleri’ makalesinde de yabancı yayınlardan esinlenerek, “Sonuç olarak, eğitimde fırsat eşitsizliğinin büyük oranda öğrencilerin ailelerinin ekonomik seviye farkından kaynaklandığını” (s.29) belirtmektedir. Ancak ülkemizdeki en önemli eşitsizlik kaynağının imam hatipler, meslek liseleri, akademik liseler ve açık liseler arasındaki nitelik farklardan kaynaklandığını görmezden gelerek toplumu kandırmaktadır. M. Özer, aynı kitaptaki ‘Eğitimde eşitsizliklerin kaynağı genetik mi çevre mi?’ başlıklı makalesinde de , “Sonuç olarak yaşamdaki başarılar, sadece eğitim ve kazanılan becerilerle değil bireylerin örtük bir şekilde bağlantıları ve sosyal ağları ile de ilişkilidir” demektedir. Bu durumda yeni bakanın da, eğitimci(!) Z. Selçuk gibi, örneğin 6 yaşında hafızlık kursuna ya da 10 yaşında imam hatip ortaokuluna giden çocuğun içine düşeceği örtük bağlantıları ve sosyal ağların çocuğun yaşamdaki başarılarını sınırlayacağını bile bile bu uygulamaya karşı çıkmadıkları belli olmaktadır. 

Olumsuz gördüğü kısımlar ise eğitimin piyasalaşmasını ve gericileşmesini engelleyen konulardır. Örneğin rektör seçimiyle ilişkili olarak M. Özer, “Gerçekten de, seçim süreçleri yükseköğretim kurumlarında ciddi dönüşümleri yapmada da engel olarak ortaya çıkabilmektedir. Çünkü ciddi dönüşümler yönetimde güçlü liderliği ve güçlü yönetim takımını gerektirmektedir. Aynı dili konuşan ve birbirleriyle senkronize davranan bir ekip gündemlerindeki konuların uygulamaya geçmesinde daha başarılı olmaktadır” demektedir (Türkiye, 22 Ekim 2016). Yükseköğretimin rektör belirleme seçimleri kaldırıldıktan sonraki halini yakından bilenler için M. Özer’in bu düşüncesinin ne denli haklı olduğu (!) bellidir. 

Z. Selçuk bakan olarak göze kulağa hoş gelen söylemlerle toplumu pohpohlarken, M. Özer’in de yazılarıyla bu işi yaptığı görülmektedir.  

Geçmişte yaptığı görevlerle AKP’nin piyasacı ve gerici uygulamalarının taşeronu olan M. Özer’in, eğitim bakanlığı da herhalde bu nitelikte olacaktır. 

Milli eğitim bakan yardımcılığına getirilen yeni kişiler de bu öngörüyü kanıtlayacak niteliktedir: Bir bakan yardımcısı, bakanlıkta müsteşar yardımcısı olarak görev yaptıktan sonra Özel Eğitim ve Rehberlik Hizmetleri Genel Müdürü ve TMV Mütevelli Heyeti Üyesi olan bir profesördür. Bir diğeri bakanlıkla ve yandaş TÜBİTAK’la projeler yapan, 2004-2010 yılları arasında ÖSYM’de çalışan ve M. Özer ile ortak yazıları bulunan bir başka profesördür. Üçüncü yardımcı da, ÖSYM’de çalışmış ve bakanlığın Ölçme, Değerlendirme ve Sınav Hizmetleri Genel Müdürü olan kişidir.  
Yeni bakan ile yeni bakan yardımcılarının üstlenmiş oldukları görevlere bakıldığında, onların bu makamlara taşın altına ellerini koymak için değil, eğitim sistemindeki piyasacılığı ve gericiliği yaygınlaştırmak için geldikleri/ getirildikleri anlaşılmaktadır.   

Hasan Güneş’in dediği gibi, “Mahmut Özer’in Milli Eğitim Bakanlığı’na getirilmesiyle ümmetçi anlayışın eğitim sistemine yer edinmesi amaçlanmaktadır. Bakan Mahmut Özer’in çalıştıkları yer ve bağlantıları da bu anlayışı doğrulamaktadır. Gerçekten Mahmut Özer’in bazı cemaatlerle de bağlantısının olduğu anlaşılmaktadır”  (tele1.com.tr, 8 Ağustos 2021) .

Çocuklarımızı 6 yaşında hafız olmaya ya da 10 yaşında imam hatip ortaokuluna gitmeye yönlendiren eğitim sistemini değiştirmeye yeltenmeyip sistemin piyasalaşıp gericileşmesine katkılarda bulunmuş yeni bakan, birilerinin ‘ağası’ olabilir, ama bizim değil.  

[email protected]