Sermaye sınıfı için asıl problem Erdoğan sonrasına geçişte halkın enerji kazanmamasıyla ilgili ve bu henüz 'bağlanmış' değil...

Erdoğan’ın faniliği ve Erdoğan sonrası

Erdoğan’ın Samsun’da “sizden son kez destek istiyoruz” deyişinin üzerinden yaklaşık iki hafta geçti. “Bunca yıldır ülkeyi yöneten bir kişinin, elbette eksiklikleri, hataları olabilir” diyen bir Erdoğan’ın sonunun ve sonrasının ne olacağı düşündürtücüydü.

Numan Kurtulmuş Erdoğan’ın emekliliği konusundaki soru işaretlerine “Cumhurbaşkanımız kendini bir fani olarak görüyor” yanıtını verdiğinde doğal olarak dalga geçmiştik.

Halbuki belki de Numan Kurtulmuş, tarihin karmaşık işleyişinde kendisine emanet edilebilecek tek işe yarar görevi yerine getiriyordu. Türkiye’nin bir “Erdoğan sonrası” sorununun olduğunu farkında olmadan ama dürüstçe hatırlatıyordu.

İki haftada yaşanan ve söylenenler soru işaretlerini yalnızca güçlendirmişti. İmamoğlu’nun starlığı, Akar-Kalın-Fidan üçlüsünün “güven veren” görünürlüğü, Kılıçdaroğlu’nun yeniden ısıttığı helalleşme çağrısı…

Öte yandan, “Erdoğan’ın faniliği”ne değinen tek kişi Numan Kurtulmuş değildi. Michael Rubin de Erdoğan’ın gidici olduğunu düşünenlerdendi. “Şimdilik var, seneye yok” derken Erdoğan’ın çocukluk travmalarına kadar iniyordu. İki hafta içerisinde o da üslubuna psikolojik derinlik kazandırdı ve artık 2023’e yalnız iki seçenek tanıyordu: “Kolon kanseri veya bir suikastçinin mermisi”. 

Rubin Türkiye’nin önünde bir tür “de-Erdoğanizasyon”un olduğunu dile getirmekteyken, Atlantiğin beri tarafında Reuters’in açtığı bir iş ilanı Türkiye devletini oldukça endişelendirebiliyordu. 

Reuters de kendisinden beklenmeyen bir dürüstlükle Erdoğan hakkında konuşuyordu: Türkiye’nin Erdoğan’ın yirmi yıllık iktidarında modern laik bir ülke olmaktan çıktığını, Kafkaslardan Afrika'ya uzanan bir alanda iddialı bir aktöre dönüştüğünü, seçimlerde Erdoğan’ı tehdit eden şeyinse enflasyon-kur olduğunu belirtmekteydi. Reuters böyle bir ortamda “iyi hikaye” yazabilecek çalışma arkadaşları arıyordu…

Elbette, Pentagon memurunun fantezileri ya da emperyal medyanın nükteleri bizi ancak bir yere kadar ilgilendirir. Halbuki, bu açık sözlü çıkışların gerçek ve ciddi bir sorunun yansıması olduğunu söylemek durumundayız.

Çünkü 2023 ve seçimlerin bu kadar belirsiz ve önemli hale gelişi esasında Türkiye’nin yaşayacağı geçiş sürecinin zorluklarıyla ilgili.

Evet Türkiye’nin bir “Erdoğan sorunu” var. Ama bu bir “tek adam” sorunu olmaktan çok öte. Ve hatta Türkiye’nin Erdoğan’da cisimleşen sorunu “Erdoğan” simgesi veya “tek adam” sayesinde görünmez kılınıyor bile diyebiliriz.

Peki ne tür bir sorundan bahsediyoruz?

Hiçbir ciddi marksist Türkiye gibi bir ülkenin, bu gelişkinlik ve iddiaya sahip, üstelik siyasete müdahale konusunda bu kadar tecrübeli bir sermaye sınıfı varken “tek adam yönetimi” ile yönetildiğini söylemez.

Türkiye’nin asıl sorunu 2023 itibariyle kurulacak olan sistemin nasıl bir şeye benzeyeceğiyle ilgilidir.

Sermaye sınıfı, kendileri için dünyaları sunmuş bir karakterin gidiş sürecini yönetmekle ilgileniyor. Türkiye’nin laik, bağımsız ve bir hukuk devleti olmasıyla zerre ilgilenmiyorlar. Dahası, siyasetin dinselleşmesi, kontrol edilebilen bir kuralsızlık ve emperyalist dünyadaki iddia onların gözündeki Türkiye’de işin “bağlanan” kısmı.

Bu sistemde sermaye sınıfını üzen şey, “bağlanan” ve henüz “bağlanmayan”ların ortaya çıkardığı tablonun karmaşıklığı. 

Erdoğan’dan kalan boşluğu, Akar-Kalın-Fidan üçlüsü gibi bir triumviranın devralması, podyumda ise Erdoğan’ın veya 6’lı masadan çıkacakların yer alması mümkün olduğu gibi burada görülecek, konuşulacak daha çok şeyin olduğu da kuşkusuz doğru.

Öte yandan, sermaye sınıfı için asıl problem Erdoğan sonrasına geçişte halkın enerji kazanmamasıyla ilgili ve bu henüz “bağlanmış” değil. Bağlanmış değil çünkü ne sermaye sınıfımızın ne de uluslararası tekellerin böyle bir kudreti bulunuyor. Bu kudret son tahlilde halkın elinde.

Erdoğan sonrasına geçişte halkın enerjisi artmamalı, halk bütün bu senaryoları tehdit edecek bir özgüvene kavuşmamalı…

Erdoğan’ın kaderine dair edilen laflar, hayal edilen bütün reçeteler ve senaryolar bu süreci Erdoğan’ın kendisini araçsallaştırarak çözmekte ortaklaşıyor. Erdoğan’ın faniliği ya da değilliği, dokunulmaz, hellaleşilmiş veya unutularak benimsenmiş bir kült olarak Türkiye tarihine yerleştirilmesi basbayağı siyasal ve ideolojik bir operasyondur.

Evet, nefret objesine dönüşen ve halkın bütün öfkesini üzerine alan bir Erdoğan’ın sermaye sınıfını görünmez kılması mümkündür. Böyle bir Erdoğan’ın “değiştirilmesi”, arzu edilebilir bir seçenek olabilir. Üstelik kişilerle oynamak, renkli yollarla indirmek veya darbe tezgahlamak bu suçlu sınıfın en büyük maharetlerindendir. Yeter ki halkın öfkesi yatıştırılsın ve mutlaka kendinden uzak olsun…

Oysaki 2023’te, söz gelimi “seçim ekonomisi” sona erdiğinde veya uluslararası dengelerde başka şeyler yaşandığında veya seçimler gerçekten de baş belasına dönüştüğünde, Türkiye’nin kırılması olası fay hatlarından biri harekete geçtiğinde, özetle halkın sabrı taştığında nelerin gerçekleşebileceğini kestirmek mümkün değildir.

Tarihteki bütün devrimler kestirilmesi mümkün olmayandan beslenmiştir. Öngörülemeyeni özgüvene dönüştürmek bütün kurtuluş hareketlerinin temel karakteridir. Ve bu halk geçmişte özgüvenini kazandığında neleri gerçekleştirebileceğini birden fazla kez ispatlamıştır.

Bize düşen, bu bellek operasyonunun ne olduğunu göstermek, halkın özgüveninin harekete geçmesi, bu özgüvene leke sürülmemesi için ne gerekiyorsa yapmaktır.