Buradaki sorun şu: İki endeksten birini aşırı baskılarsanız, TÜFE-ÜFE farkı açıklanamayacak derecede açılır.

‘Enflasyon karşılaması’

Başlığın muradı, hemen anlaşılabileceği gibi, “yeni yıla enflasyon karşılaması” şeklinde. Yüksek bir enflasyon oranı açıklanması beklenmiyor muydu? Bekleniyordu, hem de TÜİK’in baskılama çabalarına rağmen. Gerçek enflasyon düzeyi, TÜİK’in elinin ancak gidebileceği asgari düzeyin gerçi çok üzerindeydi. Pazar günü yayımlanan yazımda (“Siyasetin ve Kurumların Sefaleti”, Birgün Pazar, 2 Ocak 2022), Aralık ayı TÜFE tahmininin TÜİK için bile yüzde 15’den aşağıda olamayacağını yazmıştım. TÜİK, TÜFE’yi yüzde 13,6’da tutmayı başarmış! Yıllıkta ise yüzde 36,08 ile kendi döneminin rekorunu kırmış. Bunu 2022 içinde (resmi veri olarak) yüzde 50’lerde tutabilse neredeyse bayram edecek!

Ama TÜİK’in açıkladığı yurtiçi ÜFE gerçekleri daha iyi yansıtıyor gibi: Yüzde 79,89! Aslında ÜFE düzeyinin TÜFE’nin gerçek düzeyini de daha iyi yansıttığı düşünülmeli. Çünkü TÜFE, tüm ücret kategorilerinin baskılanmasının giderek (AKP döneminde artarak) temel aracı durumuna getirilmiş bulunuyor. Bu nedenle de AKP devleti TÜFE düzeyini daha önce görülmemiş düzeylerde baskılıyor. ÜFE’de ise böyle bir kaygısı yok. Hatta ÜFE, Yeniden Değerleme Oranı’nın (YDO) hesabında dikkate alınan endeks olduğundan dolayı, yüksek çıkmasının bir sakıncası yok (YDO’nun yüzde 36,2 olarak açıklandığı tarihte Ekim 2021 ÜFE oranı biliniyordu ve yüzde 46,31 idi). Çünkü böylece, vergi ve harçları bu görece daha yüksek orandan yükseltme olanağı bulunmakta. Özetle, ÜFE hesabında TÜİK kendini baskı altında hissetmiyor.

Buradaki sorun şu: İki endeksten birini aşırı baskılarsanız, TÜFE-ÜFE farkı açıklanamayacak derecede açılır. Açıklanamaz duruma gelmenin bir ifadesi de şudur: Hiçbir üretici (burada çiftçiden ziyade sanayiciyi ve hizmet üretenleri düşünün) veya toptan ticaret erbabı, üzerine gelen enflasyon yükünü (ÜFE’yi) böyle altı ayı aşkın sürelerde üzerinde taşımaz, taşıyamaz. Hele hele fiyatlara yansıtabildiğinin iki katını aşan ((79,89/36,08=2,2) bir enflasyonist yüke aylarca dayanamaz. Demek ki açıklanan TÜFE’nin ÜFE’ye çok daha yakın bir yerlerde durduğunu kabul etmek daha mümkün ve mantıklı görünüyor.

Nitekim Enflasyon Araştırma Grubu’nun (ENAG) yüzde 82,81’lik TÜFE hesaplaması kuşkusuz gerçek enflasyon oranını daha iyi yansıtıyor. Esasen ENAG’ın TÜFE’si ile TÜİK’in ÜFE’si aylardır çok yakın düzeylerde seyrediyor. Vatandaşın algıladığı enflasyon oranı da zaten yüzde 80’in altında bulunmuyor. Ücretli kesimlerin ücretlerine/emekli aylıklarına ek zam talepleri de satın alma güçlerinin hızla eridiğini görmekten kaynaklanıyor. Gerçi asgari ücrette yüzde 50’lik artışın hükmü olmayacağı anlaşıldı ama emekçilerin geneli en azından bu kadarlık bir zam hayalinden kolayca vazgeçecek gibi görünmüyor.

Enflasyonun nedenleri ne peki?

Enflasyondaki çok hızlı tırmanışı Eylül sonrasında yeniden su yüzeyine çıkan faiz inatlaşmasına bağlayabilirsiniz. Çok haksız da sayılmazsınız. Ama uzun dönemli enflasyonist birikimin gerçek nedenlerini açıklamakta yetersiz kalırsınız.

Türkiye’nin temel sorunu ithalata aşırı bağımlı olmasıdır. Bu bağımlılık, IMF politikalarıyla ve bu politikaların en uzun süreli sadık uygulayıcısı AKP politikalarıyla son 20 yılda pekiştirilmiştir. Türkiye, tarımsal ürünlerde bile net ithalatçı konumuna getirilmiştir. Tarımsal KİT’lerin de tasfiyesinden sonra tarımın kullandığı sınai girdilerin neredeyse tamamı artık ithal edilir durumdadır. Dolayısıyla hepsi dövize endekslidir. Böyle bir ekonomide döviz kurunu sıçratmaktan özellikle sakınılması gerekir; aksi halde sürekli kendini besleyen bir enflasyon sarmalından kurtulamazsınız. Özellikle de dünya emtia fiyatlarında (gıda, enerji ve ana metaller başta olmak üzere) dolar bazında artışların yaşandığı bir dönemden geçiliyorsa, kurları zıplatacak negatif reel faiz maceralarına hiç yer yoktur. Dünyada, FED dahil, faiz artışlarının yapıldığı veya yapılacağı bir konjonktüre girilmiş olması, elinizi ayrıca bağlar.

İthalata bağımlılığın diğer yüzünde birçok üründe arz açığı yaşıyor olmanız gerçekliği vardır. AKP döneminde Türkiye ekonomisi bırakalım ithal ettiği ürünleri mümkün olduğu kadar içerde üretme kapasitesini geliştirmeyi (ithal ikamesi çabası), ithal etmediği ürünleri bile ithal eder duruma sokulmuştur. Şimdi bütün bunların sorumlusu olan bir iktidar, uzun vadede elde edilebilecek göreli bir dış ticaret bağımsızlığını, kıytırık bir zorlama kur artışı (düşük değerli TL) üzerinden kısa yoldan elde edebileceği zannına kapılmaktadır. Türlü entrikalarla 20 yıldır koruduğu iktidarının ömrünü biraz da böyle uzatmayı “denemektedir”. Bunun ekonomiye ve halka ödettiği yüksek bedeller umurunda bile değildir.

AKP’nin en iyi bildiği şey, gerçekleri sürekli olarak kendine göre eğip bükmektir. Yıllarca iktidara geldiği dönemdeki yüksek enflasyondan, yüksek faizlerden, yüksek IMF borçlarından ve dış borçlardan falan bahsedip durmuş ve buralardan ekonomiyi düze çıkarmakla övünmüştür. Nasıl olsa tüm medya emrindedir, müritleri de “reis”e tam biat etmektedir. Ama gerçeklerin kitlelere nüfuzunda artık daha fazla mesafe alınabilmektedir. Örnekler verelim: AKP 2002 Kasım seçimleriyle gelmişti. Aralık 2002’de aylık TÜFE yüzde 1,6; yıllık TÜFE ise yüzde 29,7 idi. ÜFE için bu oranlar yüzde 2,6 ile yüzde 30,8 idi. Karşılaştırmak için ilk iki paragrafa dönebilirsiniz. AKP, bulduğundan çok daha kötü bir ekonomik tabloyu bırakacaktır. Üstelik, 2000’lerin başlarında kitlelerin ödediği yüksek bedeller sayesinde IMF güdümündeki ekonominin göstergeleri AKP’nin dümene geçtiği dönemde hızla düzelme eğilimindeydi; şimdi ise herşey bozulma yönündedir.

AKP, “cilalı ekonomi” döneminde nominal faizleri düşürmekle hep övündü; anlatmadığı gerçek ise bugünkünün aksine çok yüksek reel faizlerle yol almakta ve dış kaynak sağlamakta oluşuydu. Ekonominin bugünkü sorunlarının nedenleri arasına, AKP’nin uzunca süre “yüksek reel faizler-düşük değerli döviz kuru” politikasını uygulamış olmasını, böylece iç talebi ucuz ithal malları yönlendirmesini ve bunun etkisiyle ülkenin erken bir sanayisizleşme dönemine girmesini koymak gerekir. IMF’den yeniden borçlanması yanında dış borçları 3,5 katına çıkarma başarısını da eklemek gerekir.

Eskiler “yalandan kim ölmüş” demişler; biz ise, yalandan dolayı mevkilerin, servetlerin ve iktidarların kaybedildiği günleri görmek için mücadele ediyoruz.

Muhalefetin ufku

İktidarın 20 Aralık operasyonu muhalefeti hazırlıksız yakalamıştı. İktidarın artık çaresiz kaldığına inanıldığı bir ortamda, Erdoğan üzerinden çılgınca bir hamle yapıldı: Mevduatı dövize endekslemek. Milli paranın bu denli itibarsızlaştırılacağı kimsenin aklına gelmemişti; gerçekten de TL mevduat faizi enflasyona bağlansa bile bundan daha kötüsü olmazdı. Ama muhalefetin ilk tepkileri gerçekten de çok yetersiz kaldı; çünkü tüm ufukları AKP’nin hatalarını düzelterek ekonomiyi düze çıkarmaktan ibaretti. Başka deyişle IMF’siz bir IMF programının (ve reel faizler sunan bir enflasyon hedeflemesinin) sihirli bir değnek işlevi görebileceği yönündeydi.

Peki ama, yukarıda da belirttik, AKP’nin eleştirilmesi gereken dönemi son dört aydan veya son dört yıldan ibaret değildir. Özellikle de ekonominin sahte bir canlanma içinde olduğu başlangıç dönemleridir, dolayısıyla 20 yılın tamamıdır; çünkü ekonomiyi olumlu yönde dönüştürme fırsatları harcanmış ve her bakımdan dışa bağımlı bir kötürümleştirilmiş bir ekonomi oluşturulmuştur. İyi de bunu eleştirmeyi Babacan ve Davutoğlu’na dokunmadan nasıl yapacaksınız?

Oldu mu sevgili Özdemir İnce?

Özdemir İnce üstadımız iyi bir entelektüel olarak toplumsal ve siyasal konularda, özellikle de Aydınlanma mücadelesinde yıllardır başarıyla kavga veriyor. İlgiyle izliyorum. Ancak 2 Ocak 2022 tarihli yılın ilk yazısında bir liberal iktisatçının yazısını köşesine alarak büyük bir ihtiyatsızlık yapmış, İtalya Başbakanı Mario Draghi’yi yere göğe sığdıramayan Kenan Mortan’ın “İtalya krizini nasıl çözdü?” başlıklı makalesini aynen alıntılamış. Bu durumda, niyet o olmasa da, Draghi’nin Türkiye versiyonu olan Kemal Derviş bizim (yeniden) kurtarıcımız olmalı da denilmiş olmakta. Yerli muhalefetin de bundan başka ufku olmayabilir; ama bu bir mazeret olabilir mi?