Sorun bir anlamda mağduriyet ve meşruiyet sorunu. Ama kimin mağduriyeti ve kimin meşruiyeti? Tarihte mağduriyetin ya da skandalın bir değişim için meşruiyet zemini ürettiği örnekler çok.

Ekrem’in belirsizliği ve mağduriyet oyunları

“İmamoğlu davası” onanır mı yoksa istinaftan döner mi? Dava ne kadar sürer? Erdoğan 6’lı masanın nereye varacağını ne zamana kadar izleyecektir? HDP’nin rahatsızlığı veya eğilimi nereye varır? Cezalı ve cezasız senaryolar Erdoğan’ın ve 6’lının adayının meşruiyetini ne kadar etkileyecektir? Seçimlerin de ötesinde İmamoğlu Erdoğan sonrası için bir figür olabilecek midir?

Siyasette 24 saatin bile uzun olduğu bir ülkede bu soruların yanıtları şimdilik belirsiz. Halbuki bu soruların veya “İmamoğlu belirsizliği”nin sonucu o kadar da belirsiz değil.

Sorun bir anlamda mağduriyet ve meşruiyet sorunu.

Ama kimin mağduriyeti ve kimin meşruiyeti?

Tarihte mağduriyetin ya da skandalın bir değişim için meşruiyet zemini ürettiği örnekler çok.

1905’in Kanlı Pazar’ında Çar’ın acımasızlığına, adaletsizliğine, “ben bildiğimi okurum”una karşı yükselen öfke binlerce işçinin katıldığı grev dalgasına dönüşmüş ve bilindiği gibi devrimin yolunu açan bir “hesap hatası” olmuştur.

Dreyfus Olayı, koşullar hiç de devrimci olmamasına rağmen, Fransa’da neredeyse iç savaşın kıvılcımı denebilecek bir dinamizmi tetiklemiş, ortalığın karışması için düzenbazlık ürünü bir dava yetmiştir.

Milli Mücadele emperyalistlerin burnu büyüklüğüne karşı meşruiyet kazanmıştır. Öte yandan Anadolu’daki hareket asıl meşruiyeti, mağduriyet kartını artık oynayamayacak olan Osmanlı saltanatının işbirlikçiliğinden devşirmiş, saltanatla hesaplaştığı oranda devrimcileşmiş ve devrimcileştikçe meşruiyetini sabitlemiştir.

Baskının, zulmün, haksızlığın veya işgalin asıl mağduru olan halkın ipleri eline alabilmesi için bir skandal veya bir hesap hatası bazen tetikleyici olabilmiştir.

Ne var ki mağduriyet otomatik olarak meşruiyet demek değildir. Veya mağduriyetin ürettiği meşruiyet otomatik olarak halkın yararına sonuçlanmaz.

Naziler Versay mağduriyetinin Reichstag yangını mağduriyetine dönüştürülmesi süreciyle iktidara gelmiştir. Bu dönüşümde büyük rol, savaşın da (yenilginin de) sorumluluğunu taşıyan sosyal demokrasinin becerisindedir.

Watergate Skandalı ya da yıllar sonrasında Trump vakası Amerikan sermaye sınıfının iç gerilimlerinin rahatlatılmasında anahtar rolü üstlenmiştir. Bu ikincisinde “Bidencı solcular”ın etkisi olmamıştır denebilir mi?

Erdoğan’ın mağdur duruma getirilmesi (ve daha sonrasında AKP’yi yine mağdur durumuna düşürecek kapatma davası) 90’ların sonunda çözülemeyen sorunları Türkiye’nin büyük patronları lehine çözmenin anahtarı olarak kullanılmıştır.

Bunlar ne Türkiye’ye özgürlük getirmiş ne de emekçi halkı bu skandallara son verecek bir aktör olarak canlandırmıştır. Sağın arkasına dizilen sol, Erdoğan’ın mağduriyetini meşruiyete dönüştürürken, halkı seyirci kılmanın yolunu da yapmıştır.

Skandalların, mağduriyet oyunlarının ters tepmesi mümkündür. Ayrıca, sosyalistler böylesi pek az meseleye “bizi ilgilendirmez” diye yaklaşabilir. Ancak bunun koşulu da patron sınıfının oyununu bozacak bir seçeneğin dayatılmasından geçer.

12 Eylül öncesinde yaşanan sayısız skandalın, haksızlığın, hukuksuzluğun patron sınıfına karşı büyük bir öfkeye dönüşmesine rağmen neden başarılı olamadığı sorusuna yanıt da buradadır. Türkiye solu Ecevit’in, CHP’nin arkasına dizilmekten kurtulamadığı oranda krizin patronlar lehine çözülmesinin de önüne geçememiştir.

Tabii ki ne İmamoğlu’nun ne de Kılıçdaroğlu’nun Ecevit’le bir ilgisi var, ne de dönem aynı dönem.

Öte yandan, kendisi de bir patron olan İmamoğlu’nun veya bütün bu adaletsizliğe rağmen “hellaleşerek son adımı atacağız” diyebilen Kılıçdaroğlu’nun bu mağduriyet oyunlarındaki işlevi pek farklı değil.

Halkı “kazanacak ata” kilitlemek, sandıkla uyuşturmak, sağa alıştırmak, halkın öfkesinin patronlara ulaşmasını engellemek, halkın mücadele azmini yok etmek…

Yenikapı’da mağdur yaratıp Erdoğan’a destek çıkanlardan Saraçhane’de mücadele değil ancak ve ancak uzlaşma beklenmelidir.