'Emperyalizmin sömürü olanakları hızla gelişiyor, çeşitleniyor. Bu özelliği yüzünden Osmanlı’dan kötü duruma düştük.'

Ecdadımız Osmanlı Hanedanı...

Türkiye Cumhuriyetini yönetenler, Osmanlı Hanedanından söz ederken “ecdadımız” sıfatı ekliyor; herkes de öyle olduğunu sanıyor. Oysa Türkiye Cumhuriyetinin kurulmasında Hanedanın hiç katkısı olmadı. Katkı vermeyişleri bir yana, önlemeye çabaladılar. Ferman çıkarmışlardı; ele geçirebilseler Atatürk’ü idam edeceklerdi.

Bağımsızlık mücadelesi, Hanedanın işbirlikçi-teslimiyetçi tutumuna rağmen başarıya ulaştı. Osmanlı Devletini, başkentine bile sahip çıkamayan, varlığını işgalcilere iyi hizmet verebilmesine borçlu bir elit grup yönetiyordu ve görevlerinin arasında bağımsızlık mücadelesini baskılamak da vardı.

Başaramadılar.

Son sultan Vahdettin, Ankara Meclisinin 1 Kasım 1922 günü saltanatı kaldırması üzerine, 17 Kasım günü bir İngiliz gemisine binip, İngilizlerin işgali altındaki İstanbul’dan ayrıldı. Aslında “kaçtı” demek daha doğru: çeşitli kaynaklarda, sarayda olmadığının birkaç gün sonra anlaşıldığı anlatılır.

İşgal, yaklaşık 11 ay sonra bitti. Yeni kurulan Türkiye Devletinin, topraklarına egemen olduğunu ve giderek güçlendiğini gören itilaf devletleri, yeni maceralara cesaret edemediler; 4 Ekim 1923 günü İstanbul’dan çekip gittiler.

Kurtuluş ve kuruluş mücadelesi başarıya ulaşamasaydı, bağımsızlık; laiklik; sosyal devlet; hukuk devleti kavramlarıyla tanışamayacaktık.

Günümüze hangisi kaldı? Diye sorulabilir. Kalmadığı doğru!...

Emperyalizmin boyunduruğu altına yeniden girdik. Ülkemiz, iç ve dış tekellerin çıkarlarını kollayan kadrolar eliyle alabildiğine yağmalanıyor. Böyle bir ortamda bağımsız olduğumuz düşünülemez.

Laikliğin sadece adı kaldı, çünkü yağma için karanlık gerekiyor. Her yıl milyonlarca insanımız, din-ahlak eğitimi adı verilen “karanlık tezgâhlardan” geçiriliyor. Her yeri cemaatler, şeyhler, müritler sardı.

Sosyal devlet, sermaye sınıfına aktarılacak kaynakların azalmasına yol açıyor; vazgeçtiler. Kamu hizmetleri, kamu kaynaklarına el konularak kurulan, beslenen ve zenginleştirilen Vakıflar eliyle ve bir lütuf olarak sunuluyor.

Hukuk, devletin kullandığı hak ve eşitlik mücadelelerini baskılama araçlarının kullanılmasını kısıtlıyor. Kolluk güçleri ile yargıyı pervasızca halkın üzerine süremeyecekleri için hukuk devleti kavramını da bitirdiler.

Emperyalizmin sömürü olanakları hızla gelişiyor, çeşitleniyor. Bu özelliği yüzünden Osmanlı’dan kötü duruma düştük.

Osmanlı Devleti, 1875 yılında, 200 milyon İngiliz lirası tutarındaki borçlarını ödeyemediği için iflas etmişti. Maliyesini, borçlarını ödetmek üzere beş emperyalist devletin 1881 yılında kurduğu “Düyûn-ı Umûmiyye” adlı bir Kurum yönetiyordu.

Yeni dünya düzeninde bu tür kurumlara gerek duyulmuyor. Emperyalizmin kadim örgütleri IMF ile Dünya Bankası bile önemini yitirdi.

Günümüzde uluslararası tekellere çok daha etkili sömürü hizmeti sunabilen kurumlar ve yöntemler icat edildi. Bunları bilmezsek, örgütlü mücadele için yol haritaları geliştiremeyiz.

Özelleştirmeler; Türkiye Cumhuriyeti yasalarının işlemediği kuruluşlar; uluslararası tahkim güvencesi ve müşteri garantisi verilmiş yap-işlet projeleri; maden ruhsatları; varlık fonu adı verilen çuvala tıkıştırılan kamu işletmeleri, değerli kamu taşınmazları, turizm merkezleri… Bunların hepsi Ülkenin yağmalatılmasına yarıyor.

Kapadokya Alan Başkanlığı gibi örgütlerden de söz edilmeli. Devlet memuru çalıştırmanın bile yasak olduğu bu örgüt, Nevşehir’de, 5 ilçe, 9 belde, 49 mahalle ve 26 köyde toplamı 83 bin hektar büyüklüğüne ulaşan alanda faaliyet yürütüyor. Belediyelerin plan ve uygulama, Koruma kurullarının SİT ve denetim yetkilerini kullanıyor. Sınırlarını Cumhurbaşkanı dilediğince değiştirebiliyor. Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazları ile ormanlık alanları bedelsiz olarak tahsis edebiliyor. Yetkisini birkaç kez kullandı ve bu arada Göreme Vadisini Milli Park olmaktan çıkardı. Ocak/2021’de ise Kanadalı Centerra maden şirketine, Nevşehir Avanos ilçesine bağlı Özkonak ve Göynük köylerinde bin 306 hektarı kapsayan alanda altın arama ruhsatı verildi. Araştırılsa uygulamalar arasında ilişki kurulabilir.

AKP, yaptığı her işi sır gibi saklıyor. Belki de iflas ettik. Belki de Varlık Fonundaki işletmelerin bir bölümü elden çıkarıldı. 2010 yılından bu yana varlık barışı olmayan günümüz geçmedi. Yurt dışındaki kayıt dışı paralarını getirenlere, bu paraları nasıl ve nereden kazandıkları sorulmuyor. Belki bu yöntemlerle kara paralar aklanıyor; borçlar finanse ediyor.

Göz gözü görmüyor ki nereden bilelim.