Sanal ortamlarda ve bazı televizyonların ekranlarında iki üç cümle ile kutladık, alkışladık, bağırdık, çağırdık, kınadık, önerilerimizi yeniden sıraladık oldubitti. Duyan oldu mu?

Duyan var mı?

27 Mart günü Atina, Paris, Londra, Moskova, Bükreş başta olmak üzere 33 ülkenin tiyatro yaratıcıları; yüzlerinde siyah tiyatro masklarıyla devlete ait salonlarda sessizce oturarak, pandemi sürecinde perdelerin kapalı olmasını, yaratma özgürlüklerinin ve yaşam koşullarının ortadan kaldırılmasını protesto ettiler.

Ülkelerinin seyircilerinden, diğer sanat alanlarının yaratıcılarından ve basından tarihi bir destek aldılar.

Fransa’da müzisyenler eylemlerin yapıldığı tiyatro binalarının önünde buluşup direniş şarkıları çaldılar.

11 ülkenin başbakanları ve hemen hepsinin kültür bakanları çözüm önermeleri için sanatçıları görüşmelere davet ettiler.
Duyan oldu mu?

Ülkemde ise; özellikle İstanbul’da devlete ait bir salon olmadığı için ve bunu ‘aklımızdan geçirmenin bile terörist, hain, müsvedde ilan edilme geriliğine yol açılacağı’ kaygısıyla, onlarca önermeye karşın suskun kalındı.

Sanal ortamlarda ve bazı televizyonların ekranlarında iki üç cümle ile kutladık, alkışladık, bağırdık, çağırdık, kınadık, önerilerimizi yeniden sıraladık oldubitti.

Duyan oldu mu?

‘Bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete’ tam bugünler için söylenmiş.

İnsanlarımız aç, açıkta, çaresiz. 

Bazı yaratı alanlarında kendi canlarına kıyanların sayısı her gün katlanarak sürüyor.

İstanbul, Ankara, İzmir, Adana gibi kentlerde her yaştan sanat yaratıcıları yaşam ve üretim alanlarını terk ediyorlar.

Duyan oldu mu?

Ordu’dan bağıran müzisyen kardeşim günlerce sesine sahip çıkılmasını istedi. Son 5 ayda önce evindeki eşyalarını sattı, ardından sazını. Tek derdi çocuğuna süt alabilmekti. Sonra bir elma ağacının dalına geçirdiği kementle kendi kendini boğdu.

Duyan oldu mu?

İstanbul’da 40 yıllık tiyatro emekçisi önce dededen kalma daktilosunu, sonra tüm kitaplarını, bilgisayarını, ardından buzdolabını sattı. Elektriği ve doğalgazı kesik bir evde battaniye altında donmak üzereyken arkadaşları tarafından hastaneye kaldırıldı. Sigortası olmadığı için meslektaşları aralarında para toplayıp giderlerini karşıladılar.

Duyan oldu mu? 

İstanbul, Çorum, Amasya, Hakkâri, Sakarya, Bolu, Eskişehir, Aydın, Manisa, Antalya, İzmir, Balıkesir, Muğla kentlerinde “Müzisyendim, işsizim, ne iş olursa yaparım.” diye paylaşan sahne emekçileri var.

İçlerinde iş bulabildikçe erdemleriyle inşaat işçiliği, gündelikçilik yapıp yaşama tutunmaya çalışanlar var.

Duyan oldu mu?

Fazla değil 4 yıl önce oynadığı oyunla en iyi oyuncu ödülüne aday gösterilen başka bir kardeşim, onuruyla diklenip pazarcılık yapıyor, buna rağmen 5 aydır ev kirasını veremediği, faturalarını ödeyemediği için icralık.

Duyan oldu mu?

38 yılını sinemaya adamış, ülkenin her yurttaşı gördüğünde saygıyla selam verdiği bir oyuncu, vicdanına yenik düşüp sokakta yaşıyor. Ne sigortası var ne herhangi bir yaşam güvencesi.

Duyan oldu mu?

Bin bir emek ve çabayla kurulmuş tiyatrolar tek tek kapanıyor. Kira borçları, vergi borçları, elektrik, doğalgaz borçları dağ olmuş.
Binlerce sanat emekçisi, sigortaları ödenemediği için sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorlar, yüzlercesi vergi borçları, kira ve faturalarla boğuşuyor.

Duyan oldu mu?

Her hafta toplanıp çözüm yolları için didiniyoruz.

Uzatmayacağım bu bahsi.

Anlattıkça canım yanıyor.

Ancak içinde bulunduğumuz bu amansız çöküşün sebebi yalnızca düşmanlığını üstümüze kusanlar değil, biliyorum.

Meslek yaşamlarımızın en güzel dönemlerinde, her şey hep güzel olacak diye düşünüp, örgütlenmeyip haklarımız için diklenmedik.

Çoğumuz sistemin yamağı olmayı seçip, onursuzca yaşamayı erdem saydı.

Daha da çoğumuz ise suskunlaşıp kara duvarın dibine sindiler.

O okuduğumuz kitaplar, söylediğimiz şarkılar, oynadığımız oyunlardaki öz olan ‘umudu kuşanmak’ tümcesinin karşılığını kendi hayatlarımız için hiç ama hiç düşünmedik.

27 Mart Dünya Tiyatro Günü geldi geçti gitti öyle mi, ardından Dünya Sanat Günü gelir o da gider, sonra Dünya Şiir Günü gelir ve arkasından 1 Mayıs.

İşçiler, emekçiler, topraklarına, sularına, yaşam alanlarına sahip çıkan köylüler gibi birleşip, varlığımıza ve üretimlerimize sahip çıkmazsak, gelecek günlerin bu günlerden ne farkı olacak?

27 Mart günü, Paris’te sahneye çıkıp Brecht’in ‘Hitler Rejiminin Korku Ve Sefaleti’ diye bildiğimiz oyundan okumalar yapan meslektaşlarımızın son sözleri, hepimiz için çok bildik bir oyun müziğinin sözleriydi.

“Boşa didinmek fayda vermez,
Her geçen gün daha beter dünden.
Kaldırmadıkça başlarımızı,
Sefaletimiz bitmez.”