Savaşsız, sömürüsüz, özgür ve eşit bir dünyada, gülün gülle tartıldığı bir dünyada, elma yanaklı çocukların, mutlu kadın ve erkeklerin yaşadığı bir dünyada, sömürüsüz ve sınırsız, kardeşçe yaşanan bir dünyada ömürlerini geçirmeli tüm çocuklar ve torunum. 

Dünyanın tüm torunlarına ve İdil’e

"Dünyayı verelim çocuklara hiç değilse bir günlüğüne
allı pullu bir balon gibi verelim oynasınlar
oynasınlar türküler söyleyerek yıldızların arasında
dünyayı çocuklara verelim
kocaman bir elma gibi verelim sıcacık bir ekmek somunu gibi
hiç değilse bir günlüğüne doysunlar
dünyayı çocuklara verelim
bir günlük de olsa öğrensin dünya arkadaşlığı
çocuklar dünyayı alacak elimizden
ölümsüz ağaçlar dikecekler."
('Dünyayı Verelim Çocuklara', Nâzım Hikmet)

Bugün torunum İdil’in ikinci yaş günü. Onunla birlikte olmak, oyun oynamak, konuşmak, dünyasını keşfetmeye çalışmak, yaşamı, doğayı öğrenme çabasını yakından izlemek büyük zevk. Kanımca bu milyarlarca dede ve nenenin paylaştığı ortak bir duygu. 

Eğer zamanım yeterli olursa  İdil’e insanlığın bugüne gelmezden önce içinden geçtiği aşamaları anlatmak istiyorum. Sınıfsız toplumlardan sömürü düzenine nasıl varıldığını ve içinde yaşadığımız, insanı ve onun parçası olduğu doğayı yok olma noktasına getiren bu koşullara nasıl ulaştığımızı onunla paylaşmak istiyorum. Yerküremizde canlı yaşamın varlığını sürdürebilmesi için bu düzeni değiştirmemiz gerektiği konusunu da tartışmalıyız. Sömürü düzenlerinin ta başından bu yana ders kitaplarında okutulmayan başkaldırıları, isyanları ve büyük devrimleri de konuşabileceğimizi düşünüyorum. Bu nene torun ilişkisi, ilerleyen yıllarda, ülke ve dünyanın nesnel koşullarıyla birleştiğinde, İdil’in, ülkemizin bağımsızlık ve aydınlanma mücadelesini ve onun lideri Mustafa Kemal’i, Marx, Engels ve Lenin başta olmak üzere insanlığın sosyalizm kavgasının büyük düşünürlerini ve savaşçılarını, bu savaşımı ülkemizde vermiş olan Mustafa Suphi, Şefik Hüsnü ve burada sayamadığım bir çok komünist ve sosyalist devrimciyi de merak edeceğini zannediyorum. Yine bu bağlamda, bu insanların yaşamlarını ve eserlerini okuyarak emekçiler için başardıklarını ve gösterdikleri özveriyi de öğrenmek isteyeceğini umuyorum.

İdil ve onun kuşağı, Darwin, Marie Curie, Einstein, Freud gibi bilim insanlarının, her alandaki sanatçıların, yazarların dünya toplumlarına katkıları ile de yakından ilgilenecek. 

Aziz Nesin dedenin dediği gibi, torunumun “sonsuz sınırsız düşleri” olsun ve insanlar onun “düşlerini som somut görüp şaşsınlar” istiyorum. Bu düşler, içinde yaşadığı dünyaya üretim düzeni ve sınıflar çerçevesinde bakarak yorumlamaya, aklın ve bilimin rehberliğini asla gözardı etmemeye, herkesin topluma yeteneğine göre katkıda bulunacağı ve herkesin üretilen toplam değerden ihtiyacı kadarını alacağı bir düzen anlayışına ve mücadelesine yani komünizme götürürse ne mutlu!

Dahası bu düş gibi görünen ama insanlığın önünde başarması gereken temel görevin, sosyalist ve komünist bir toplum düzeninin gerçekleşmesi için çaba göstermesi, üstelik bu çabasını örgütlü olarak yürütmesi de en büyük dileğim.  

Belki de İdil ve onun kuşağı çok yaş almadan barbarlığa karşı sosyalizm kazanabilir. Dünyanın dönüş hızı değişmese de büyük insanlığın uzun ve onurlu yürüyüşü hızlanmakta. 

Savaşsız, sömürüsüz, özgür ve eşit bir dünyada, gülün gülle tartıldığı bir dünyada, elma yanaklı çocukların, mutlu kadın ve erkeklerin yaşadığı bir dünyada, sömürüsüz ve sınırsız, kardeşçe yaşanan bir dünyada ömürlerini geçirmeli tüm çocuklar ve torunum. 

Böyle bir dünyada bir gün değil, her gün yaşasınlar...