'Yoksulluğu, ona neden olan sınıfın varlığına değil de o sınıfın kimi “aşırılıklarına” bağlamak, eşitlik yerine sürdürülebilirliğe işaret etmek, eşitsizliği değil onun düzeyini sorgulamak…'

'Dünyanın durumunu iyileştirmek' Davos’a kaldıysa…

Patronlar, onların üst düzey yöneticileri, hükümet temsilcileri, politikacılar, ekonomistler İsviçre’nin ünlü kayak merkezlerinden biri olan o küçük kasabada toplanmışlar, dört gündür birbirlerine dünyanın içine nasıl ettiklerini anlatıyorlar.

World Economic Forum- WEF ya da çokça bilinen ismiyle Davos Zirvesi’nden bahsediyorum. Pandemi nedeniyle son iki yıldır yüz yüze toplanamayan Zirve’nin bugün son günü.

İngiltere merkezli kuruluş Oxfam’a hazırlatılan raporla başladılar muhabbete. Raporun orijinal ismi “Profiting from pain”. “Acıdan faydalanmak” olarak çevirenler olduğu gibi “Acıdan kâr etmek” olarak da Türkçeleştirilebiliyor.

Enteresan tabi… Dünyanın her yerinde her türlü zenginliğin üzerine çökmüş bir avuç insan, dünyanın en berbat anlarında bile ne kadar da çok kazandıklarını, ama hep kazandıklarını, bundan sonra da kazanmaya devam edeceklerini söyleyip, çöktükleri zenginliğin altında pestili çıkmış milyonlarca insanın yaşamaya devam edebilmesi için ne yapılması gerektiğini konuşuyorlar. Davos’ta olan biten bundan ibaret.

Çok açık sözlüler.

Diyorlar ki;

Pandemi sayesinde aşı şirketlerimiz her bir saniyede 1000 dolar kazandı. Böylece salgın, ilaç sektöründen 40 yeni milyarderi aramıza kattı. Aslında sadece aşıcılarımız değil hepimiz kazandık. Mesela gıda ve enerji şirketlerine sahip olanlarımızın kasası 453 milyar dolar daha doldu. Davos’ta en son yüz yüze toplandığımızdan bu yana her iki günde bir, 1 milyar dolar daha zenginleştik. Servetlerimizin toplamı bundan 20 yıl önce dünya üzerinde üretilen mal ve hizmetlerin yüzde 4’ü idi, şimdi yüzde 14’ü. En zengin 20 milyarderimizin toplam serveti 3,1 milyarınızın, yani topunuzun toplam servetinden fazla. Dünyanın servetinin şok edici kısmını ele geçirdik. Regülasyonlar ve işçi haklarının içini oyduk. Vergi cennetlerine nakitlerimizi yağdırdık. Hükümetleri bunlar için seferber ettik. Evet, tüm bunların dünya üzerindeki eşitsizliklerin artmasına neden olduğunu biz de kabul ediyoruz. Ve bunu kimseden saklamıyor, bakın tüm dünyanın gözü önünde açık açık konuşuyoruz.

Dedikleri bu…

Bundan 52 yıl önce kuruluş mottosu “dünyanın durumunu iyileştirmek” olarak belirlenen Davos’ta resmedilen “dünyanın durumu” özetle böyle. Zirvenin ruhuna uygun olarak “durumu iyileştirmek” için de bir reçete sunuluyor. Zenginden daha fazla vergi almak…

Rakam öneriliyor. Milyonerlerden yüzde 2, milyarderlerden yüzde 5. Hesaplamışlar, her yıl alınsa 2,5 trilyon dolar ediyor. Bu da yine aynı hesaba göre 2,3 milyar insanı yoksulluktan çıkarmaya yeterli oluyor.

Kulağa hoş geliyor değil mi?

Benzer öneri WEF’in insani yardım inisiyatifi olan Humanitarian and Resillience Investing (HRI) de yapmış. HRI, şirketlerin “kırılgan bölgelerde” yaşayan ve “risk altında bulunan” yaklaşık 1 milyar insanı destekleyebileceğini ileri sürüyor. Denilen o ki, şirketler ve yatırımcılar hayırseverlik ve bağış yapabilir, hatta ötesine geçerek bu insanlar için “sürdürülebilir çözümler” üretebilir.

Zirvenin açılışını yapan Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’nin, Rusya’dan ayrılan şirketleri ülkeye davet etmesi de bundan farklı bir öneri değildi. Savaşın yıkıntısını üzerine avuçlarını ovuşturan pek çok sermaye grubu, Zelenski’nin Davos’a yolladığı temsilcilerle görüşmeler yaptı. HRI’nın tanımına en uygun yer Ukrayna olsa gerek. Bir ülkenin yıkımından milyarlarca dolar kazanacaksın ve bunun adı “kırılgan bölgelerde” yaşayan ve “risk altında bulunan” insanlar için “sürdürülebilir çözümler” olacak. Temiz iş…

Davos biraz da şov dünyasının paçasıdır. Zirve’nin bu yılki “zenginden fazla vergi” önermesini katıldıkları eylemde dile getiren milyonerler de vardı. Ellerinde “adil vergi” dövizi taşıyıp kameralara “bizden daha fazla vergi kesin” diye konuştular.

Yoksulluğu, ona neden olan sınıfın varlığına değil de o sınıfın kimi “aşırılıklarına” bağlamak, eşitlik yerine sürdürülebilirliğe işaret etmek, eşitsizliği değil onun düzeyini sorgulamak… Bunların hiç birinde sermaye sınıfı açısından bir sorun bulunmuyor. Üstelik sömürüyle elde ettikleri servetin küçük bir parçasından bile vazgeçmeleri için tek koşulun güçlü bir sınıf hareketi olduğunun farkındalar.

Mesele “dünyanın durumunu iyileştirmek” ise, bizim çok daha iyi bir fikrimiz var.

En zenginlerinden başlayarak tüm patronların varlıklarına el koyalım.

Fabrikalarına, işliklerine, tarım tesislerine, enerji santrallerine…

Hani söylemişler ya Davos’ta, her bir saniyede bin dolar kazandık diye. İşte o her saniyede kazandıkları parayı biz daha ucuz ekmek, daha iyi eğitim, daha yaygın sağlık hizmeti, daha kaliteli bir yaşam için kullanalım.

Her iki günde bir 1 milyar dolar zenginleşmişler ya, işte o parayla herkese iş sağlayacak yeni fabrikalar kuralım, her çocuğun eşit yararlanacağı okullar açalım, her yurttaşın aynı hizmeti alacağı güzel hastaneler yapalım. Bizim ürettiğimiz bizim olsun. Zenginlik denen şey küçük bir azınlığın saltanatı değil halkın refahı olsun.

Ne dersiniz?