Akepe ve uzantıları bu kez büyük gövde gösterileri, vaatler veya tehditlere başvurma yoluna gitmedi. Ankara niyetini Sucuoğlu’nu en üst seviyede konuk ederek açığa vurmakla yetindi.

Doğu Akdeniz’de bir seçim üzerine fikir uçuşmaları

Bir süredir değinmediğim Kıbrıs’tan söz etmenin zamanıdır şimdi. 23 Ocak Pazar günü, yani bir hafta sonra parlamento seçimleri yapılacak Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde. Şimdi Kuzey Kıbrıs desem daha havalı olur belki ama alışmışım KKTC’ye, değiştirmek gelmiyor içimden. Kıbrıs’ın kuzeyinde Yunan Cuntasının 1974’teki darbe girişimini takip eden Türkiye’nin askeri müdahalesinin ardından kurulan yapının bugünkü adı bu. Bu adı sık tekrar edişimin bir sebebi de içeriksiz bir “milli dava” edebiyatından taviz vermeyen kimi çevrelerin KKTC’nin açılımını hâlâ doğru söyleyemiyor olmaları belki de. En son 2020 yılının sonunda KKTC’de düzenlenen Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde “muhalif” denen kanallardaki tartışma programlarına katılan ve her ne hikmetse tamamı Türkiyelilerden oluşan “azman uzmanların” bir bölümü Kuzey Kıbrıs TÜRKİYE Cumhuriyeti’nden söz ediyorlardı zira. 

Tabusu bol bir mesele Kıbrıs. Bu tabuların arasında açılmış üç yol var. Birini seçersen beresiz varabiliyorsun menzile şayet gerçeklikle bir derdin yoksa. “Milli Dava” yolu, “Uluslararası Hukuk” yolu ve “İşgal ve İstila” yolu. Birinci yoldan gideceksen biniyorsun “yavru vatan” kayığına ve akıntıya karşı kürek çekiyorsun. İkinci yoldan gideceksen “Efendim Kıbrıs meselesini uluslararası hukuka uygun şekilde halledersek yarın AB’ye üyeyiz” deyip atlıyorsun “Kuzey Kıbrıs” dolmuşuna. Üçüncü yolda “Atilla, işgal, istila”, zorla Müslümanlaştırılmış ve asker çizmesi altında inleyen Kıbrıslı Türk azınlık, Kıbrıs’ın işgal edilmiş, kana boyanmış (haritada kırmızı gösterilecek) bölgesi filan var kullanışlı söylem araçları olarak. Bu üç yolu toplasan da çıkartsan da çarpsan da bölsen de Kıbrıs gerçekliğine bir gıdım dahi yaklaşamıyor yanından geçip gidiyorsun.

Girizgâh uzun oldu ama konu Kıbrıs olunca çok gerekli. 60 yıldır Türkiye’yi yönetenleri ve zaman zaman halkı ilgilendiren bir mesele olduğu halde, Kıbrıs, Kıbrıs Türkü konusunda doğru bilinenler, yanlış bilinenler yanında güdük kalıyor. Örnekse KKTC’yi ziyaret eden bir yavru iktidar heyeti aynı ziyarette hem BM parametrelerine uygun hem de iki devletli çözümden dem vurabiliyorlar. Geçelim. Bunları anlatmayacağız bu yazıda.

Konumuz seçimler. 2020 yılındaki Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Akepe’nin ve adadaki uzantılarının ciddi bir müdahalesinin yaşandığı ve sonucu bunun belirlediği tartışılmıştı bir süre. Müdahaleli ve şaibeli seçimlere alışık olmayan bir yer değildi KKTC ama bu sefer sanki ipin ucu daha da kaçmış, adaylardan biri ciddi ciddi tehdit edilmiş, kapalı Maraş’ın açılmasıyla birlikte milyarlarca dolarlık yatırım ve binlerce kişiye iş imkanı gibi gerçekleşmesi olanaksız vaatlerle Türkiye’nin etkisine ve baskısına daha açık bir seçmen grubu düpedüz kandırılmıştı.

Adadaki Cumhurbaşkanlığı seçimleri sırasında Türkiye’de önümüzdeki dönemde bir ihtimal yapılacak olan seçimlerin bir nevi küçük ölçekli provasının sahnelendiğini yazıp çizmiş, söylemiştim o sıralarda. Seçim adil değildi özetle.

Kapitalist düzen içinde gerçekleştirilen hiçbir seçimin gerçekten adil olarak tanımlanamayacağı zira kuralların bizatihi adaletsiz olan sistemin kendisini yeniden üretmek için kurgulanmış olduğunu, en basitinden 1 kişi eşittir 1 oy ilkesinin geçerlilik taşımadığını, buna karşılık 1 liranın 1 oy anlamına geldiğini biliyorum elbette. Yalnız işin içine adaylardan birinin kendisini, ailesini tehdit gibi unsurlar girdiğinde burjuva düzeni bakımından bile adil bir yarıştan söz edilemeyeceği açıktı 2020 yılında. 

2021 yılı KKTC’nde bu atipik seçimin sonuçlarının her alana yayılmasıyla geçti. KKTC’ni en büyük ve en örgütlü partisi olmanın dışında iktidarda kim olursa olsun Türkiye’ye yakın durmayı önceleyen UBP’nin (Ulusal Birlik Partisi) dahi iç işleyişine müdahale edildi. Partinin bir kongresi yaptırılmadı. Bir sonrakine ise bir takım mafyatik hesaplaşmaların gölgesi düştü. 

Neticede garip koalisyonlar kuruldu, Başkanlık sistemine gidiş yolları yasal olarak şimdilik kapalı olduğundan bu sistemi fiili olarak uygulama yolları arandı. Bu süreçte para biriminden ihracatının yapısına kadar Türkiye’ye tümüyle bağımlı hale getirilmiş Kıbrıs Türk ekonomisi, Ankara’daki ekonomi dehalarının  deneme yanılma girişimlerinden ağır şekilde etkilendi. Kıbrıs Türk Halkı kayda değer biçimde yoksullaştırıldı.

İtiraf edeyim ki, benim beklentim Akepe’nin önümüzdeki hafta yapılacak Cumhuriyet Meclisi seçimlerine de 14 ay önce yaptığı gibi kampanya döneminden oy sayımına kadar pervasızca müdahale edeceği ve parlamentoyu kendi istediği şekilde dizayn edeceği yönündeydi. Bir diğer beklentim ise Kıbrıs Türkü’nün çiğnenen iradesine sahip çıkma iddiasındaki muhalefetin Cumhurbaşkanı seçimlerinden ders almış olarak ilkesel bir güç birliğine gideceği ve Akepe’nin düzenleyeceği seçim müsameresini engelleyemeseler de bir hayli güçleştirecekleriydi.

Her ikisinde de yanıldım. Sırayla gidersek Akepe ve uzantıları bu kez büyük gövde gösterileri, vaatler veya tehditlere başvurma yoluna gitmedi. Ankara niyetini seçimden on gün önce UBP Genel Başkanı ve Başbakan Sucuoğlu’nu en üst seviyede konuk ederek açığa vurmakla yetindi. Sucuoğlu ziyaretle ilgili açıklamasında özetle “seçimlerden sonra yapılacakları ele aldık” diyerek seçmene gerekli mesajı vermiş oldu. Biraz açarsak daha seçim yapılmadan seçimlerden sonra da UBP iktidarının devam edeceğini söyledi. 60 yılı aşkın süredir bir gözü hep Ankara’da olan Kıbrıslı Türk Seçmen de dağınık, Ankara’nın istemediği, başka bir deyişle “kuruş koklatmayacağı” Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP) ve TDP (Toplumcu Demokrasi Partisi) gibi federal çözümden yana ve sol olarak tanımlanan oluşumların yerine, günlük yaşantısını sürdürmesine imkân verecek olan seçeneği tercih edecek gibi görünüyor. Bunda bir etken de Adadaki çözüm görüşmelerinin kesintiye uğramış olması ve yakın gelecekte başlayacak gibi de görünmemesi elbette.

Siyasi tablonun gözümüzde bir nebze canlanması bakımından birkaç şirketin gerçekleştirdiği anketleri dikkate alarak saptayabileceğimiz tahmini oy oranlarını da koyalım. UBP: %33-39 arası, CTP: %25-27 arası, Türkiye kökenli seçmenin desteğini alan YDP: %8-11, Rauf Denktaş’ın siyasi hayatının son döneminde destek verdiği ve oğlu Serdar Denktaş’ın uzun yıllar liderliğini yürüttüğü merkez sağ eğilimli Demokrat Parti (DP): %6-8, TDP: %5-7, Akademisyen Kudret Özersay’ın liderliğindeki merkez sağ eğilimli Halkın Partisi (HP): %6-8.

Bu oranlara bakarken KKTC’de seçim barajının %5 olduğunu da hatırda tutalım. Yukarıda saydığım partilerin tamamı 50 sandalyeli Cumhuriyet Meclisi’nde temsil imkanı bulabileceklermiş gibi görünüyor şimdilik.

KKTC’de seçimler öncesi özellikle sol oluşumlardan boykot seçeneğini de öne çıkaranlar oldu. “Ankara’nın dediği olacağına göre boşa zahmet etmeyelim, bu çarpık düzeni meşrulaştırmayalım” yaklaşımıyla hareket eden bu oluşumların girişimleri ne sonuç verir bilinmez. Anketlere bakılırsa seçmenin neredeyse %25’i sandığa gitmem diyor. Bizim gibi katılım oranlarının nadiren %80’in altına düştüğü ülkeler için bu oran yüksek görünüyor ama KKTC’deki seçimlere katılım oranlarının %75-80 arasında değiştiği dikkate alındığında sıradışı bir boykot oranından söz edebilmek güç.

Kıbrıs’ın Türkiye’de okuyucusu belki de en az dış politika konularından biri olduğunu bildiğim için sabırları daha fazla zorlamak istemiyorum. Yine de bu seçimlerden UBP’nin birinci parti olarak çıkacağını, Ankara’nın “nazik” teşvikiyle YDP ve DP’yle birlikte üçlü ve sandalye sayısı bakımından da güçlü (örn. 30 veya üzeri) bir koalisyon kurulacağını tahmin etmek falcılık sayılmaz.

Bu yeni koalisyonun öncelikli ödevi de, kupon arsalar başta olmak üzere KKTC’nin denetimindeki yaklaşık 3000 km2’lik arazinin fiili ilhak sürecini kolaylaştıracak adımları atmak olacaktır.
  
O arada Türkiye’de Akepe ve sadık yol arkadaşı iktidarı Millet İttifakı’na devrederse Kuzey Kıbrıs’ta ne olur, o koalisyon ne kadar etkilenir gibi sorular gelmesin aklınıza. Öyle bir durumda Türkiye’de ne kadar değişiklik olacak ise Kıbrıslı Türkün kaderinde de o kadar olacaktır. Bana inanmıyorsanız Peygamber soyundan Seyyid Bilmemkim’in torununa sorun.