Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş 'korkusundan' 11 yıllık makam aracını değiştiremiyormuş. Yanı başımızda böyle bir zulüm yaşanırken biz de tutmuş dış politika analizi yapmaya kalkışıyoruz. Pes!

Dış politikada 2021 ve bitmek bilmeyen zulüm

Âdettendir: Yılın sonunda ya da yeni yılın başında, o yıl olup bitenlerden önemli görülenler  sıralanır, bunların değerlendirmesi yapılır. Bir de, mümkünse yeni yıldan neler beklendiği üzerine birkaç kelam edilir.

2021’e gayet tatsız bir ortamda girmiştik. Küresel bir salgın, salt Türkiye’de değil bütün dünyada o salgını yönetme ve aşma niyeti kuşkulu, yeteneği sınırlı bir düzen, ölümler, fırsattan istifade katlanan sömürü ve artan yoksulluk. 

Düzen deyince aklımıza gelen ilk ülke olan ABD 2021’e alışılmadık bir şekilde başlamıştı. ABD tarihinde büyük olasılıkla Boston Çay Partisi, İç Savaş, Büyük Bunalım gibi olayların yanında Kongre Baskını adıyla yerini alacak olaydan söz ediyorum. Trump döneminde sırtı sıvazlanan ve alabildiğine özgürleştirilen ırkçı ve faşistler, Demokratların adayı Biden’ın kazandığı seçim sonucunu tanımadıklarını dile getirmek için Senato ve Temsilciler Meclisi’nin toplandığı Kongre binasına adeta ellerini kollarını sallayarak girmişlerdi. Dünyanın en güçlü güvenlik aygıtına sahip olduğu söylenen ABD’nde, kolluğun bu birkaç yüz serseriyi binadan dışarı çıkartması saatler sürmüştü. O sırada henüz Başkanlığı devretmemiş olan Trump’un bu garip baskına destek verdiği açıktı.

ABD bu krizi atlattı diye düşünebilirsiniz. Bence öyle değil. Geçen bir yıllık süre içerisinde Trump teslim olmadı. Aksine Cumhuriyetçi Parti’yi büyük ölçüde kendi çizgisine çekti ve 2024 yılında yapılacak seçimlerde adaylık niyeti bulunduğunu açıkladı. Üstelik Cumhuriyetçi Parti’nin valileri bu kez kaybetmemek için birçok eyalette kendilerine oy vermeyen Afrika kökenli Amerikalılar başka olmak üzere yoksul ve emekçi kesimlerin oy kullanmalarını engellemeye yönelik bir dizi düzenlemeyi hayata geçirdiler. Biden’ın fiyaskolarla bezeli yönetimine bakarak Trump’ın yeniden seçilme olasılığının bulunmadığı iddia etmek güç.

Kongre Baskını ve izleyen gelişmeler görmek isteyenlere şunu gösterdi. Yüz yıldır demokrasi ve istikrar abidesi olarak pazarlanan ABD, Fransızların çok sevdiği deyimle ayakları kilden yapılmış bir devden başka bir şey değildi.

Atlas Okyanusu’nun bize yakın kıyısına da bir göz atalım şimdi. Avrupa Birliği yeni yıla Trump’tan kurtulmuş olmanın verdiği ferahlıkla girdi. Emperyalist Batı cephesinde keskin kırılma arayanların ileri sürdüklerinin aksine, kısaca Avrupa dediğimiz siyasi yapı, Trump döneminde kendisini öksüz, yetim ve savunmasız hissediyordu. Fransa’nın başındaki bankacı çocuk NATO’nun beyninin öldüğünü ilan etmişti, Fransa Avrupa odaklı ve ABD’nden yeni bir savunma mimarisi inşa etmek için harekete geçmişti, girişimin sonuçlanmasının eli kulağındaydı vs..

Kısmet değilmiş. Biden seçildi. ABD Kuzey Atlantik İttifakı’nı fabrika ayarlarına döndürdü. Tabur halinde toplanmış Avrupalı liderlere “Nassınız?” dedi ve “Sağol” yanıtını aldıktan sonra NATO’nun dişlerini sivriltmeye yönelik çabalara hız verdi. Kimilerinin geçen yıl gitti gidiyor dedikleri NATO şimdi Baltıklardan Karadeniz’e uzanan bir yayda eski kabadayılık günlerini aratmayan güç gösterileri sergiliyor.

Geçen yıl içinde komşumuz Yunanistan, hem niyet hem de yetenek bakımından Türkiye’de bulup bulabileceği en “elverişli” yönetim kadrosundan de yararlanarak bölgede emperyalizmin gözde jokeylerinden biri olma yolunda önemli adımlar atmaya devam etti. Doğu Akdeniz’de oluşan İsrail-Mısır-Yunanistan-GKRY karesine Birleşik Arap Emirlikleri de eklemlendi. Atina, Dedeağaç’ta ciddi bir ABD askerî yığınağına ev sahipliği yapıyor artık. Bu yığınağın öncelikle Rusya’ya yönelik olduğuna kuşku bulunmamakla birlikte, ABD askeri varlığının bölgedeki bütün halklar için somut bir tehdit oluşturduğu kesin. 

Dedeağaç’a kadar gelmişken İpsala’dan giriş yapalım artık. Akepe yönetimi 2021 yılında da bozgundan bozguna koşmayı sürdürdü. Hangi birini saysam bilemedim. İlk aklıma gelenleri sıralayayım.

Biden “Asrın Lideri”nin aramalarını uzun süre meşgule düşürdü. Sonra da meşum bir 24 Nisan günü “soykırım” deyiverdi. Akepe çok mahzun oldu ama “hamdolsun” sonraki ikili görüşmelerde konu bir daha açılmadı. 

Yıllardır cinsi cibilliyeti siyasi Cuma vaazlarına konu olan Diktatör Sisi’yle yakınlaşma çabaları, siyasi İslamcılığın herhangi bir konuda tutarlı bir politika üretemeyeceğini yüzüncü kez ortaya koymak dışında şu ana dek çok somut bir sonuç vermedi. 

Buna karşılık darbe finansörü denerek sövülen Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) güçlü adamıyla sağlam “swap” ilişkileri tesis edildi. “Kudüs, Kudüs!” çığlıkları arasında Filistin halkı çoktan unutuldu ama bu bile İsrail’le ticari alanda sürüp giden balayını siyasi alana taşımaya yetmedi.

Hakkını yemeyelim. Türkiye-AB ilişkileri raya oturdu. Hangi raya olduğunu biliyoruz. Uzun süre Doğu Akdeniz’de savaş tamtamları çalan, AB sınırlarına göçmen yığma ilkelliğine başvuran Akepe yönetimi sonunda “hizaya” geldi ve AB’nin iki temel beklentisini karşılamayı sürdüreceği güvencesini verdi. Göçmenlere baraj ve başta Almanya olmak üzere Avrupa sermayesine ucuz sınai üretim.

Avrupa ile ilişkiler marjında AİHM kararlarının uygulanmaması konusundaki ısrar devam etti. Her ne kadar “yaptırım ettirim” sözleri duyduysak da, Hammurabi Kanunlarına göre bile hukukiliği tartışılabilecek yargılamalar sonucunda yıllardır rehin tutulanlar hâlâ cezaevindeler. Avrupa Konseyi çerçevesinde bir gelişme daha var unutulmaması gereken. Adını İstanbul’dan alan ve Akepe tarafından imzalanan sözleşmenin kimbilir hangi göksel etkinin sonucunda tek hamleyle terk edilmesi. Kadınları tehdit etmek, dövmek ve öldürmenin önündeki bir “engel” daha kaldırılmak suretiyle derin demokrasi daha da derinleştirildi.

Akepe bu yıl Maraş’ı açtı. Kahraman olanı değil tabii, o kanlı dosyanın kapağını açmak çok daha zor. Kapalı şehir olanı açtı.  KKTC’de seçime pek de benzemeyen bir “şey”in kampanya malzemesi olarak kullanıldı bu açma meselesi. Hamdolsun şimdi Maraş'ın apaçık ve yürünebiliyor, koşulabiliyor, bisikletle bile dolaşılabiliyor bir iki caddesinde. O süreçte havada uçuşan milyarlarca dolarlık yatırım, iş imkanları gibi balonlar hâlâ Beşparmak Dağlarının tepesinde dolaşıyorlar.

Rusya-Ukrayna cephesindeki zigzaglar ve her nedense ayda bir gündeme gelen ama her seferinde akim kalan Suriye’ye yönelik harekatlara daha değinemedik bile. Onları da seneye irdeleriz bakarsınız. Bu düzen böyle giderse 2022 yılında farklı bir diplomasi öyküsü yazma olasılığımız yok çünkü.

Bu hafta 2021 yılında diplomatik alandaki gelişmeleri özetlemeye çalıştık ama yılın son günlerinde, bir düzlemde yaşanan, hepimizi derinden sarsan ve yaşama sevincimizi, yeni yıldan beklentilerimizi tuzla buz eden, çok daha yaşamsal önem taşıyan bir başka gerçeği öğrendik. 

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş “korkusundan” 11 yıllık makam aracını değiştiremiyormuş. Açıklamayı doğru okuyabildiysem sözünü ettiği korkunun semavi bir niteliği de yok. Bir ihtimal pitbull besleyen Beyaz Türkler’den kaynaklanıyor olabilir.  

Artık ay sonunu filan değil akşama ne uydurup pişireceğini düşünmek zorunda kalan milyonlarca emekçi eminim Erbaş’ın demecini okuyunca yıkılmış ve yastık altındaki tonlarca altınlarını bu güzide kuruluşa bağışlamak için gerekli hazırlıklara başlamışlardır.

Yanı başımızda böyle bir zulüm yaşanırken biz de tutmuş dış politika analizi yapmaya kalkışıyoruz. Pes!