Bu uygulamayla, insanlar dinlerini, inançlarını ya da inanmamalarını açıklamaya mecbur bırakarak Anayasanın din ve felsefi inançları açıklamaya zorlamama ilkesi ihlal edildi.

Din dersi kararı üzerinden Türkiye durumları-I

İlk ve orta dereceli okullarda din dersi konusu Cumhuriyetin ve temel ilkelerinden olan laikliğin gelgitlerle dolu durumunun ve yıkımının örneklerinden biri. Okutulup okutulmaması, zorunluluk, isteğe bağlılık, isteğe bağlılığın muafiyet isteme gibi uygulanması, bir dinin bir mezhebi üzerine eğitim ve öğretimin din özgürlüğü adı altında olağanlaştırılması, dayatmalar, hukuk ve yargı destekli gelgitler ve bunlar gibi birçok durum söz konusu.

Kapitalizm, hem paralı/parasız/eşitsiz/düzene destek veren/seçip hizmetine alan eğitim sistemi hem de din eğitimi ve öğretimiyle çocuklar ve gençler üzerinden geleceğin ipotek altına alınmasını serbestlik ve sınıfsallık içinde, plansızlığı planlayarak kurguluyor.  

Zorunluluğu ve isteğe bağlılığı bir arada getiren 1982 Anayasası hükmü kılıktan kılığa sokularak, “din eğitim ve öğretimi” “din kültürü ve ahlak öğretimi” içine yerleştirilip zorunlu olarak gösterilerek, üstelik anayasal isteğe bağlılık hakkı asıl iken, asıl, din eğitim ve öğretiminden muaf tutulma isteğine daraltılarak durum iyice karmaşıklaştırıldı yıllarca.

Din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) adı altında İslam dini ve onun bir mezhebiyle ilgili eğitim ve öğretim zorunlu koşuldu. Ve dahası bu dersten muaf tutulacak dinler “Hristiyanlık ve Musevilik” ile sınırlandırıldı. İslam içinde diğer mezhepler, diğer dinler,  herhangi bir dine inanarak ya da inanmayarak kimlikte din hanesini boş bırakanlar muhatap alınmadı.

Öte yandan bu uygulamayla, insanlar dinlerini, inançlarını ya da inanmamalarını açıklamaya mecbur bırakarak Anayasanın din ve felsefi inançları açıklamaya zorlamama ilkesi ihlal edildi.          

Anayasa Mahkemesinin (AYM) 28 Temmuz 2022 günü yayımladığı “eğitim ve öğretimde dini ve felsefi inançlara saygı gösterilmesini isteme hakkının ihlali” (Hüseyin El – Nazlı Şirin El; B. No:2014/15345, 7.4.2022) kararı laik cumhuriyetin başına gelenleri anayasal ve yasal süreç, uygulama, kararlar, biçimsellik ve çelişkiler üzerinden açık seçik anlatıyor.

Uzun mu uzun yargılama süreci var ki yaşanılanlar, ağır sözcüğünün bile yetersiz kaldığı ekonomik ve siyasal bunalım içinde ağlanacak duruma güldürmeyi başarıyor. Bir başka gülünç durum, bireysel başvuru “yargılamanın uzun sürmesi nedeniyle makul sürede yargılama hakkının ihlali iddiası”nı da taşımasına karşın AYM bir yasa değişikliğinden kaynaklanan teknik nedenle bu konuya girmiyor ama kendisi de daha uzun bir inceleme ve karar sürecini kullanıyor.

Okuyucuyu yormadan özetlersek; ana ve babasının din kültürü ve ahlak bilgisi (DKAB) dersinden muaf tutulmasını istediği öğrenci 2000 doğumlu. 2009’un Ekim ayı başında 4. sınıf öğrencisi iken ana ve baba (Anayasa diliyle kanuni temsilci -KT-) muaf tutulma isteğini (Anayasaya göre muaf tutulma değil, isteğe bağlı olduğu halde zorunlu koşulan din eğitim ve öğretimi istememe) okuluna bildiriyor.

Aynı yıl: idareden bu isteğe ret yanıtı veriliyor; ailenin isteği üzerine nüfuz cüzdanının din hanesindeki “İslam” ibaresi kaldırılıyor (bilindiği gibi din hanesi kaldırılmadı, yeni kimliklerde çip içine alındı, bu konuda tarafımca açılan dava süreci bireysel başvuru yoluyla AYM önünde bekliyor); öğrencinin KT’leri Eskişehir İdare Mahkemesine (İM) ret işleminin yürütmesinin durdurulması ve iptali için dava açıyor.

2010’da Eskişehir İM davanın yetki yönünden reddine ve dava dosyasının yetkili Ankara İM’ye gönderilmesine karar veriyor.     

Bir yıl sonra 2011’de Ankara İM’nin, dava konusu ret işleminin iptaline ilişkin kararını görüyoruz. İş burada bitmiyor, 2011 sonunda Temyiz devreye giriyor. Danıştay 8. Dairesi, müfredat tartışması da yaparak, derslerin din eğitimi değil din kültürü ahlak öğrenimi olduğunu belirtiyor. Böylece ailenin dini inancı olmadığından bahisle çocuğun bu dersten muaf tutulması istemi yargı tarafından da reddedilmiş oluyor.

2012’de ilk derece mahkemesi Danıştayın bozma kararına uyuyor, 2013 sonunda bu kararın temyizi üzerine Danıştay tarafından onama geliyor. 2014’de onama kararına karar düzeltmesi istemi reddediliyor. Aile hak ihlali nedeniyle Eylül 2014’de AYM’ye bireysel başvuru hakkını kullanıyor. Böylece başlangıçtan AYM başvurusuna kadar beş yıla yakın zaman geçiyor.

AYM’nin 12.9.2014’te yapılan başvuruyu sonuçlandırma tarihi 7.4.2022. Yani beş yıla yakın idare ve yargı sürecinden sonra AYM’de geçen süre yedi buçuk yıl. Toplam hak arama süresi on iki buçuk yıl. Öğrenci, dosya AYM önündeyken 2018’de üniversiteye başlıyor, AYM karar verdiğinde bitirmeye yaklaşıyor.

AYM “ebeveynlerin eğitim ve öğretimde dini ve felsefi inançlarına saygı gösterilmesi hakkı”nın ihlaline (8/7) oyçokluğuyla karar veriyor. Bu ihlalin din eğitiminden muafiyet talebine dair idarece verilen ret kararından kaynaklanmış olmakla birlikte derece mahkemelerinin bu ihlali gideremediğini belirtiyor, yani mahkemeleri hukuka uymaya çağırıyor.

Sonra da mahkemelerce yapılması gerekenin bu başvuru konusu ve başvurucular yönünden artık yapılamayacağını saptıyor. AYM’ye göre “başvurucunun kızı (2009 yılında 4. sınıf öğrencisi iken) 2018 yılından itibaren üniversite öğrencisi olup (bireysel başvurunun) karar tarihi itibariyle ilk ve ortaöğretim kurumlarında okutulan DKAB dersini almak durumunda olmadığından (ama o kurumlarda okurken istemedikleri halde almak zorunda bırakıldı) ihlalin sonuçlarının ortadan kaldırılması için (2022 yılında) yeniden yargılama yapılmasında hukuki yarar” kalmıyor.

Ölme eşeğim ölme yaz gelsin…

Eğitim ve öğretim, onun içinde de -anaokullarında bile Kuran kurslarıyla sürdürülerek- tümör gibi yayılan din eğitimi nasıl siyasal, ekonomik, toplumsal ilişkilerin ürünü olarak yürütülüyorsa, hukuk ve yargı da aynı ilişkilerin araçları olarak işlevini yürütüyor. Evet ortada gecikmiş bir hak ihlali kararı var ama hakkını arayana yaramadığı gibi emsal olarak başkalarına yaramayacağı da bu çürüme koşullarında bilinmez değil.

Mahkemelerin gelgitli kararlarının ve AYM’nin bireysel başvuru kararının içeriği, İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararlarının bu konudaki etkisiyle birlikte konunun özüne ve tabii ki ideolojik, siyasal, ekonomik ilişkilerle bütünselliğine gelecek hafta devam edeceğiz.