1967 yılında 22 yaşındayken ilk albümü “El Hombre”yi piyasaya sürdü. Bu dönem bestelerine ilham veren temalar, genelde altmışlı yılların sorunlu uyuşturucu kültürü üzerineydi.

Ders dolu bir ömür

Ortaköy’deki İstanbul Jazz Center (İJS) adlı mekân, faaliyette bulunduğu yıllarda bizi en çok heyecanlandıran yerdi. Açıklanan aylık programda Larry Coryell’ı iple çekerken, birkaç gün öncesinde Pat Martino gelmişti.

2007 yılıydı, ilk kez memleketimize ayak basıyordu ve 63 yaşındaydı. Üst üste iki gece çalmıştı; minnacık, çelimsiz, kürdan bacaklı, çökmüş aortlu ve kalsiyumsuz kemikli bu “Küçük Dev Adam”, koca gitara kundaktaki bebe muamelesi yapan bir süt anne gibiydi.

Ağırlıklı olarak “Remember: A Tribute to Wes Montgomery” adlı son albümünde bulunan, yolunda yürüdüğü büyük usta Wes Montgomery parçaları vardı listesinde.

Martino, müzikal potansiyeli yüksek bir gitarcıydı. Çalgısında sergilediği tane tane konuşma tarzı, kendine has bir ahenk taşıyordu. Çalış tekniği hakkında “sol elim üniversiteden mezun, sağ elim ise mecburi dersler bitince ayrılmış gibidir. Sol elim tam bir entelektüeldir” demesi yeterince kavratıcı bir tarifti.

***

Kafa kağıdında yazdığı isimle Patrick Carmen Azzara olarak 1944 yılında Philadelphia’da doğan Martino, müzik hayatına çok küçük yaşta başlamıştı. Babası da (bir dönem jokeylik ve terzilik de yapmış olmasına rağmen) gitarcıydı, Eddie Lang’in öğrencisiydi. İlk gitarına 11 yaşındayken kavuşan Martino, radyo ve plaklardan dinlediği Wes Montgomery ve Jimmy Smith’den etkilenmiş, onları taklit etmişti. 12 yaşında keşfettiği Les Paul vardı bir de; onun plaklarını devrini düşürerek çalıyor, duyduklarını taklit etmeye çalışıyordu. Yıllar sonra plaklarda sergileyeceği olağanüstü gitar tekniğini, gençlik dönemi heyecanları ve ilham aldığı müzisyenler yapılandırmıştı.

15 yaşında liseden ve baba ocağından ayrıldıktan sonra Jack McDuff’ın topluluğuna katılarak George Benson’ın yerine geçmişti. 1967 yılında 22 yaşındayken ilk albümü “El Hombre”yi piyasaya sürdü. Bu dönem bestelerine ilham veren temalar, genelde altmışlı yılların sorunlu uyuşturucu kültürü üzerineydi.

***

Yetmişli yıllarını plak üretimi açısından bereket içinde geçiren Martino, maalesef birtakım bağımlılıklar konusunda kendisine dinleyicilerine davrandığı kadar iyi davranmamıştı. 1980 yılında çekilen röntgen sonucu beynindeki kan damarlarının kısmen tıkandığı anlaşılmış, doktorlar dikkat etmezse bir ay bile yaşamayacağını söylemişlerdi. Geçirdiği beyin ameliyatı başarılıydı, ama iki yıl sonra iyileşmesi, müziğe yeniden başlaması ve bir albüm çıkarması için dokuz yılın geçmesi gerekecekti. Ameliyat sonrasında kimseyi hatırlamıyordu, gitar da çalamıyordu. Hafızasını yeniden kazanması zaman aldı; iyi bir müzisyen olduğunu hatırladığında, yeniden müzik yapma isteği onu biraz korkuttu. Kendini hem fiziki, hem psikolojik açıdan toparlaması kolay olmadı. Çünkü bitmek tükenmek bilmeyen hastalıklar ve aile bireylerinin ölümleri onun müzik hayatındaki duraklamaların nedenleriydi. Önce 1989 yılında genç yaşta kanserle savaşan annesini, ertesi yıl da babasını yitirdi, ruh halinde çöküşler yaşadı. Bu süreçten örnek bir mücadele ile galip çıktı. Zaferi, yaşama sevincinin gücü ile açıklanabilirdi ancak. İkinci yaşam ona piyangodan çıkmamıştı; savaşarak elde edilmişti. O halde değerini iyi bilmeliydi.

***

Sigarayı, alkolü, uyuşturucuyu bırakmış, sağlıklı besleniyordu. Ameliyatının ardından kişisel bilgisayarın mucizelerinin farkına vardı. Bilgisayar başında geçen zamanı iyi kullanmıştı. Korkutucu bir saplantıyla teori ve kavramların hepsini deniyordu. Dikkatlice harmanlanan ve dosyalanan tüm çalışmaları, öyle bir yapıdaki bunun sadece küçücük bir bölümü bile ancak düşünce okullarında üretilebilirdi. Martino çalışmalarıyla gitar teorisinin literatürüne katkıda bulunuyordu.  

Örneğin (‘parental’ akor formlarının kullanımını ve fretboard üzerindeki tuşlara erişimini anlattığı) “Two Creative Force (İki Yaratıcı Güç)” adlı eğitici videosu, yıllardır üzerinde çalıştığı bilgileri özetliyordu. Martino’nun gitar açıklamaları analizindeki Vinci tarzı bütünsellik, enstrümanı simültane olarak matematik ve Doğu dinlerine bağlıyordu. Aklı ve parmakları senkronikti.

1989 yılında adı üstünde “The Return” albümüyle dönmüş, 1994 yılında piyasaya sürdüğü “Interchange” albümüyle iyi bir başarı sağlamıştı, üç yıl sonra da Ayako Asahi ile evlenmişti.

***

İlk konserinden üç yıl sonra İJC’a 2010 yılında ikinci ve son kez gelmişti. Bu seferinde bir aksilik yaşanmıştı, İtalya’dan Türkiye’ye uçmuş ama gitarı güvenlik engeline takılmıştı. İlk güne yetişemiyordu, ancak ertesi gün ellerinde olacaktı. Mekânın sahibi Aytek Şermet konser gününün öğleninde uygun bir gitar bulup bulamayacağı konusunda gitarcı Onur Ataman’dan yardım istemişti. Tesadüf, bundan bir hafta evvel de lutiye Ekrem Özkarpat aranan özelliklere çok yakın el yapımı bir gitarın imalatını tamamlamıştı. Onur derhal gitti bu gitarı aldı ve mekâna bir taksi ile yetiştirerek sahneye bıraktı ve yakından izleyebileceği bir yere geçip oturdu. Piyano kadar temiz tınlayan bu kasa gitar, kullandığına oranla biraz daha küçüktü, ama Martino sanki yıllardır bununla çalıyormuşçasına rahattı. Konserin ikinci yarısında da “bu gitar bana eski günlerimi hatırlattı” demişti. Yine ağırlıklı olarak 2006 yılında çıkardığı son albüm olan “Remember: A Tribute to Wes Montgomery”den oluşan bir repertuarla da sanki bizlerle vedalaşmıştı.

Pat Martino doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği evde, 1 Kasım 2021 tarihinde 77 yaşında iken hayata veda etti. Arkasında otuzun üzerinde solo albüm bıraktı ki, “Strings!”, “Baiyina”, “Joyous Lake”, “Consciousness”, “Starbright”, “All Sides Now” gibi albümler yaratıcılığının vasiyetiydi. Böylece içinde büyük dersler barındıran bir ömür sona erdi.

Not: Martino’nun İJC’da çaldığı o gitarı, konserden kısa bir süre sonra (aynı zamanda iş adamı olan) Salih Berberoğlu adında Ankaralı bir müzisyen satın almıştı.  

Murat Beşer ([email protected])