Hasret Gültekin kardeşimin dillendirdiği Kırtıl Semah’ındaki sevda gibi bu hayat. 'Yarandan yoldaştan soran olursa, soran olursa, Yine sol yanımda derdim çok benim, derdim çok benim.'

Dayanışma…

Yazıyı kâğıda dökerken Hasret Gültekin’den Kırtıl Semahını dinliyordum. Ah be kardeşim yüreği Anadolu sevdası ile dağlanan ne güzel candın sen. Bu yüzden yakıldın bilirim.

Dün masanın başında 6 kişiydik. Uzunca zamandır ha bugün ha yarın derken toplandık.

Uzaktan uzağa, yumruklar tokuşturup merhabalaşıyoruz!

Dostlarım gergin ve kaygılı, ne tarafa bakınsak sorun. 

Adaletsizlik büyüdükçe yoksulluk derinleşiyor, sanat emekçileri de paylarını düşeni fazlasıyla yaşıyorlar, tüm işsiz kalan emekçiler gibi.

Yitirdiklerimiz var, bu bahis çok canımızı yakıyor. Her alandan aydınlanmanın izini süren yaratıcılar bizi bırakıp gidiyorlar.

Seramik, heykel, resim, müzik, sinema ve tiyatronun sistem tarafından sürüklendiği yerin son halini konuşuyoruz.

- Mesleği bırakanlar var, 20 yıldır seramik atölyesinde binlerce eser üretmiş bir o kadar öğrenci yetiştirmiş olan Nazan hoca atölyesini kapattı. Başkaca duyumlarımız var, inşaatlarda işçilik yapanlardan pazarcılık yapanlara kadar.

- Resim atölyelerinin durumu da aynı, üç arkadaşımı tanıyorum, umutlarını yitirdiler kapadılar mekânlarını. Artık satılan resim yok.

- Sinema için ne desek eksik kalır. Binlerce emekçi işsiz, dizi setleri acımasız ve çalışma koşulları kölelik sistemi boyutunda. Her hafta, her bölümü 120 dakikalık dizi için,  gece gündüz ter döküyorlar. Ayda 4 bölüm üretip 1 bölüm parasını zor alıyorlar. Şu an ülkede çekilen 6 ya da 7 sinema filmi var. İnsanların hayata katmak için birden fazla senaryoları var ama kaynakları sıfır. Herkes bakanlığın kapısında sıraya girdi, üç-beş kuruş gelirse yola çıkmayı düşünüyorlar. O rakamlarla bir film yapılamayacağını bile bile. 

İşsizliğin savurduğu yüzlerce hayat tanıyorum. Evsiz kalanlar, aç kalanlar, borç batağında kıvrananlar ilk sırada.

- Bizi dayanışma kurtarır.

- Tiyatro için ne desem ne bağırsam anlamsız. 

Sesimizi duyan yok. 

Geçtim sistemin düşmanlığını ama ya yerel yönetimlere ne demeli. Şu bir yıllık pandemi döneminde bu alandan yalnız tiyatroya değil, sanat dünyasına uzanmış sistemli yürüyen hiçbir dayanışma yöntemi yok. Evlerindeki insanları sanatla ayakta tutup direnmelerini sağlamanın yollarında, hep tıkanıp kaldılar. Avrupa merkezli ülkelerde yerel yönetimler, insanlarına sanal ortamda da olsa sanat taşımak için adeta yarışıyorlar. Bizimkiler bunun nasıl yapıldığını bile çözemediler.

Bu ‘Yeni Normalleşme’ denen şey bizler için anormal. Perdeleri açamıyoruz, her yaştan binlerce tiyatro emekçisi çaresiz. Geçen gün tanık oldum. Garsonluk yapıp yaşama tutunmak isteyen, temizlik hizmetlerinde iş arayan oyuncular var, bulamıyorlar. Kentleri terk edenlerin sayısına erişemez olduk. Geçtim kiraları, faturaları, kredi borçlarını ödeyemeyen, evlerine ekmek götüremeyenler var. Kapanan tiyatrolar ise tarifi çok zor bir acı. Halen vergilerle kiralarla, faturalarla boğuşuyorlar. Sigorta primleri ödenemediği için sağlık hizmetleri alamayan arkadaşlarımız var. 

- Müziği hiç konuşmayalım hocam, hiç. Arkadaşlarımız canlarına kıyıyor. Burası bizler için ilk ve son durak oldu. Kafe ve barların kapalı kalmaları, müzik hollerinin ne zaman açılacağının belirsizliği, konser ve dinletilerin tarih olması çaresizliği çoğaltıyor. Şu ana kadar 117 arkadaşımız kendi canlarına kıydılar. Bu dünyanın hiçbir ülkesinde yok. Yüreğimiz yanıyor ki sormayın.

- Bir dayanışma ağı örmeliyiz. Başka yolu yok. Belki birden fazla. Her alan için bir ağ ve aralarında bir köprü olmalı. Meslek örgütlerinin çabaları var, görüyorum ama yetersiz çünkü kaynak yok. Destek kampanyalarını devlet valilikler aracılığı ile engelliyor. Yasaktan başka ağızlarından çıkan kelime yok. Ölün diyorlar, ölün kurtulalım, vicdanlar kör.  Varsa yoksa kendi dünyalarındaki şaklabanlara kaynak oluşturup bununla övünüyorlar. Halka bu durumu anlatmanın bir yolunu bulmalıyız. Tapınmacıların dünyasında harami saltanatı var. 

Önerim şudur dünyalı dostlarımıza erişmeliyiz, bu topraklardan göçüp bu toprakların havasına, kuşuna, börtü böceğine, insanı, hayvanına hasret kalanlara ve oralarda örgütlenmiş sanat örgütlerine.

Dayanışma çağrısını yükselmeliyiz, bunun için bir kaç adım attık, umutluyuz ama ne kadar sonuç alabiliriz göreceğiz. Öte yandan uçurumun başında bekleşen arkadaşlarımızın öncelikli gereksinmelerini saptamalı ve çare olmalıyız.

***

Toplantı bitti.

İstiklal Caddesi'ni yürürken kendimi binlerce insandan oluşan maskeli bir selin içinde buldum. 

Açılamayan dükkânlar, satılık, kiralık ilanları ne kadar çok. 

Her yer polis, birileri kadınlardan korkuyor. 

Mis Sokak'ta bir bardak dost çayına gereksinmem var ve sıcacık merhabalara.

***

Toplantıda söz arasında ‘Bizi dayanışma kurtarır’ demişti Nazlı arkadaş.

Hasret Gültekin kardeşimin dillendirdiği Kırtıl Semah’ındaki sevda gibi bu hayat.

“Yarandan yoldaştan soran olursa, soran olursa,
Yine sol yanımda derdim çok benim, derdim çok benim.”