Topluluğun tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayan Charlie’yi benzersiz ve vazgeçilmez kılan özelliklerin başında caz terbiyesi geliyordu.

Davulda Muhteşem Gatsby

Brian Jones’u bir kenara çekip topluluğun sıkı bir davulcuya ihtiyacı olduğunu telkin eden kişi çatlak Ginger Baker olmuştu. Hemen ardından da Charlie Watts’ı önermesi şaşırtıcı değildi, zira bu genç o günlerde çevrelerindeki en aklı başında ve işne ciddiyetle sarılmış, çalışkan adamlardan biriydi. Bu konuda topluluk üyeleri de aynı fikirdeydi ama minik iki sorun vardı, ilki Charlie herkesten fazla para talep etmişti. Rolling Stones üyeleri finansal fedakârlık yapmışlardı, çünkü değerini biliyorlardı. Diğeri ise bu çocuk gönlünü caz müziğine vermişti. Zaten yıllar sonra da Güneş, Ay ve Rolling Stones” kitabının yazarı Rich Cohen’e “ben rakçı değilim, hiçbir zaman da olmadım. Ne karakter, ne görüntü ne de üslup açısından bir Keith Moon olmadım; Aerosmith ya da Pearl Jam’in davulcusuna benzemedim. Ben sadece davul çalıyorum, Rolling Stones’ta çalıyor olmam da tamamen tesadüf. Çaldığım topluluk da zaten rock’n roll değil, blues topluluğu” demişti. Kariyeri boyunca (sayısız eşlik albüm bir yana) sekiz solo caz-blues albümü yapmıştı.

***

Charlie, Soho’da Ronnie Scott’s caz kulübünde çalarken kendisini fark eden Alexis Corner’ın tecrübesinden ve akıl hocalığından çok faydalanmış, onla kurduğu abi-kardeş hukukunu kendisi için bir şansa çevirmişti. Tam bu esnada Rolling Stones’tan gelen teklifi onun görüşleri doğrultusunda kabul etmişti, yoksa kendisine kalsa bu teklifin hiçbir cazip tarafı ve ilk kez onlarla 14 Ocak 1963 tarihinde Flamingo Club’ta çaldığında, bu işi ne kadar sürdürebileceğine dair pek bir fikri yoktu.

Topluluğun tüm ihtiyaçlarını fazlasıyla karşılayan Charlie’yi benzersiz ve vazgeçilmez kılan özelliklerin başında caz terbiyesi geliyordu. Dönemin topluluklarında ritmi davulcu belirlerken, Charlie farklı olarak ritmi belirleyen gitarın üzerinde bir sörfçü gibi atlıyor ve dans edercesine çalıyordu. Stones’un ta başından beri gecikiyormuş gibi arkadan gelen ama asla (öyle göründüğü halde kaosa ve kusura dönüşmeyen bir özelliğiydi bu. Bu eserin yaratılmasında sadece Charlie’nin davulu değil, duygularına yenilmeyen sağlam duruşunun da büyük payı vardı. Topluluğun repertuvarında bestelere katkısı en az olan kişiydi ama çalışıyla öyle bir renk katardı ki, besteyi yapanlardan öne geçerdi. Eşsiz bir snare tonuna sahipti. İki ile dördün nereye konacağına dair iç gıcıklayıcı bir tarzı vardı. Davulunu topluluğun diğer üyeleriyle rekabet edeceği bir çalgı olarak görmek yerine, vereceği katkıyı, yaratacağı farkı düşünüyordu. Şov peşinde değildi, kariyerist hiç değildi. Tam olarak ihtiyaç duyulanı çalıyor, “davulcun kadar iyi bir topluluksun” inanışının altını kalın çiziyordu. Basit çalmanın ne kadar zor olduğunu ispat edercesine çalan nadide örneklerdendi. Gemi için çapa, futbol takımı için tandem, şah için vezirdi. Çoğunluk Mick Jagger ile Keith Richards’ın pervasız davranışlarına odaklansa da, az sayıdaki Stones hayranının yıldızıydı.

***

Charlie 2 Haziran 1941 tarihinde Londra’nın kuzeyindeki Islington’da doğdu. İşçi sınıfından geliyordu, annesi fabrikada çalışıyor, babası kamyon şoförüydü. Charlie bebop dinleyerek büyümüş bir Duke Ellington hayranıydı. Grafik tasarımı yaptığı günlerde Charlie Parker’ın hayatını çizgi roman haline getirmişti. Ne vakit ki Gerry Mulligan’dan “Walking Shoes”u duydu, Chico Hamilton’ı tanıdı, davulların büyüsünü keşfetti ve bu çalgıda karar kıldı. Onu büyüleyen şey trampetteki sesin damarlarına pompaladığı kandı; saplantıya dönüşmüş bir hayranlık içinde her gece rüyasında kendisini bir big band’in davulunda otururken görüyordu.

Hemen eline ilk geçen bir bançonun tellerini söktü ve ve trampet yapmaya çalıştı. Sesi büyütmek için tencere ve tavalar ekledi. Nihayetinde ailesi dayanamadı ve ilk yılbaşında onu bir bateri aldı. Davul çalmayı sevdiği davulcuların tarzını taklit ederek öğrendi, ama taklit ettiği şey sadece bu değildi. Bu takıntılı tutku nedeniyle yaşıtlarına göre daha iyi giyiniyordu, tam bir Amerikalı kulüp cazcısı gibi... Jay Gatsby (Muhteşem Gatsby) görseydi kıskanırdı. Gri bir takım elbise ve hafif gövdesine uyacak şekilde özenle dikilmiş mor bir gömlek, mor çoraplar ve kahverengi püsküllü mokasen onun gardırobunun vazgeçilmez parçalarıydı. Tam bir İngiliz centilmeniydi. Kılık kıyafet bakımında her zaman en havalı Stone o olmuştu; diğerlerinin yanında konsolos gibi kalıyordu. Soğuk bakışlar, soğukkanlı bir sakinlik, ancak dikkatlice bakıldığında fark edilen ince mi ince bir tebessüm, çıkık elmacık kemikleri, badem gözleri, dönemin kriterlerinden uzak bir yakışıklılığı vardı. Zarif tavırlar içinde; pasaklı rock’n roll dünyası içine “nereden düştüm” dercesine duruyor, zaman zaman sıkılıyor, sohbetlere soğuk bir mizah duygusuyla dahil oluyordu. Diğerlerinin tersine topluluğa katıldığı ilk yıllarda uyuşturucu ile kısa süren mesaisini de sonlandırmıştı; çünkü bunun evliliğine mal olacağını biliyordu.

***

Doksanların ortalarına gelindiğinde hakkında (Alan Clayson’ın kısa ve kırık dökük biyografisini saymazsak) kitap yazılmamış, ayrıntılı bir biyografisi olmayan tek üye Charlie idi. Aralarında en az söyleşi yapan da oydu; haliyle hayranların hakkında en az bilgi sahibi olduğu Stones idi. Tamamına yakını Jagger ve Richards ile doldurulmuş kitaplarda, onun kısmı bir iki sayfayı geçmiyordu. En kapsamlı söyleşisi 1994 yılının Mayıs sayısında Mojo dergisinde çıkandı.

Kendisini mesleki açıdan ve fiziken çok benzettiğim Cem Aksel’i iyi tanısak da, Charlie söz konusu olduğunda bizimkine tanışmak denmez şüphesiz, onu sadece 1998 yılında “Bridges to Babylon” albüm turnesi kapsamında İstanbul’a gelip, Ali Sami Yen Stadyumu’nda çaldığında görmüştük ama 24 Ağustos 2021 tarihinde vefat ettiğinde bir avuç müzik delisi akrabamızı kaybetmiş kadar üzüldük…

Not: Charlie Watts’ın vefatının ardından 77-78 yaşlarındaki Jagger ile Richards’ın tercihlerinin ne olacağı ve Rolling Stones’un bundan sonra ne yapacağı henüz bilinmiyor.

Murat Beşer ([email protected])

Rolling Stones - Paint it Black 2006 konser kaydı