Bu suikastin tek hedefi Baykal'ı yok etmek olsaydı, partinin gelecekteki siyasi iradesini oluşturacak yönetim kademesinin belirlendiği Kurultay'dan 10 gün önce gerçekleştirilmezdi.

Cumhuriyet tarihinin en büyük siyasi suikasti

Bedel ödemeyi göze alamayan politikacıların tutsak alındığı yerde gazetecilik çelik yeleklere ateş etmekten öteye geçmeyi gerektirebiliyor; hal böyleyken, zihni fukaraların köşe ve ekran kapattığı ülkemizde, Deniz Baykal'a düzenlenen suikast üzerinden CHP'ye ve aslında ülkemiz üzerine koyulan ipoteğin kaldırılması zorlaşıyor.

Ceza yargılamalarında meselenin aydınlatılması, sanığın alacağı cezanın belirlenebilmesi için sorulan temel soru 'nasıl?' değil, 'neden?'dir. Mahkeme, karar oluşturmak için sanığın hangi saiklerle, kasıtlı mı yoksa taksirle mi hareket ettiğini anlayabilmek için 'neden?' sorusunun yanıtını arar.

Durum bu kadar basit ve anlaşılırken, yine Sedat Peker'in bir açıklamasına konu olan Korkmaz Karaca ismiyle gündeme gelen Deniz Baykal'a, kurultaya 10 gün kala, yine bir video yayınlanarak düzenlenen suikastin siyasi neden ve yarattığı sonuçların peşine düşülüp, sonuca ulaşmadan da bırakılmaması gerekirken, magazinsel detayları, yani 'nasıl' sorusu, ısrarla 'neden' sorusunun önüne geçiyor.

10 milyondan fazla insanın oy verdiği, kurucusu, ülkenin de kurucusu Atatürk olan, Türkiye'nin halihazırda ve geleceğindeki en etkili organizasyonlardan biri olan CHP'nin başında bulunan kişi, bırakın kurultay salonuna girebilmeyi, insan içine çıkamaz hale getirildi, onun yokluğunda seçilen yönetim partinin siyasi aksını değiştirdi ama konu, 'nasıl?' merakından öteye taşın(a)mayacak mı yani?

Size de garip gelmiyor mu?

Sedat Peker'in yaptığı açıklamaların ortaya çıkardığı tepkilere bakınca, bu açıklamaları bir seçim öncesine denk gelse/getirilse bunun iktidar partisinin oylarına yansımasının çok dramatik olabileceği nasıl gün gibi ortadaysa; tersinden bakıldığında da, Baykal kasetleri kurultaya denk gelmese/getirilmese, belki o yine telafisiz bir sonuçla karşılaşacaktı ama, CHP ve ülke tarihi farklı gelişecek, yıllardır aklımızı kurcalayan kuşkular ortaya çıkmayacaktı.

Dolayısıyla, bu suikastin tek hedefi Baykal'ı yok etmek olsaydı, partinin gelecekteki siyasi iradesini oluşturacak yönetim kademesinin belirlendiği Kurultay'dan 10 gün önce güdümlü füze gibi Kurultay hedefli olarak gerçekleştirilmezdi. (Şimdi Peker'in video ve tweetlerinin kurumsal olarak AKP'yi değil, kişileri hedeflemesi gibi)

Artık sorularla ilerleyebiliriz;

1- Bütün Kurultay delegelerini Baykal'ın yeniden seçilmesi için tek tek 'çakan' dönemin Genel Sekreteri Önder Sav, istediği kişiyi genel başkan yapma kudreti elindeyken neden Kemal Kılıçdaroğlu'nu işaret etti?

2- O tarih ve şartlarda, en iyi tercihin o olduğuna inandıysa, sadece 6 ay sonra, aynı delegelerle toplanan ve bu kez Baykal gibi kendisinin de tasfiye edildiği kurultayda, karşı çıksa, Kılıçdaroğlu'nu düşürüp herhangi başka bir kişiyi Genel Başkan seçtirecek irade hâlâ kendisindeyken, neden sessiz sedasız köşesine çekilerek tasfiyeye boyun eğip, partiyi teslim etti?

Bu soruların yanıtı verilmeden ne Türkiye siyaseti, ne de ülkenin geleceğini etkileme gücü olan CHP'nin değişen/değiştirilen yönetimi üzerine yapılacak hiçbir tartışma işin özüne tekabül etmeyecektir. Konuşulan şeyler teferruat kapsamında olacaktır, olmaktadır.

Hal böyleyken, Cumhuriyet tarihinin bu belki de en büyük siyasi suikastinin arkasında yatan 'neden?' sorusunun cevabının ipuçları, sayın Baykal'ın işaret ettiği gibi, 11 yıldan bu yana devam eden dava dosyasında mı bilemiyorum ama, bu siyasi suikastin faili meçhul kalması, ülkemizde siyaseti tanzim etmeye gücü yetenleri cesaretlendirmeye devam edecektir.

Bu itibarla, sayın Baykal ve sayın Sav, kişisel zaafları ne olursa olsun, gerçekler üzerindeki örtünün kaldırılmasına bizzat katkı sağlayarak, bunun yol açacağı sonuçların takdirini de yıllarca yönettikleri partililerine ve asıl olarak da her şeye karşın hizmet etmeye çalıştıkları yurttaşlarına bırakarak, erdemli birer yurttaş olmanın gereğini yerine getirme şansına sahipler.

Bu, her ikisinin de, kişisel tercih ve sorumluluklarıyla tarih önünde yüzleşmesine tekabül etse de, aslında ve asıl olarak bu, CHP üzerindeki ipoteğin kaldırılması yolunun açılması tartışmasını başlatabilir.