Burada yalnızca AKP gibi hukuksuzluğu hukuk yapan siyasal iktidarların değil, düzen içi muhalefetin de dikkate alınması gerekiyor.

Cumhuriyet çağrısı

Cumhuriyetin karşı devrimcilere, emperyalizmin taşeronluğuna soyunanlara, gericilere, etnik kavgacılara, Osmanlıcılara, kapitalizmin sınırsızlığı için hizmet edenlere emanet edilmesi hem kurucu değerlerini yok eder hem de ilke ve niteliklerini. Sömürücü sınıfın egemen olduğu toplumda cumhuriyet “halk”sız bırakılarak, sandığa hapsedilerek yalnızca adıyla kalır.  

Durum saptaması AKP’nin son yıllarıyla, AKP dönemiyle sınırlı değil. 12 Eylül 1980 darbesiyle, ANAP ya da 1990’ların koalisyonlar dönemiyle de… Daha geriye gidilirse çok partili döneme geçiş ve 50’li yılların DP’siyle de sınırlı değil.

Meşrutiyetten günümüze eşitlik, özgürlük, adalet, bağımsızlık, ilericilik ve aydınlanma savaşımlarıyla sömürü ve gericilik bu topraklarda birlikte yol alıyor.

Dönemsel sıçramalar bir yana birincilerin kaybede kaybede günümüze geldiklerini söylemek yanlış olmaz.

İşte laik hukuk…

Anayasasıyla, yasalarıyla, tüm belgeleriyle göz önünde duruyor. Uygarlığın gerisinde kalmış, küçük adımlı kıpırdanmalar dışında dine ve soya teslim olmuş, çifte hukuk denilen, “çift”i hukuk olmayan davranış kurallarından oluşan bir saltanat/hilafet keyfiliğinden Cumhuriyetle birlikte “laik hukuk devleti”ne geçilmiş.

Geçilmiş ama önce kapitalistlerin ve emperyalistlerin egemen olmasıyla, sonra da dinselin el atmasıyla o hukuk yurtsever, ilerici halkın değil o halkı sömürenlerin ve gericilerin baskı aracı olmaktan, liberallerin kandırmacalarına kapılıp savrulmaktan kurtulamamış.

Burada yalnızca AKP gibi hukuksuzluğu hukuk yapan siyasal iktidarların değil, düzen içi muhalefetin de dikkate alınması gerekiyor.

Emekçilerin hak ve özgürlüklerini zorla alan, kamu kaynaklarının kolayca aktarımını sağlayarak patronlara sınırsız talan desteği veren, sermaye sınıfının ve siyasal temsilcilerinin halk üzerindeki denetimini ve baskısını artıran, devlet denilen kurumsallaşmayı anayasasıyla, parlamentosu ve yargısıyla sermayenin ve siyasal iktidarının eline veren siyaset ve hukuktan parlamentodaki parmak sayısına sığınılarak kaçınanların muhalefet yaptığı bile şüpheli.

AKP’ye “yapacaklarınız yaptıklarınızdan belli” diyenler kendi göz yummalarından, boyun eğmelerinden, attıkları ya da atamadıkları adımlarından sorumlu değil mi?

Laikliğin yok edilmesine de gözlerini yumdular, yetmedi dinin hukuka girmesinin, olmadı anayasaya girmesinin, birey-aile ilişkilerine kadar gidecek karanlık yolun taşlarını kendileri döşemeye başladı. Pirincin taşını ayıklamak şöyle dursun, pirinç torbası hep taş doldu. Ilımlı/uyumlu İslam için epeyce kafa yoran ve adımlar atan ABD, kapitalizm konusunda endişe duymadığı düzen içi muhalefetten bir de bu tür dinsel hamleleri görünce nasıl sevinmiştir kim bilir?

Aynı sömürücü gemideler, gözlerini yumup görevlerini yapıyorlar, emekçileri kandırıyorlar. Ne dini devlete, siyasete ve hukuka sokarken ne de hukuksal, anayasal tartışmaları yaparken sermayenin egemenliğinden bağımsızlar. Düzen içinin Cumhuriyet kutlamalarındaki yanılsamasını, eşitlik, özgürlük ve adalet yanılsamasıyla birlikte okuyarak yakalamak gerekir.

Eşitsizliğin ve adaletsiz seçim hukukunun sandığına hapsolarak kapitalizm denilen sömürü düzenine bağlı kalanların, halkı yoksulluğa iten düzenin istikrarı için çabalayanların cumhuriyetlerinde eşitleştirilmiş, özgürleştirilmiş, sömürüsüz bir toplum uğruna ne çıkabilir?   

Bugün her şeye karşın burjuva hukukunun tuzağına düşmeden “hukuk” diyebiliyor, hak aramada hukuku ve yargıyı devrede tutabiliyoruz. Bu durum, emekçilerin hak savaşımlarıyla insanlığa ve doğaya kazandırdıklarının yıkılamaz olmasından, ilerici ve aydınlanmacı dirençten kaynaklanıyor.

Cumhuriyet, zenginliklerine zenginlik katarken sömürüyü şiddetlendirenlerin, pahalılık ve işsizlikten beslenenlerin, işgalcilerin, gericilerin, etnik ya da dinsel açılımcıların, biçimsel eşitlikçilerin, bilimi sömürünün hizmetine sunanların, katliamcıların, özgürlüğü yalnızca kendisi için kullananların, emekçi halkı kul yapmak isteyenlerin, işçi sınıfı düşmanlarının eline bırakılamaz.

Cumhuriyeti laik hukuk devletiyle, tüm nitelikleriyle, sahtesiz olarak yaşama geçirecek, eşit yurttaşlıkla gerçekten halkın yönetimi yapacak olan emekçi halkın örgütlü ve sınıfsal gücüdür. Bu güç tüm kaynaklara ortaklaşa sahip olurken yönetimde ve denetimde yer alacak, söz ve karar sahibi olacak; cumhuriyet tüm anlamı ve içeriğiyle yaşama geçecektir.

Türkiye Komünist Partisinin vurguladığı gibi, Türkiye Cumhuriyeti 100. yaşından gün alırken ne yazık ki cumhuriyet olma özelliğini çoktan yitirmiş durumda. Cumhuriyet kavgasına gecikilmeksizin yeniden başlamak gerekir. Cumhuriyet kavgası sermaye egemenliğine karşı emekçilerin ekmek kavgasıdır.